Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Başörtüsü, siyasalı faş ediyor
Ahmet Okumuş
TÜR­Kİ­YE’DE ba­şör­tü­sü­ne iliş­kin tar­tış­ma­lar her beş on se­ne­de bir se­vi­ye kay­be­de­rek tek­rar­la­nı­yor. Ba­şör­tü­sü­ne iliş­kin med­ya or­ta­mın­da­ki ilk tar­tış­ma­lar­dan bi­ri olan TRT’de­ki Ali Kır­ca’lı, Bah­ri­ye Üçok’lu prog­ra­mı bu­lup iz­le­yen­ler, tar­tış­ma­nın da­ha sa­hi­ci, da­ha in­sa­ni, hat­ta pay­la­şı­ma da­ha açık yü­rü­dü­ğü­nü his­se­de­cek­tir. Bu­gün­se ay­nı ko­nu et­ra­fın­da sür­dü­rü­len tar­tış­ma­lar as­lın­da ye­ni ce­ha­le­tin si­ya­sal­laş­ma­sı­na işa­ret edi­yor. Tür­ki­ye’nin ye­ni ku­tup­laş­ma­sı, as­lın­da zan­ne­dil­di­ği gi­bi la­ik-İs­lam­cı, Türk-Kürt ay­rım­la­rı üze­rin­de de­ğil; İs­la­mi, sol ve hat­ta kıs­men ül­kü­cü çev­re­le­rin be­lir­li öbek­le­rin­de gör­dü­ğü­müz oku­yan, dü­şü­nüm­sel­li­ği güç­lü un­sur­lar ile kit­le­sel ça­pı da­ra­lan-ge­niş­le­yen bir ye­ni ce­ha­let kü­me­si ara­sın­da be­li­ri­yor. Bu kü­me­nin en çok tu­tun­du­ğu ze­min de ba­zı­la­rı­nın bi­raz da kı­vanç­la tak­dim et­ti­ği “fa­ce­bo­ok Ata­türk­çü­lü­ğü”.
Fa­kat bu ay­rış­ma­yı sü­rek­li müp­hem kı­la­cak bir AKP ha­di­se­si kar­şı­sın­da­yız. AKP’nin güç­lü var­lı­ğı, si­ya­si yel­pa­ze­de tüm ko­num­la­rın ye­ni­den ta­nım­lan­ma­sı­nı zor­lu­yor. Sağ­dan so­la her ton­da si­ya­set, bir po­zis­yon be­lir­le­me sü­re­cin­de. Ba­şör­tü­sü tar­tış­ma­la­rı bu dip akın­tı­yı açı­ğa vu­ran güç­lü bir et­ki ya­rat­tı. Li­be­ral-sol en­te­lek­tü­el­le­rin son dö­nem­de yap­tık­la­rı “üçün­cü yol­cu” çı­kış, as­lın­da si­ya­sal po­zis­yo­na da­ir bu net­lik ara­yı­şı­nın bir işa­re­ti. Bel­ki de bu ve­si­ley­le ye­ni bir sol si­ya­se­te alan açı­la­bi­le­ce­ği­ni dü­şün­dü­ler. Fa­kat bu­nun için yan­lış bir tar­tış­ma­yı, kal­kış nok­ta­sı seç­miş ya­hut bu kal­kış nok­ta­sı­na ters­ten yak­laş­mış ol­du­lar. Sey­ret­ti­ği­miz, si­ya­si açı­lım­dan çok, si­ya­si pa­ti­naj ol­du.
Ne­oli­be­ra­lizm kar­şı­sın­da his­se­di­len mağ­lu­bi­yet ve bu­nu alt ede­cek bir si­ya­sal di­na­mi­ğin ol­ma­yı­şı, so­lun en bü­yük aç­ma­zı. Bu du­ru­mu aş­mak için si­ya­sal ola­nın özerk­li­ği­ne da­ya­lı bir po­li­tik du­ruş ge­liş­tir­me, ye­ni bir Mak­ya­vel mo­men­ti ya­ka­la­ma ça­ba­sı­nın yo­ğun­laş­tı­ğı­na şa­hit olu­yo­ruz sol dü­şün­ce­de. Oy­sa Tür­ki­ye’de si­ya­sa­lı sü­rek­li giz­len­di­ği yer­den tu­tup çı­ka­ran ba­şör­tü­sü me­se­le­sin­de iz­le­nen ta­vır, bu ça­ba­nın ken­di iç çe­liş­ki­le­ri­ne ta­kıl­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor. Ya­ni tam da si­ya­sa­lın ken­di­ni bi­ze aç­tı­ğı yer­de, sol si­ya­se­tin bir ucu onu ka­pat­ma­ya du­ru­yor. Tam da si­ya­sa­lın za­hir ol­du­ğu yer­de, sol si­ya­se­tin bir to­nu onu göl­ge­li­yor.
Ya­kın dö­nem­de si­ya­sal po­zis­yon­da net­lik ara­yı­şı­nın di­ğer bir ad­re­si de DTP ol­du. Par­ti­nin öne çı­kan isim­le­rin­den Ay­sel Tuğ­luk, ba­şör­tü­sü­nün Mad­rid’den gün­de­me düş­tü­ğü ilk haf­ta­lar­da ka­le­me al­dı­ğı “Ge­ri Dö­nüş” (3 Şu­bat, Ra­di­kal2) baş­lık­lı bir ya­zı­da Ke­ma­list­le­re, sol­cu­la­ra ve mu­ha­lif ay­dın­la­ra ses­le­ne­rek, si­ya­sal din­ci­li­ğe, İs­la­mi mil­li­yet­çi­li­ğe kar­şı bir­leş­me çağ­rı­sı yap­tı. Hem de tak­tik bir ya­kın­laş­ma de­ğil, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin ku­ru­luş tec­rü­be­sin­den de ders­ler ve ör­nek­ler dev­şi­ren, da­ha de­rin ve stra­te­jik bir ya­kın­laş­ma. Bu çağ­rı­yı ya­par­ken Tuğ­luk ılım­lı İs­lam’ın bir im­pa­ra­tor­luk pro­je­si, ya­ni bir ABD işi ol­du­ğu­nu ek­le­me­yi de ih­mal et­mi­yor; kül­tü­rel İs­lam’ın si­ya­sal hem­cin­si­ne kar­şı des­tek­len­me­si ge­rek­ti­ği­ni de. As­lın­da Tuğ­luk, söy­le­dik­le­ri­nin tam da o im­pa­ra­tor­luk pro­je­si­nin akıl yü­rüt­me bi­çi­miy­le yer yer ne den­li ör­tüş­tü­ğü­nü gö­re­mi­yor. ABD’nin İs­lam dün­ya­sı­na dö­nük bü­yük stra­te­ji­si­nin te­mel pa­ra­met­re­le­ri­ni ve­ren RAND’ın Cheryl Ber­nard (Civil De­moc­ra­tic Is­lam: Part­ners, Re­so­ur­ces and Stra­te­gi­es, 2005) im­za­lı meş­hur ra­po­ru­nu oku­muş olan­lar, ora­da da ben­zer bir stra­te­ji­nin ABD hü­kü­me­ti­ne sa­lık ve­ril­di­ği­ni, ya­ni kül­tü­rel İs­lam’ın des­tek­le­nip, si­ya­sal İs­lam’ın bi­ti­ril­me­si­nin öne­ril­di­ği­ni ha­tır­la­ya­cak­lar­dır. Şu fark­la ki, RAND ve ABD için Nak­şî­lik, Gü­len ce­maa­ti gi­bi ya­pı­lar da kül­tü­rel İs­lam’ın bir par­ça­sı iken, Tuğ­luk on­la­rı da si­ya­sal İs­lam için­de eri­ti­yor. Böy­le olun­ca da kül­tü­rel olan­dan ne kas­te­dil­di­ği ve ge­ri­ye ne kal­dı­ğı pek an­la­şıl­mı­yor.
Tuğ­luk’un­ki as­lın­da bir Jön Kürt pro­je­si his­si uyan­dı­rı­yor. Cum­hu­ri­yet’in ku­ru­luş dö­ne­mi­ne at­fı as­lın­da çok önem­li; fa­kat an­la­şı­lan o dö­nem­den çı­kar­tı­la­bi­le­cek en önem­li ders­ler­den bi­ri­nin, İs­lam ko­nu­sun­da ser­gi­le­nen po­li­ti­ka­la­rın ay­maz­lı­ğı ol­du­ğu­nu unu­tu­yor. Bü­tü­nü için­de alın­dı­ğın­da Tuğ­luk’un çağ­rı­sın­da san­ki ku­ru­lu­şun gö­re­ce to­par­la­yı­cı ve muh­te­lif ke­sim­le­ri kap­sa­yı­cı ni­te­li­ğin­den çok, da­ha son­ra üze­ri­ne giy­di­ri­len dış­la­yı­cı ve ya­ban­cı tav­ra bir ka­pı ara­la­ma söz ko­nu­su. Tak­tik an­lam­da ise AKP’nin Kürt seç­men ve prob­le­ma­ti­ği üze­rin­de bir neb­ze ar­tan gü­cü­nü, Ke­ma­list bir pa­yan­da ile za­yıf­lat­ma gü­dü­sü açık. Ta­bii Ke­ma­list­ler Jön Kürt­ler ile tak­tik dü­zey­le sı­nır­lı kal­ma­ya­cak bir yol­daş­lı­ğa so­yu­nur mu bi­le­me­yiz.
Bir yö­nüy­le tüm bu olup bi­ten­ler as­lın­da si­ya­si alan­da ye­ni bir söy­lem çe­şit­len­me­si­ne işa­ret edi­yor. Bu ken­di ba­şı­na ve­rim­li bir gi­diş bel­ki. Sol, İs­la­mi ke­sim, Kürt si­ya­se­ti, mil­li­yet­çi­lik; hep­si ye­ni bir çe­şit­len­me sü­re­cin­den ge­çi­yor. Bu söy­lem çe­şit­len­me­sin­de ya­şa­nan tı­ka­nık­lık­la­rın bi­ze gös­ter­di­ğiy­se, top­lum­sal so­run­la­rı bü­yük pa­ket­ler ya da boh­ça­lar ha­lin­de tar­tış­ma­yı zo­run­lu say­ma­nın da her ko­nu­da il­ke­ler dü­ze­yin­de kon­sen­sü­sü zor­la­ma­nın da si­ya­se­ten ve­rim­siz ol­du­ğu. Her ko­nu­da il­ke­sel kon­sen­sü­sü zor­la­mak ge­rek­me­di­ği gi­bi, te­kil ko­nu­lar­da fark­lı il­ke­ler­den kal­kıp ben­zer si­ya­set­le­ri güt­mek de müm­kün. Her bir ko­nu bir di­ğe­rin­den fark­lı in­ce­lik­te tah­lil ve tar­tış­ma­yı ge­rek­ti­re­bi­lir.
Bu bağ­lam­da ba­şör­tü­sü ko­nu­su gi­de­rek Tür­ki­ye’de si­ya­sa­lın ken­di­ni faş et­ti­ği bir prob­le­ma­tik ha­li­ne gel­di. Si­ya­set­te, sis­te­min ta­rih­sel öner­me­le­ri­nin za­fi­ye­ti­ni, bu ül­ke­nin te­mel te­zat­la­rı­nı ört­mek­ten çok, açık eden bir rol ka­zan­dı. İçin­de birkaç za­man­sal­lı­ğı ta­şı­yan, her bir za­man­sal­lık üze­rin­den bi­rik­miş ve ge­cik­miş yüz­leş­me­le­ri bu­yur eden bir me­se­le. Cum­hu­ri­yet, 1980 son­ra­sı dö­nem, 28 Şu­bat ve hat­ta 11 Ey­lül gi­bi en az dört “ek­sen za­ma­n”ın yo­ğur­du­ğu ba­şör­tü­sü me­se­le­si, fark­lı za­man de­rin­lik­le­ri­ni ken­din­de top­la­yan, po­li­tik za­ma­nın en faz­la kat­man­lan­dı­ğı, za­man-yo­ğun bir prob­le­ma­tik. Bu ne­den­le Tür­ki­ye’de si­ya­sa­lın en faz­la açıl­dı­ğı, taz­yik­le yü­ze­ye çık­tı­ğı bağ­la­mı su­nu­yor bi­ze. Ba­şör­tü­sü ko­nu­sun­da ala­ca­ğı­nız ta­vır, ya po­li­tik za­ma­nı ka­çır­ma­nı­za ne­den olur ya da onu tut­ma­nı­za. Siz­ce Tür­ki­ye’de kaç me­se­le bu po­li­tik za­man-yo­ğun­lu­ğa sa­hip?

Paylaş Tavsiye Et