Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Sözde demokratların başörtüsü sınavı
Bekir Berat Özipek
YA­SAK­ÇI­LAR, “Bu tür­ban ne­ler giz­li­yor bi­li­riz” der­ler­di de inan­maz­dım. Me­ğer doğ­ruy­muş; ama on­la­rın söy­le­dik­le­ri an­lam­da de­ğil. Ba­şör­tü­sü ya­sa­ğı­nı kal­dır­ma gi­ri­şi­mi, bir an­da pek çok ör­tü­yü kal­dı­ran bir et­ki yap­tı. De­mok­rat ola­rak ta­nı­dı­ğı­mız, ken­di­si­ni sa­mi­mi ola­rak öy­le gö­ren ve­ya çe­şit­li ko­nu­lar­da ger­çek­ten de­mok­rat bir du­ruş ser­gi­le­yen fark­lı çev­re­ler­den pek çok ki­şi, bu sü­reç­te ade­ta ref­lek­sif bir şe­kil­de, bel­ki ken­di­le­ri­nin bi­le far­kın­da ol­ma­dı­ğı ya­sak­çı yüz­le­ri­ni ve ör­tük ön­yar­gı­la­rı­nı gös­ter­di­ler.
An­cak bu tra­jik sav­ru­lu­şun, on­la­rın ön­yar­gı­la­rı­nı gös­ter­me­si­nin öte­sin­de, bu ül­ke­de­ki ada­let ve öz­gür­lük mü­ca­de­le­si­ne de za­rar ve­re­ce­ği­ni tah­min et­mek güç de­ğil. Bu ko­nu­da gay­ri­ah­la­ki tu­tum alan­lar, ba­şör­tü­sü ya­sa­ğı­nın kal­dı­rıl­ma­sı ko­nu­sun­da­ki muh­te­mel bir ye­nil­gi­nin, Tür­ki­ye’de­ki di­ğer bü­tün öz­gür­lük­le­rin ge­ri­le­me­si an­la­mı­na ge­le­ce­ği­ni gö­re­mi­yor­lar (ve­ya tah­min et­tik­le­ri hal­de, öz­gür­lü­ğü ön­yar­gı­la­rı­na kur­ban edi­yor­lar). Oy­sa ya­sa­ğı kal­dır­ma gi­ri­şi­mi, on­la­rın des­tek ol­ma­ma­la­rı­na rağ­men ba­şa­rı­ya ulaş­sa bi­le, bu sü­reç­te ya­şa­nan­lar, in­san hak­la­rı­na da­ya­lı bir dü­zen için ko­lek­tif mü­ca­de­le in­şa et­me ça­ba­sı­na za­rar ve­re­cek. Zi­ra hü­kü­me­tin, ha­yal kı­rık­lı­ğıy­la, za­ten iki yıl­dır ak­sat­tı­ğı re­form­la­rı top­tan dur­du­rup ken­di için­de­ki dev­let­çi-bü­rok­ra­tik zih­ni­ye­te tes­lim ol­ma­sı ris­ki söz ko­nu­su. Ama bel­ki on­dan da önem­li­si, bu sü­re­cin, İs­la­mi du­yar­lı­lı­ğı be­lir­gin olan de­mok­rat­lar üze­rin­de­ki muh­te­mel et­ki­le­ri.
An­cak Tür­ki­ye’de si­ya­si ki­şi­li­ği yet­miş­li yıl­la­rın trav­ma­tik ve her ke­sim açı­sın­dan an­ti-de­mok­ra­tik si­ya­si at­mos­fe­rin­de şe­kil­le­nen ku­şa­ğın an­la­ya­bi­le­ce­ği bir du­rum de­ğil bu ve ço­ğu hâ­lâ, o yıl­lar­da ya­şa­dı­ğın­dan ola­cak, Tür­ki­ye’de­ki “İs­la­mi ke­sim”in ya­şa­dı­ğı de­ği­şim ve dö­nü­şü­mün far­kın­da de­ğil. Oy­sa sa­ğın ve özel­lik­le de so­lun ken­di iç­le­rin­de ger­çek­leş­ti­re­me­dik­le­ri de­ği­şim ve dö­nü­şüm o ke­sim(ler)de ya­şa­nı­yor; in­san hak­la­rı, de­mok­ra­si ve öz­gür­lük­ler üze­rin­de dü­şü­nüp üre­ten en­te­lek­tü­el­ler son dö­nem­de da­ha çok “o ce­nah”tan çı­kı­yor (Et­yen Mah­çup­yan’ın “Mu­ha­fa­za­kâr ke­si­min için­de, de­mok­rat­lı­ğın eşi­ğin­de du­ran çok da­ha faz­la sa­yı­da in­san ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum” şek­lin­de­ki tes­pi­ti hak­lı­dır); ya­yı­ne­vi ve der­gi çev­re­le­rin­den si­vil top­lum ör­güt­le­ri­ne ka­dar ge­niş öl­çek­li bir fark­lı­laş­ma, tar­tış­ma ve de­ği­şim var­lı­ğı­nı his­set­ti­ri­yor.
Öy­le ki, bu ke­sim­de, ör­ne­ğin si­ya­si tu­tum­la­rı göz önü­ne alın­dı­ğın­da, en dı­şa­rı­dan ba­ka­nın bi­le (eğer ön­yar­gı­sı gö­zü­nü ta­ma­men per­de­le­me­miş­se) fark ede­bi­le­ce­ği ka­dar çe­şit­li yö­ne­liş­ler var ve bu du­rum on­la­rı tek bir eti­ket al­tı­na koy­ma­yı an­lam­sız­laş­tı­rı­yor. Bu çev­re­ler­de, ken­di­le­ri­ne de­mok­rat de­me­yen ba­zı ki­şi ve grup­lar da dâ­hil ol­mak üze­re, son de­re­ce güç­lü bir si­vil ve de­mok­rat da­mar ge­li­şi­yor. Tür­ki­ye’de­ki din­dar-mu­ha­fa­za­kâr kit­le­le­ri es­ki öcü­ler­le kor­kut­mak, on­la­rı, için­de bu­lun­duk­la­rı sı­kın­tı­la­rın Ya­hu­di­le­rin, ma­son­la­rın, dön­me­le­rin yü­zün­den ol­du­ğu­na inan­dır­mak da ar­tık es­ki­si ka­dar ko­lay de­ğil. Ör­ne­ğin Sa­be­tay­cı­lar­la il­gi­li pa­ra­no­ya üre­ten ya­yın­lar, son dö­nem­de “la­ik”, “sol” ve mil­li­yet­çi çev­re­ler­den ve­ya dev­ri­me inan­cı­nı kay­be­dip ken­di­si­ne baş­ka “uğ­raş­lar” ara­yan “araş­tır­ma­cı”lar­dan ge­li­yor (Ve ben bu ya­yın­la­ra yö­ne­lik en cid­di ve in­sa­ni eleş­ti­ri­le­ri bir kı­sım “din­ci ba­sın”da oku­dum). On­la­rı ba­zen Hrant Dink için ada­let arar­ken, ba­zen Kürt so­ru­nu­na çö­züm için ba­rış gi­ri­şi­mi­ne des­tek ve­rir­ken, ba­zen de 301’e kar­şı kam­pan­ya­da gö­rü­yo­ruz.
An­cak bu olum­lu çiz­gi­ler, res­min bü­tü­nü­nü ifa­de et­mi­yor. Din­dar, mu­ha­fa­za­kâr ve İs­la­mi ke­sim­ler için­de oto­ri­ter, dev­let­çi, mil­li­yet­çi ve opor­tü­nist bir çiz­gi de var ve o da var­lı­ğı­nı ve gü­cü­nü his­set­ti­ri­yor. O da elin­de­ki med­ya im­kan­la­rıy­la, So­ğuk Sa­vaş dö­ne­mi­nin ön­yar­gı­la­rı­nın “di­nî” ver­si­yo­nu­nu pom­pa­lı­yor. So­nuç­ta, ge­niş bir ta­ba­na otu­ran bu ke­sim­ler­de, de­ği­şim sü­re­cin­de her iki çiz­gi de bir üs­tün­lük mü­ca­de­le­si ve­ri­yor.
İş­te ba­şör­tü­sü ko­nu­sun­da ya­şa­nan “de­mok­rat ay­dın­lar” tra­je­di­si­nin, on­lar eliy­le ger­çek­le­şen du­va­ra çarp­ma ha­di­se­si­nin, bu iki çiz­gi ara­sın­da­ki mü­ca­de­le­de öz­gür­lük­çü olan­la­rın du­rum­la­rı­nı güç­leş­tir­di­ği­ni tah­min et­mek müm­kün. 
Di­le­ye­lim, şim­di­ye ka­dar in­san hak­la­rı ko­nu­sun­da hep sağ­lam du­ran, hiç yal­pa­la­ma­yan, hiç “ama” de­me­yen, ada­let duy­gu­su­na sa­hip ol­du­ğu­nu de­fa­lar­ca ka­nıt­la­mış olan Gü­lay Gök­türk ve Et­yen Mah­çup­yan gi­bi az sa­yı­da­ki de­mok­rat ay­dı­nın var­lı­ğı ve İs­la­mi du­yar­lı­lık­la­rı be­lir­gin olan­la­rın gö­zün­de­ki iti­ba­rı kar­şı­lık gel­sin ve bu terk edil­miş­lik duy­gu­su­nu sil­me­ye kat­kı­da bu­lun­sun. Ve di­le­ye­lim, son yıl­lar­da, kla­sik dev­let­çi-sağ­cı geç­miş­le­rin­den sıy­rı­lıp Kürt so­ru­nu, ifa­de öz­gür­lü­ğü ve gay­ri­müs­lim­le­rin hak­la­rı gi­bi ko­nu­lar­da öz­gür­lük­çü bir tu­tum ser­gi­le­yen İs­la­mi ke­si­min de­mok­rat­la­rı, du­va­ra çarp­ma­la­rı­nın ve­ya di­ğer ko­nu­lar­da bir­lik­te öz­gür­lük mü­ca­de­le­si ver­dik­le­ri pek çok ar­ka­daş­la­rı ta­ra­fın­dan ya­rı yol­da bı­ra­kıl­ma­la­rı­nın şo­ku­nu ça­buk at­lat­sın­lar; kü­süp ken­di iç­le­ri­ne çe­kil­me­sin­ler. Çün­kü on­la­rın ge­ri çe­kil­me­le­ri, hem hak­la­rı­nı sa­vun­duk­la­rı in­san­la­ra hem de bu ül­ke­de in­san onu­ru­na ya­ra­şır bir sos­yo-po­li­tik dü­zen kur­ma ide­ali­ne za­rar ve­re­cek.
Her ke­sim­den bi­ri­le­ri, ah­la­ki ba­kım­dan hiç de ide­al sa­yıl­ma­ya­cak bu or­tam­da ada­let­ten ya­na sağ­lam dur­ma­lı, ken­di çev­re­sin­de­ki­le­re “Sen ona uy­ma” di­ye­bil­me­li. İs­la­mi ke­sim­ler de bu sü­reç­te “Bak, gör­dü­nüz mü, si­zin bu de­mok­rat zan­net­tik­le­ri­niz, ba­şı­mız­da­ki ör­tü­ye bi­le ta­ham­mül ede­mi­yor­lar” di­yen­le­re de­ğil, “Ba­şör­tü­sü ser­best bı­ra­kıl­sa bi­le, Kürt­ler, Ale­vi­ler, gay­ri­müs­lim­ler­le bir­lik­te ol­ma­dık­ça öz­gür de­ği­liz” di­yen ba­şör­tü­lü ka­dın­la­ra ku­lak ver­me­li. Çün­kü bir gün bu ül­ke in­san onu­ru­na ya­ra­şır bir or­ta­ma ka­vu­şa­cak­sa, bu “saf­ça”, “ay­maz­ca” ve inat­la ken­di­si­ne öte­ki gös­te­ril­mek is­te­nen­le­rin hak­kı­nı sa­vun­ma­yı ba­şa­ran, zi­hin­le­ri­miz­de­ki öte­ki ka­te­go­ri­si­ne sal­dı­ran “yı­kı­cı” genç kız­la­rın ak­lı ve kal­biy­le ola­cak.
Keş­ke he­pi­miz on­lar ka­dar “ay­maz” ola­bil­sey­dik!

Paylaş Tavsiye Et