Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Siyaset > Afrika’da askerî darbeler
Dünya Siyaset
Afrika’da askerî darbeler
İbrahim Tığlı
2010’UN ilk askerî darbesi, 18 Şubat günü Afrika’nın en fakir ülkelerinden Nijer’de gerçekleşti. Binbaşı Adamou Harouna, kameraların önünde demokrasiyi tesis etmek için darbe yapmak zorunda kaldıklarını açıkladı. Ağustos 2008’de Moritanya’da yapılan askerî darbenin gerekçesi, radikal İslamcılığın hükümet içine sızması iken; Aralık 2008’de Gine’de Yüzbaşı Musa Dadis’in gerçekleştirdiği darbenin gerekçesi de yine demokrasinin tesis edilmesiydi. Fakat cuntacılar demokrasiyi hâkim kılmak şöyle dursun, kendi dikta rejimlerinin temellerini attılar. Moritanya’da darbeciler seçimle tekrar yönetime gelirken, Gine’de askerlerin vesayetinde demokrasiyle bağdaşmayan bir idare kuruldu.
Nijer’de cuntacıların devirdiği 71 yaşındaki Devlet Başkanı Mamadou Tandja, halk tarafından sevilen bir lider değildi. Geçen yıl seçim sisteminde değişikliğe giderek ömür boyu devlet başkanı olabilmesinin yolunu açan anayasa değişikliklerine imza atmıştı. Nijer gibi zengin uranyum, altın ve petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen halkın %85’inin açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede Tandja’nın ailesi ve yakın çevresi, haksız yere elde ettikleri gelirlerle zenginleşti. Yeni vergiler konması ve askerî bütçenin kısılarak düşük rütbeli subayların maaşlarının ödenememesi darbeye zemin hazırladı.
Üç dönemdir görevde bulunan Tandja, halkının menfaatlerine yönelik hiçbir icraat yapmadıysa da askerî darbe, bir yanlışlığın diğer bir yanlışlıkla giderilmeye çalışılmasından başka bir şey değil. Muhalefet liderlerinden eski Başbakan Ali Badjo, darbelerin kötü bir şey olduğunu ancak 18 Şubat darbesinin demokrasiye geçişi hızlandıracağını iddia edip sivillerin darbeye destek vermesi çağrısında bulunuyor; Ruanda, Etiyopya, Madagaskar ve Uganda’da darbecilerin demokrasiyi getirdiğini, aynı sürecin Nijer’de de yaşanabileceğini söylüyor. Fakat geçmişte Burkina Faso, Sierra Leone ve Togo gibi Batı Afrika ülkelerinde darbecilerin neler yaptıklarını unutuyor.
 
Darbelerin Gölgesinde Fransa-Çin Çekişmesi
Afrika’daki darbeciler Soğuk Savaş döneminde ya Batı ya da Sovyet yanlısı olurlardı. Kıtada son yirmi yılda yapılan darbelerde ise ülke menfaatleri, demokrasi gibi söylemler ön plana çıkıyor. Darbeci liderler, darbe öncesi ve sonrasında mutlaka dünyanın yeni güçleri ile iletişim kuruyor ve onların desteğini almayı başarıyor. Özellikle ABD ve Fransa, darbenin şekli ve yöntemine bakmaksızın, menfaatlerini korumak adına başlangıçta koydukları yaptırımları bir süre sonra kaldırıyor. Madagaskar, Moritanya, Gine ve Nijer’in, Fransa’nın eski sömürgeleri olmaları dikkat çekici. Fransa, 1950’lerin sonlarında kıtadan ayrılırken yerine menfaatlerini sürdürebilecek dikta rejimleri ve jakoben bir gelenek bıraktı. Siyasi aktörlük askerlerin himayesinde gelişirken, halkın yönetime katılması sınırlandırıldı; sivil toplum kuruluşlarının aktif muhalefet oluşturmalarının önüne geçildi. Darbeci liderlerin hepsinin Fransa’da askerî eğitim almaları ve Fransızcayı ana dillerinden daha iyi konuşmaları, halklarının sesine değil, Fransa’nın menfaatlerine kulak vermelerine yol açtı.
Nijer’de uranyum, altın ve petrol rezervlerini işletme hakkı yalnızca Fransız şirketlerine ait. Nükleer enerjinin en önemli kaynağı kabul edilen uranyum, başka ülkelere satılamıyor. Petrol arama ve işletme hakkı yine tek taraflı olarak Fransız şirketlerine ait olup, üçüncü bir ülkenin benzin istasyonu bile açmasına izin verilmiyor. Devrik Devlet Başkanı Tandja’nın kısa süre önce Çin ile ticaret anlaşmaları imzalaması, Nijer’deki darbenin arkasında kimlerin olduğunun ipuçlarını veriyor. Başlangıçta Gine’deki darbeye sessiz kalan Fransa, cuntacı lider Musa Dadis’in altın işletme lisansını Çinli şirketlere vermesi üzerine Gine’deki darbecilere karşı her türlü demokrasi girişimini destekleyeceğini açıklamıştı.
Afrika’daki askerî yönetimler Soğuk Savaş döneminde tek bir dünya gücü ile bağlantı kurarken, artık kendi iktidarlarını devam ettirmek için diğer küresel güçlerle de ittifak arayışına giriyorlar. Afrika’daki yatırımlarının, siyasi çevreler tarafından desteklenmezse kalıcı olmadığını fark eden Çin, artık özellikle askerî ve bürokratik unsurlarla da temas kuruyor. Darbeciler açısından Çin’in sunduğu imkanlar, Fransa’nın sunduklarından daha çekici görünüyor. Fakat uzun yıllar ABD’nin Afrika’daki nüfuzuna karşı direnen Fransa, Çin yayılmacılığına karşı daha sert yöntemler kullanmaktan geri durmayacaktır.
Cuntacıların darbe yaptıktan sonra ilk icraatları silahlanmak olduğu için, bütçenin önemli bir kısmı silahlanmaya ayrılır. Afrika’da her askerî darbe, yeni bir silah pazarı demektir. Nitekim Moritanya ve Gine’ye silah satışından en fazla kâr elde eden ülkeler ABD ve Fransa oldu. Çin, Batı Afrika silah pazarına girdiği 2005’ten itibaren yoğun taleple karşılaşıyor. Çin yapımı silahların ucuz ve kullanışlı olması, hem askerlerin hem de isyancıların Çin yapımı silahları tercih etmelerini sağlıyor. Batı Afrika’daki silah pazarının aslan payı hâlâ ABD ve Fransa’nın elinde; ancak yakın gelecekte Çin ve İsrail’in de ağırlığı artacaktır.
Fransa ve İngiltere, yeni sömürgecilik anlayışlarını askerî yönetimler yoluyla sürdürdü. Liberya, Nijerya, Somali, Kenya ve Zimbabve’deki askerî yönetim deneyimleri İngiltere açısından bir felakete dönüştü ve Londra bu ülkelerdeki konumunu Washington’a terk etmek zorunda kaldı. Fransa ise İngiltere’ye oranla daha başarılı bir strateji izledi; kendi hegemonyasındaki askerî liderlere destek verirken, onlara karşı muhalefet eden demokrasi yanlısı hareketlerin de en önemli ortağı oldu. Fransa’nın bu ikircikli siyaseti, halk tabanında Fransa karşıtlığını doğursa da bunun siyasi bir muhalefet hareketine dönüşmesini de önledi. Çünkü askerî yönetimlere verilen sınırsız destek sivil yapıların güçlenmesini engelledi. Fransız sömürgeciliğine karşı mücadelesiyle tanınan Frantz Fanon’un Emma Sezar’a söylediği gibi, “Tek anlayamadığım gerçek, yönetenlerin de onlara karşı çıkanların da Fransız hayranı olmaları gerçeğiydi”.
Geçmişte Fildişi Sahili, Angola, Ruanda, Burundi, Nijerya, Somali, Togo, Ekvator Ginesi ve Gambiya’da yapılan darbelerde olduğu gibi, yakın zamanda Nijer, Gine ve Moritanya’da gerçekleştirilen askerî darbeler de istikrar getirmeyecek; kaos, iç çatışmalar, güvenlik sorunları, fakirlik, gelir adaletsizliği ve kalkınmamışlık bu ülkelerin kaderi olmaya devam edecektir. Moritanya ve Gine’de devlet başkanlarına suikast düzenlenmesi, silahla varılan bir çözümün silahların gölgesindeki başka çözüm arayışlarını beraberinde getirdiğinin işareti. Askerî darbeler ne yazık ki bir süre daha özellikle Batı Afrika ülkelerinde devam edecek gibi görünüyor. Bu bölgede uyuşturucu ticaretinin yaygınlaşması ve el-Kaide gibi hareketlerin halk tabanındaki etkisinin artması, Batı’nın askerî darbeleri meşru görmesini sağlayacak; halkın hak, adalet, barış ve özgürlük arayışları bir başka bahara kalacaktır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar