Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2009) > Yüzleşiyorum > Devletin yedi yıllık imtihanı
Yüzleşiyorum
Devletin yedi yıllık imtihanı
Mustafa Özel
BU ya­zı­yı 26 Ağus­tos Pa­zar gü­nü yaz­ma­ya baş­la­dım. Ga­ze­te­le­rin baş­lık­la­rı ka­dar kö­şe ya­zı­la­rı da ço­ğun­luk­la Sa­lı gü­nü­ne odak­lıy­dı. Va­tan’dan Okay Gö­nen­sin “Son Üç Gün” baş­lı­ğı­nı ata­rak, bü­tün bir ‘cep­he’nin his­si­ya­tı­na ter­cü­man olu­yor­du: “Üç gün son­ra, ‘Tür­ki­ye’de as­la ol­maz, ola­maz’ de­ni­len bir olay ger­çek­le­şe­cek; eşi­nin ba­şı ka­pa­lı bir si­ya­set­çi, si­ya­sal İs­lam kö­ken­li bir si­ya­set­çi Cum­hur­baş­ka­nı kol­tu­ğu­na otu­ra­cak.”
Gö­nen­sin’e gö­re, ar­tık Tür­ki­ye’de üç cep­he var: 1. Ül­ke el­den git­ti di­yen­ler. 2. Çan­ka­ya’yı fet­het­tik di­yen­ler. 3. Ye­ni du­ru­mu top­lum­sal ge­liş­me ve ba­rış için fır­sat sa­yan­lar. “Şu an­da en yük­sek ses bi­rin­ci grup­tan çı­kı­yor. İkin­ci grup ses­siz ve süt­re ge­ri­sin­de bek­li­yor. Üçün­cü gru­bun­sa se­si işi­til­mi­yor.”
Gö­nen­sin’in tas­ni­fi ger­çek­li­ğe uy­gun gö­zü­kü­yor. Di­ler­se­niz “Ül­ke el­den gi­di­yor” di­yen­le­re top­ye­kün CHP, fe­tih zih­ni­yet­li­le­re AKP, üçün­cü gru­ba da ÖC (öte­ki­le­rin cep­he­si) di­ye­lim. Pa­zar gü­nü­nün Ak­şam ga­ze­te­si ilk iki cep­he­nin psi­ko­lo­jik du­ru­mu­nu sos­yo­log Yıl­maz Es­mer’in cid­di sa­ha araş­tır­ma­sıy­la ne­fis özet­le­miş­ti: “AK Par­ti­li­ler mut­lu, CHPli­ler dep­res­yon­da.” Ger­çek­ten öy­le; çün­kü an­cak dep­res­yon ge­çi­ren bir top­lu­luk Çan­ka­ya’yı “son ka­le” di­ye ni­te­len­di­rip, ümit­siz bir Bi­zans va­ka­nü­vi­si eda­sıy­la “ka­le düş­tü” di­ye­bi­lir­di.
Yıl­maz Es­mer, yö­net­ti­ği kap­sam­lı araş­tır­ma­da seç­men­le­re “Ma­yo giy­mek gü­nah mı?” di­ye so­ru­yor. AKP seç­me­ni­nin %83’ü, MHP seç­me­ni­nin ise %63’ü EVET di­yor. Dik­kat ede­lim; bu in­san­la­rın hiç de­ğil­se bir kıs­mı bü­yük ih­ti­mal­le ma­yo gi­yi­yor­dur. Fa­kat, giy­se­ler bi­le “gü­nah” sa­yı­yor­lar. CHP zih­ni­yet­li­ler bu­nu he­men çağ­dı­şı­lık ve­ya ge­ri­ci­lik di­ye yaf­ta­lar, böy­le­ce ra­hat bir ne­fes alır­lar. Oy­sa bi­lim­den zer­re ka­dar na­si­bi olan­la­rın, ön­ce şu­nu sor­ma­la­rı ge­rek­mez mi: “Bi­li­min, uy­gar­lı­ğın şu ka­dar ‘iler­le­di­ği­ni’ söy­lü­yo­ruz ama, yi­ne de dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de in­san­lar gi­de­rek ‘din­dar­la­şı­yor’. Tür­ki­ye’de­ki ge­liş­me­ler ise ak­lı­mı­zın sı­nır­la­rı­nı zor­lu­yor. Aca­ba bu­nun ta­ri­hî, sos­yo­lo­jik, psi­ko­lo­jik se­bep­le­ri ne­ler­dir? Ni­çin in­san­lar bi­zi fı­tık ede­cek de­re­ce­de din­dar dav­ra­nı­yor­lar?”
 
Türk Din­dar­lı­ğı­nın Si­ya­si Meş­ru­iye­ti
Ne dün­ya­da ne de Tür­ki­ye’de din­dar­laş­ma­nın psi­ko-sos­yo­lo­jik ar­ka pla­nı­nı ir­de­le­ye­bi­le­cek ha­zır­lı­ğı­mız var. Gü­nü­müz­de­ki tar­tış­ma ‘ik­ti­dar’ kav­ra­mı çev­re­sin­de yü­rü­tül­dü­ğün­den, sa­de­ce din/yö­ne­tim iliş­ki­le­ri­nin ta­ri­hî ar­ka pla­nı­nı bi­raz deş­mek­le ye­ti­ne­ce­ğiz. Kı­la­vu­zu­muz, Türk de­mok­ra­si­si­nin (Türk­çe ve İn­gi­liz­ce) ‘ki­ta­bı­nı’ ya­zan adam, Ke­mal Kar­pat.
Türk De­mok­ra­si Ta­ri­hi, ön­ce 1959 yı­lın­da ABD’de, son­ra 1967 yı­lın­da Tür­ki­ye’de ya­yım­lan­dı. Kar­pat, ki­ta­bı­nın gi­ri­şin­de Okay Gö­nen­sin’i doğ­ru­lar gi­bi­dir. Tür­ki­ye’nin si­ya­si de­ği­şi­mi­ni be­lir­le­yen ve bu de­ğiş­me­de üs­tün rol oy­na­yan iç et­ken, iki grup ara­sın­da­ki mü­ca­de­le­dir, di­yor: Din­ci-mu­ha­fa­za­kâr­lar ve ye­ni­lik­çi-lâ­yik­çi­ler. “Bu iki­si ara­sın­da bir üçün­cü ce­re­yan var­dı ki, bu­nun tem­sil­ci­le­ri Cum­hu­ri­yet dev­rin­de mey­da­na ge­len ye­ni bir grup­tu. Bun­lar me­se­le­le­rin pek ço­ğun­da ‘te­lif­çi­li­ğe’ ta­raf­tar­dı­lar.” (Türk De­mok­ra­si Ta­ri­hi, İs­tan­bul: İs­tan­bul Mat­baa­sı, 1967, s.2-3.)
Di­nin Türk yö­ne­ti­ci sı­nı­fı ba­kı­mın­dan an­lam ve öne­mi­ni şöy­le özet­li­yor Kar­pat: “Türk­ler 10. yüz­yıl­da Müs­lü­man ol­du­lar ve bu ye­ni din­le be­ra­ber ci­ha­dı da ka­bul et­ti­ler. İs­lâm âle­mi­ni Ba­tı­ya doğ­ru ge­niş­let­me işi­ni, ye­ni ve sü­rek­li bir gay­ret­le, Arap­lar bu iş­ten vazgeç­tik­ten yüz yıl­lar­ca son­ra tek­rar ele al­dı­lar. İs­la­mi­yet Türk dev­le­ti­ne bir mak­sat ve mâ­na ver­miş ol­du, ama ay­nı za­man­da Türk­le­rin mil­lî özel­lik­le­ri­ni ken­di po­ta­sı için­de ka­rış­tır­dı­ğın­dan ‘Türk’ ve ‘Müs­lü­man’ ay­nı ma­na­ya ge­lir ol­du.” (Kar­pat, s.9)
Gü­nü­mü­zün “ye­ni­lik­çi-lâ­yik­çi­le­ri” sa­ya­bi­le­ce­ği­miz CHP cep­he­si­nin an­la­ma­dı­ğı, an­la­ya­ma­dı­ğı ve an­la­ma­mak­ta ayak di­ret­ti­ği hu­sus iş­te bu­dur: “İs­la­mi­yet, Türk dev­le­ti­ne bir mak­sat ve an­lam ver­di; Türk ile Müs­lü­man ay­nı an­la­ma ge­lir ol­du.” Ge­çen ay­ki AN­LA­YIŞ söy­le­şi­sin­de, Türk mil­le­ti­nin “ari­fâ­ne di­ren­di­ği­ni” be­lirt­miş­tim. Par­la­maz, fa­kat as­la vaz­geç­mez. Uzun va­de­li ‘stra­te­jik’ dü­şün­cey­le di­re­nir; di­ren­ci­ni za­ma­na ya­yar. Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı, iş­te böy­le, yüz yıl­lık bir di­re­ni­şin ürü­nü­dür.
 
Ye­ni­lik­çi-Lâ­yik­li­ğin Anor­mal­li­ği
Türk mil­le­ti­nin yüz yıl­dır ne­ye di­re­ne gel­di­ği­ni kav­ra­mak, mil­let-dev­let sis­te­mi­mi­zin ge­le­ce­ği ba­kı­mın­dan “fev­ka­lâ­de bü­yük” bir önem ta­şı­mak­ta­dır. Yüz­yıl ka­dar ön­ce, ye­ni­lik­çi-lâ­yik­çi­lik bu­gün­kü gi­bi anor­mal, ucu­be bir yak­la­şım de­ğil­di. “Mül­kü el­de tut­ma­nın” bir­kaç al­ter­na­ti­fin­den bi­riy­di ve ye­ni­lik­çi­le­rin bir kıs­mı da sa­mi­mi Müs­lü­man­lar idi. Müs­lü­man­lar da­hil top­ye­kün Şark dün­ya­sı, ka­pi­ta­list/em­per­ya­list Ba­tı kar­şı­sın­da di­ze gel­miş­ti. Çö­kü­şü ha­zır­la­yan fak­tör­ler­den bi­ri­nin, bel­ki en önem­li­si­nin biz­zat Müs­lü­man­lı­ğı­mız ol­du­ğu­nu dü­şün­mek çok da an­lam­sız sa­yıl­maz­dı.
Ye­ni­lik­çi-lâ­yik­çi fi­kir­le­rin en faz­la ta­raf­tar bul­du­ğu iki ke­sim, ga­ze­te­ci­ler­le su­bay­lar­dı. Bu­gün­kü dil­le söy­ler­sek, or­du ile med­ya. Kla­sik ule­ma­nın kar­şı­sı­na di­ki­len bu ye­ni ga­ze­te­ci ti­pi­ne top­ye­kün ‘ay­dın­lar’ di­ye­bi­li­riz. Ke­mal Kar­pat’ın ifa­de­siy­le, 1908 mü­da­ha­le­siy­le, “ay­dın­lar ni­ha­yet Sul­ta­nı al­tet­miş­ler­di ve or­du, sa­de­ce as­ke­rî ve tek­nik alan­da de­ğil, fa­kat si­ya­sî alan­da­ki ye­ni­leş­me ham­le­sin­de de baş ro­lü oy­na­mış­tı.”
İti­raf et­me­nin za­ma­nı­dır: Be­nim ku­şa­ğı­mın Tan­zi­mat ve Meş­ru­ti­yet de­vir­le­ri­ne ba­kı­şı­nı bi­çim­len­di­ren Ne­cip Fa­zıl’dır. Onun ki­tap ve kon­fe­rans­la­rı sa­ye­sin­de bü­tün 19. yüz­yıl ve 20. yüz­yıl ba­şı dü­şü­nür­le­ri­nin bi­rer “sah­te kah­ra­man” ol­duk­la­rı­nı ‘keş­fet­miş­tik.’ Bu keş­fin büs­bü­tün yan­lış ve­ya ya­rar­sız ol­du­ğu­nu bu­gün de söy­le­ye­me­yiz. Fa­kat cid­di öl­çü­de hak­sız ve ufuk ka­rar­tı­cı ol­du­ğu da aşi­kâr­dır. Da­ha doğ­ru­su, mu­ha­tap­la­rı­nı an­la­ma­ya ça­lış­mak ye­ri­ne, on­la­rı ka­ra­la­ma­ya ve kü­çült­me­ye ça­lı­şan bir taş­la­ma­cıy­dı Üs­tat. Ne­cip Fa­zıl­cı­lık, onu bı­rak­tı­ğı yer­den de­vam et­tir­mek de­ğil; kav­ra­ya­ma­dı­ğı ve­ya kas­dı mah­su­sa ile çar­pıt­tı­ğı hu­sus­la­rı dü­zel­te­rek yo­la ko­yul­mak ol­ma­lı­dır.
Mu­ha­fa­za­kâr­lar İs­lam, ye­ni­lik­çi­ler İr­fan, Türk­çü­ler Tu­ran pe­şin­dey­di­ler. Ne­cip Fa­zıl’ın it­ham­la­rı­nın ak­si­ne, bun­la­rın bir­ço­ğu son de­re­ce sa­mi­mi in­san­lar­dı. Her­kes ken­di fik­rin­ce bir “çı­kış yo­lu” arı­yor­du. Bir­kaç et­ki­siz is­tis­na ile, hep­si te­mel­de mümin idi­ler. “Ba­tı­cı­lar, bir­bir­le­rin­den fark­lı de­re­ce­ler­de, din­ci­li­ği mes­lek edin­miş ze­va­ta mu­ha­lif ol­mak­la be­ra­ber, inanç kay­na­ğı ola­rak Müs­lü­man­lı­ğa ve onun ev­ren­sel de­ğer­le­ri­ne ina­nı­yor­lar­dı. Os­man­lı­lı­ğı ise, hem çe­şit­li mil­let­ler­den mey­da­na gel­me bir dev­le­tin bir­li­ği­ni sağ­la­ya­cak ana bir pren­sip ola­rak, hem de İm­pa­ra­tor­lu­ğun te­me­li ve kuv­vet kay­na­ğı olan İs­la­mi­ye­ti man­tı­ken ta­mam­la­yan bir un­sur ola­rak ka­bul edi­yor­lar­dı.” (Kar­pat, s.25.)
Türk­çü­ler “Türk mil­lî özel­lik­le­ri­ne gö­re dü­zen­len­miş ve Türk­le­rin hâ­kim du­rum­da ol­duk­la­rı mer­ke­zi­yet­çi bir Os­man­lı dev­le­ti mey­da­na ge­tir­mek” pe­şin­dey­di­ler. Jön Türk­ler 1908’den son­ra İm­pa­ra­tor­luk yö­ne­ti­min­de gi­de­rek söz sa­hi­bi ol­du­lar ve bu si­ya­se­ti “nü­fu­su­nun ço­ğun­lu­ğu Hı­ris­ti­yan olan Bal­kan­lar­da ve Müs­lü­man azın­lık­la­rın otur­du­ğu Ar­na­vut­luk ile Ya­kın Do­ğu top­rak­la­rın­da zor kul­la­na­rak uy­gu­la­dı­lar.” So­nuç, Ar­na­vut ve Arap is­yan­la­rı ol­du. Bal­kan Har­bi ne­ti­ce­sin­de, Os­man­lı­lar hem sa­va­şı hem de Bal­kan­lar­da­ki top­rak­la­rı­nın bü­yük kıs­mı­nı kay­bet­ti­ler. Bu­na rağ­men, Türk­çü­le­ri­miz ro­ta­la­rın­dan şaş­ma­dı. “İm­pa­ra­tor­luk­ta­ki Müs­lü­man azın­lık­la­rı Türk­leş­tir­mek ve sı­nır­lar dı­şın­da­ki bü­tün Türk­le­ri ‘Tu­ran­cı­lık’ ide­ali­ne gö­re tek bir ül­ke ha­lin­de bir­leş­tir­mek gay­ret­le­ri­ni hız­lan­dır­dı­lar. Kuv­vet kul­la­na­rak top­lu­luk­la­rı ana di­lin­den mah­rum et­me­ye kal­kış­mak, kül­tü­rün mâ­na­sı­nı tak­dir ede­me­ye­cek ka­dar ge­ri bir ha­re­ket­ti.” (Kar­pat, s.27.)
Bu­na rağ­men, ku­ru­la­cak ye­ni Türk dev­le­ti­ne ege­men olan, ne ye­ni­lik­çi­ler ol­du ne de mu­ha­fa­za­kâr­lar. Ken­di­le­ri­ni ye­ni­lik­çi bir ba­kış açı­sıy­la ye­ni­den ta­nım­la­yan Türk­çü­ler, Os­man­lı son­ra­sı­nın yö­ne­ti­ci sı­nı­fı ha­li­ne gel­di­ler. Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı “İs­lam­cı­la­rı si­ya­sal bir kuv­vet ola­rak or­ta­dan kal­dır­mış, Ba­tı­cı­la­rın da iki esas fik­ri­ni, Os­man­lı­lı­ğı ve di­nin İm­pa­ra­tor­lu­ğun te­me­li ol­du­ğu fik­ri­ni çü­rü­te­rek on­la­rı da za­yıf­lat­mış­tı. Garp­çı­la­rın ye­ni­leş­me ko­nu­sun­da­ki pra­tik fi­kir­le­ri de mil­li­yet­çi­li­ğe ka­tı­la­rak kıs­men uy­gu­la­ma­sı­na bi­le ge­çil­miş­ti.” (s.31.)
Ke­mal Kar­pat, dev­le­ti kur­tar­ma­yı ve ye­ni­den kur­ma­yı amaç­la­yan bu “üç tarz-ı si­ya­set”e da­ir de­ğer­len­dir­me­si­ni il­ginç bir tes­bit­le nok­ta­lı­yor: “Jön Türk­ler, en bü­yük ba­şa­rı­sız­lı­ğa uğ­ra­dık­la­rı alan­da en bü­yük hiz­me­ti gör­dü­ler: Hür­ri­yet mü­ca­de­le­sin­de. On­la­rın çok par­ti­li, li­be­ral de­mok­ra­si an­la­yı­şı da­ha son­ra­ki ku­şak­la­ra da geç­ti. İt­ti­hat ve Te­rak­ki’nin ik­ti­da­ra ge­çi­şi­nin ilk al­tı ayın­da bu sa­ha­da ken­di­ni gös­te­ren hür­ri­yet, hal­kın ha­fı­za­sı­na yer­leş­ti; da­ha son­ra­ki hür­ri­yet ve de­mok­ra­si mü­ca­de­le­le­ri­nin il­ham kay­na­ğı ol­du.” (s.33.)
İş­te Türk mil­le­ti yüz şu ka­dar yıl­dır “ha­fı­za­sı­na yer­le­şen” hür­ri­ye­ti, hem ken­di­nin hem dev­le­ti­nin be­ka­sı için el­zem sa­yı­yor. Bi­li­yor ki, ta­ri­hin bu uğ­ra­ğın­da, bü­yük bir mil­let ne ka­dar hür ise, o ka­dar ba­şı dik ve ‘ge­liş­miş’ olu­yor.
 
Tek Yol Zih­ni­ye­ti­nin So­nu
Ba­şa dö­ner­sek; bu­gün de yüz yıl ön­ce ol­du­ğu gi­bi, baş­lı­ca üç cep­he­miz var. Fa­kat es­ki­den var olup şim­di ol­ma­yan üç şey­den de söz et­me­li­yiz: Sa­mi­mi­yet, cid­di­yet ve ma­ri­fet. Yüz­yıl ön­ce­ki­ler sa­mi­mi­yet­le “mül­kü kur­tar­ma­ya” ça­lı­şı­yor­du­lar; şim­di­ki­ler mil­li ira­de­nin te­cel­li­si kar­şı­sın­da “son ka­le de düş­tü” te­la­şın­da­lar. “Ül­ke el­den gi­di­yor”cu­la­rı­mız cid­di­yet­siz­lik ve ma­ri­fet­siz­li­ğin de zir­ve­sin­de­ler: Hem Av­ru­pa-mer­kez­ci bir dü­şün­me ve ya­şam bi­çi­mi­ni TEK YOL ola­rak da­ya­tı­yor, hem mu­ha­tap­la­rı­nı Av­ru­pa­cı ve Ame­ri­kan­cı ol­mak­la suç­lu­yor­lar. San­ki ken­di­le­ri­nin sun­du­ğu yer­li bir al­ter­na­tif var­mış gi­bi!
Son se­çim pro­pa­gan­da­la­rı gös­ter­di ki, ulu­sal­cı­la­rı­mız da, mil­li­yet­çi­le­ri­miz de hâ­lâ Kar­pat’ın işa­ret et­ti­ği “kül­tü­rün mâ­na­sı­nı tak­dir ede­me­ye­cek ka­dar ge­ri bir ha­re­ke­ti” tem­sil edi­yor­lar. Bal­kan­la­rı da, Or­tado­ğu’yu da kay­bet­me­mi­ze yol açan ve te­mel­den ‘Ba­tı­lı’ olan bu zih­ni­ye­ti ‘ile­ri­ci­lik’ eti­ke­tiy­le ya­şat­ma­ya ça­lış­mak, mül­kü da­ha kü­çük par­ça­la­ra böl­mek­ten baş­ka bir so­nuç ver­mez.
Ab­dul­lah Gül’ün Cum­hur­baş­kan­lı­ğı, dev­le­tin mil­let­le im­ti­ha­nı­dır. Mil­let, dev­le­ti­ne hük­me­dege­len züm­re­le­rin bü­tün sa­mi­mi­yet­siz­lik, cid­di­yet­siz­lik ve ma­ri­fet­siz­lik­le­ri­ne rağ­men, dev­le­ti­ne yüz yıl ta­ham­mül et­ti. Dev­let, mil­le­ti­ne ye­di yıl ta­ham­mül et­se, ül­ke­nin her ya­nın­da gül­ler aç­tı­ğı­nı gö­re­cek­tir. Me­se­le AKP ve­ya Ab­dul­lah Gül’ün ik­ti­da­rı de­ğil, Türk Mil­le­ti­’nin yüz yıl­lık hür­ri­yet ve va­rol­ma mü­ca­de­le­si­dir.

Paylaş Tavsiye Et