Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2009) > Dünya Ekonomi > G-20 neden Pittsburg’da toplanıyor?
Dünya Ekonomi
G-20 neden Pittsburg’da toplanıyor?
Evren Tok
KÜRESEL kriz ve neden olduğu resesyon geride mi kaldı? Bugünlerde sıkça sorulan bu soruya net bir yanıt vermek kolay olmasa da krizden çıkış için ne yapılması gerektiğine dair daha az soru işareti olduğu ortada. Ağustos’ta açıklanan raporlara göre ülke ekonomilerinde kıpırdanmalar yaşanıyor ve bunlar büyük ölçüde uygulanan mali uyarı paketlerinin etkilerinin hissedilmeye başlandığını gösteriyor. Ancak finans piyasası kaynaklı, ABD’de ise emlak sektörü orijinli krizin yarattığı tahribat o kadar geniş çaplı ki, tarihte emsali görülmemiş boyuttaki mali uyarı paketlerinin etkileri bile yetersiz kalıyor. Tüm bu tartışmaların arasında, krizi ve krizden çıkış sürecini küresel anlamda yöneten
G-20’leri ve ABD’nin Pittsburg kentinde 24-25 Eylül’de düzenlenecek G-20 Zirvesi’nin mekansal ve simgesel gücünü ön plana çıkarmak gerektiği kanısındayım.
 
Toparlanma Başlıyor mu?
Ağustos ayında ABD’nin, Avrupa ve Uzak Doğu ülkelerinin ekonomilerine ilişkin birçok istatistik ve gidişat raporu yayımlandı. Bu raporlarda ülkelerin kriz karşısında çok farklı pozisyonlarda bulunduğunu gördük. Örneğin, Avrupa’da Fransa ve Almanya ikinci çeyrekte elde ettikleri %0,3’lük büyüme ile resesyondan çıkış sinyalleri verirken, İtalya ve İspanya ekonomilerinde %0,5 ve %1’lik daralmalar göze çarpıyor. Asya ülkeleri ise küresel krizden çıkış konusunda ümit aşılasalar da son dönemde yakaladıkları bu ivmenin uzun soluklu bir diriliş olup olmadığı ciddi bir soru işareti. Çin, Singapur, Endonezya ve Güney Kore ikinci çeyrekte akıllara durgunluk verecek şekilde ortalama %10 büyüdüler. Batılı otoriteler ise Asya ekonomilerine dair bu rakamlara şüphe ile yaklaşıyor ve aldatıcı olduğunu savunuyor.
Ülkelerin krize tepkileri ve yakın zamanda sergiledikleri performans bu denli karmaşık bir hal almışken, küresel ekonomik ve finansal sistemin geleceği için atılacak adımlarda ciddi bir yol haritasına ihtiyaç duyuluyor. Böyle bir haritanın oluşturulup küresel finansal mimarinin yeniden yapılandırılması ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma ile büyümenin sağlanmasında, Washington ve Londra zirvelerinde kamuoyuna duyurulan kararları ve “Krize Yönelik Küresel Eylem Planı” ile G-20 ön plana çıkıyor. Dünyanın en büyük 19 ekonomisi ile Avrupa Birliği’nden oluşan G-20, küresel finansal sistemin istikrarı, krizler ve etkilerinin bertaraf edilmesi gibi konularda 1999’dan beri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında kritik bir rol oynuyor. G-20’nin kurucu ilkeleri, serbest ticaret ve yatırımın benimsenmesi, korumacı politikalara karşı olumsuz tavır sergilenmesi gibi neoliberal ekonomi politikalarına dayanıyor. Piyasaların kendi işleyişine bırakıldığında en optimal sonucun elde edileceği kabulü ise son dönemlerde G-20’nin gündeminde kendine pek yer bulamıyor. Bu da ilginç bir çelişki doğuruyor.
 
Küresel Eylem Planı ve G-20
2 Nisan’da Londra’da gerçekleştirilen G-20 Zirvesi’nde IMF’nin kaynaklarının beklentilerin çok üstünde arttırılarak yeni sorumluluklar eklenmesi, “küresel krize küresel çözüm” mottosuyla küresel finansal kurumların güçlendirilmesine yönelik mesajlar verilmesi, finansal denetim ve gözetimin güçlendirilmesi ön plana çıkıyordu. Diğer yandan başta ABD olmak üzere birçok ülkede birbiri ardına yüksek meblağlı mali uyarı paketleri açıklanıyor ve bu paketlerin bekası G-20’nin krizden çıkış stratejisinin bir parçasını oluşturuyordu. Londra ve öncesindeki Washington zirvelerinde şekillenen Küresel Eylem Planı’nda finans piyasalarına yapılacak olan müdahaleler ile birlikte, artan işsizliğin önüne geçilmesi ve işgücü piyasalarına nefes aldıracak mali politikaların önemi vurgulanıyordu. Nobel ödüllü ünlü ekonomist Joseph Stiglitz’in ifade ettiği gibi, bugün bazı ülke ekonomilerinde yaşanan nispi toparlanmalar ve ABD’de işsizlik rakamlarındaki düzelme, finans piyasalarındaki şoklara karşı piyasalara sunulan mali uyarı paketleri sayesinde hayat buluyor.
Ancak bu devasa mali uyarı paketleri ya da yine Nobel ödüllü bir başka ekonomist Paul Krugman’ın ifadesiyle, hükümetlerin küresel ölçekte uyguladığı teşvikler, finans piyasaları yerine mali piyasalara öncelik verdiği için, bugün G-20’den mali uyarı paketlerinin devamını sağlayacak paralel açılımlar beklendiği söylenebilir. Kuşkusuz bu durum piyasaların otonom olmasını savunan görüşten önemli bir kopuş yaşandığına delalet ediyor. Başta Stiglitz ve Krugman olmak üzere pek çok ekonomist, sanayileşmiş ülkelerin yeni bir mali uyarı paketi furyası başlatmalarının küresel toparlanma için başat olduğuna inanıyor. Fakat bu noktada belirtmek gerekiyor ki finansal piyasaların aksine, mali piyasalara yapılan müdahaleler doğası gereği etkisini daha geç gösteriyor. Dolayısıyla bu paketlerin tam etkilerinin anlaşılması için de beklemek gerekiyor.
Neden Pittsburg?
G-20’nin Londra’dan sonraki durağının Pittsburg olması bu minvalde ayrıca önem kazanıyor. Pittsburg kenti Yeni Amerika’nın vitrini olarak görüldüğü için, “Neden Pittsburg?” sorusunun yanıtı, “Küresel krizden çıkış için nasıl bir model aranıyor?” sorusuna da yanıt oluşturuyor. Zira Pittsburg, çevresel dönüşümü, yenilikçi ekonomisi ve sektör çeşitliliği ile ABD’nin lokomotif kentlerinden biri olma özelliği taşıyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın seçim kampanyası sırasında Pittsburg’da yaptığı konuşmada sarf ettiği şu cümle, yaşanan küresel krize rağmen emlak piyasasını ayakta tutmayı başaran, bölgesel işsizlik rakamları ulusal rakamların epey altında kalan, binalarında yeşile duyarlı sertifika modeli uygulanan, teknolojik atılımıyla dönüşen, özel-kamu ortaklıklarıyla sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma modeli sunan Pittsburg’un, G-20 Zirvesi için tesadüfen seçilmediğinin kanıtı niteliğinde: “Bu Amerikan şehri yeni fırsatlar yarattı, bugün yerel inovasyon ve mahareti ulusal bir stratejiye dönüştürme zamanı.”
Dolayısıyla Pittsburg bir ekonomik dönüşüm ikonu olarak, küresel ısınma ve çevre konularında yaptığı örnek atılımla geleceğin kentinin nasıl olması gerektiğini gözler önüne seriyor. Bugün krizden çıkış için bir çözüm arayan G-20 liderleri, finans bakanları ve merkez bankası başkanlarına sürdürülebilir ve sağlıklı bir yeniden yapılanma ve dönüşüm için ekonomiyi toplumdan, doğadan ve şehirden bağımsız ele almamaları gerektiği mesajını veriyor. Krizin insani boyutunu ön plana çıkararak kentlerimize ve doğaya olan etkilerini de hesaba katan, krizi sadece bir ekonomik sorun olarak değil çok katmanlı ve çok boyutlu bir kalkınma sorunu olarak ele alan bir yaklaşım geliştirmek ve bu yönde dünya kamuoyuna çözüm stratejileri sunmak için hiç şüphe yok ki Pittsburg’un ev sahipliği G-20 için son derece yerinde bir tercih gibi görünüyor.

Paylaş Tavsiye Et
Dünya Ekonomi
DİĞER YAZILAR