Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2009) > Söyleşiyorum > Ümit Fırat: “Statükonun en temel malzemesi PKK”
Söyleşiyorum
Ümit Fırat: “Statükonun en temel malzemesi PKK”
Konuşanlar: Ali AS­LAN- Ebru AFAT
Av­ru­pa Bir­li­ği ve top­lum­dan ge­len ta­lep­le­rin ne­ti­ce­sin­de 1990’lar­dan bu ya­na Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti, hem içe­ri­de hem de ulus­la­ra­ra­sı alan­da ken­di­si­ni ye­ni­den dü­zen­le­mek ve in­şa et­mek zo­run­lu­lu­ğuy­la kar­şı kar­şı­ya. Bu sü­reç­te, dev­le­tin ve top­lum­sal ak­tör­le­rin önün­de çö­züm bek­le­yen en önem­li prob­lem­ler­den bi­ri­si de Kürt me­se­le­si. Tek par­ti dö­ne­min­de si­lah kul­la­nı­la­rak bas­tı­rı­lan, So­ğuk Sa­vaş dö­ne­min­de si­ya­si yel­pa­ze­nin so­lun­da ken­di­si­ne bir yer edi­nen Kürt ha­re­ke­ti, 1980’le­rin or­ta­la­rın­dan iti­ba­ren di­rekt ola­rak Tür­ki­ye’de­ki si­ya­si re­ji­mi he­def alan si­lah­lı ve si­ya­si bir ha­re­ke­te dö­nüş­tü. Dev­let bu ta­le­be na­sıl ya­nıt ver­di, Kürt ha­re­ke­ti­nin or­ta­ya çı­kı­şın­da ve ge­li­şi­min­de ne­ler ya­şan­dı, AK Par­ti ile baş­la­yan sü­reç­te dev­le­tin tav­rın­da bir de­ği­şik­lik ol­du mu, so­ru­nun çö­zü­mü­nün önün­de ne tür en­gel­ler var gi­bi so­ru­la­rın ışı­ğın­da Kürt me­se­le­si­ni, böl­ge­yi ya­kın­dan ta­nı­yan ya­zar ve ya­yın­cı Ümit Fı­rat ile ma­sa­ya ya­tır­dık. Bin­göl/Ki­ğı do­ğum­lu Fı­rat, yük­se­köğ­re­ni­mi­ni An­ka­ra İk­ti­sa­di ve Ti­ca­ri İlim­ler Aka­de­mi­si’nde ta­mam­la­dı. 1960’lar­da Tür­ki­ye İş­çi Par­ti­si’ne üye ol­du. 1990’lar­da Ye­ni De­mok­ra­si Ha­re­ke­ti’ne ka­tıl­dı. Ha­len Ser­bes­ti der­gi­si­nin ya­zı iş­le­ri mü­dür­lü­ğü­nü ya­pan Fı­rat, Hel­sin­ki Yurt­taş­lar Der­ne­ği’nin de yö­ne­tim ku­ru­lun­da yer alı­yor.
 
 
 
Kürt so­ru­nu­nun sa­de­ce çö­zü­mü de­ğil, ne ol­du­ğu üze­rin­de de bir tar­tış­ma var. Kürt so­ru­nu as­ke­rî bir so­run mu, yok­sa si­ya­si bir so­run mu?
Bu me­se­le­nin as­ke­rî bir me­se­le ol­ma­dı­ğı­nı yıl­lar­dır an­lat­ma­ya ça­lı­şı­yo­ruz. Bu, te­mel ola­rak si­ya­si bir me­se­le. Tür­ki­ye’nin si­ya­si şe­kil­le­ni­şiy­le, 1920’li yıl­la­rın baş­la­rın­da ter­cih edi­len sis­tem­le bir­lik­te or­ta­ya çık­mış bir me­se­le. Ne­dir bu si­ya­si me­se­le? Tür­ki­ye bir ulus-dev­let ola­rak ku­rul­du. 1920’ler­de şe­kil­le­nen ye­ni dev­le­tin bir ulu­su ol­ma­lı de­di­ler. Os­man­lı’nın ulu­su yok­tu, çün­kü em­per­yal bir dev­let­ti; bü­tün bir ca­mia­nın, Hı­ris­ti­yan, Müs­lü­man ve Ya­hu­di te­baa­nın dev­le­tiy­di. Os­man­lı’nın so­nun­da or­ta­ya çı­kan si­ya­si eli­tin zih­nin­de ise mo­dern dev­le­tin bir ulu­sa da­yan­ma­sı fik­ri var­dı. Böy­le bir si­ya­si ter­cih ya­pıl­dı. Çün­kü Müs­lü­man ol­ma­yan azın­lık­lar ya im­pa­ra­tor­luk­tan kop­tu­lar ya da nü­fus mü­ba­de­le­siy­le ül­ke­den ay­rıl­dı­lar. Ge­ri­de ka­lan Müs­lü­man ol­ma­yan azın­lık­lar da -Sür­ya­ni, Ye­zi­di, vs.- gör­mez­den ge­lin­di. Bu­nun dı­şın­da Müs­lü­man top­lu­mun tü­mü Türk­leş­ti­ril­mek is­ten­di. Bu­na kar­şı­lık is­yan­lar ol­du. Bu sü­reç­te epey kan dö­kül­dü, mal kay­bı ol­du. Fa­kat dev­let böl­ge hal­kı­nı Türk­leş­tir­me­yi ba­şa­ra­ma­dı. Ama Kürt­le­rin Tür­ki­ye’nin her­han­gi bir ye­rin­de ba­rın­ma­ma­sı, ya­şa­ma­ma­sı gi­bi özel bir po­li­ti­ka­la­rı ol­ma­dı. Kürt­ler bu ül­ke­ye kim­lik­le­ri­ni ko­ru­ya­rak en­teg­re ol­du­lar. Ba­tı­da işa­da­mı da ol­du­lar, si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rın­da da ça­lış­tı­lar, as­ke­ri­ye­de ve dev­let ku­rum­la­rın­da da gö­rev al­dı­lar. Bu an­lam­da bir asi­mi­las­yon ger­çek­le­şe­me­di. Za­ten asi­mi­las­yon po­li­ti­ka­la­rı­nın önem­li bir kıs­mı­nın tut­ma­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. İn­san­lar de­mok­ra­si­ler­de hak­la­rı­nı öz­gür­ce ta­lep eder­ler ve eğer bu ta­lep­ler kar­şı­la­nır­sa hiç­kim­se si­la­ha baş­vur­maz. Bu ne­den­le 1984’te de PKK si­lah­lı bir mü­ca­de­le­ye baş­vur­du. Ta­bi­i ki bu, Kürt me­se­le­si­nin bo­yut­la­rın­dan bi­ri­si. Ama de­di­ğim gi­bi me­se­le da­ha çok si­ya­si bir me­se­le.
 
PKK’nın or­ta­ya çı­kı­şı ve yük­se­li­şi­ne bak­tı­ğı­mız za­man o dö­nem­de baş­ka Kürt ha­re­ket­le­ri­nin de ol­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz. PKK’nın di­ğer Kürt ha­re­ket­le­ri­ni tas­fi­ye­si na­sıl ger­çek­leş­ti?
Ku­ru­lu­şu­nun ilk yıl­la­rın­da PKK bü­tün to­ta­li­ter si­ya­si par­ti­ler­de ol­du­ğu gi­bi ra­kip­le­ri­ni te­miz­le­me ve sin­dir­me ça­ba­sı için­de ol­du. 1970’le­rin ikin­ci ya­rı­sın­da, di­ğer sol Kürt grup­lar­la da, mu­ha­fa­za­kâr eği­lim­li Kürt grup­lar­la da si­lah­lı ça­tış­ma­la­ra gir­di. Bu ça­tış­ma­lar­da bir­çok in­san ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Ama 1980’le­re ge­lin­di­ğin­de esas ola­rak za­ten 12 Ey­lül re­ji­miy­le bir­lik­te bas­tı­rıl­mış, sin­di­ril­miş bir si­ya­si ya­pı var­dı ül­ke­de. İn­san­la­rın bir kıs­mı ha­pis­tey­di, bir kıs­mı da kö­yü­ne ka­çıp sus­mak zo­run­da kal­mış­tı. Böy­le­si bir or­tam­da PKK di­ğer grup­la­rı ber­ta­raf et­ti, böl­ge­de bir oto­ri­te kur­du ve bu ya­pı de­vam­lı­lık gös­ter­di. De­vam­lı­lık gös­te­rin­ce de top­lum­da kök­ler bul­du. Ge­le­ce­ğe da­ir bir­ta­kım he­def­ler ko­ya­bil­di. Böl­ge­de bu gi­di­şa­ta bir bi­çim­de “dur” de­mek ge­re­ki­yor­du. Böl­ge hal­kı böy­le bir si­lah­lı ha­re­ke­ti ka­lı­cı ola­rak ka­bul et­me­ye baş­la­dı­ğın­da, hat­ta gi­de­rek dev­le­tin ku­rum­la­rı­nın on­dan çe­ki­nir nok­ta­ya gel­dik­le­ri­ni gör­dü­ğün­de, ör­gü­te des­tek çık­ma­ya ve PKK’ya bir bağ­lı­lık duy­gu­su ge­liş­tir­me­ye baş­la­dı. Hat­ta öy­le ki 90’la­rın ba­şın­da böl­ge­de­ki si­vil ve as­ke­rî yet­ki­li­ler, PKK’nın si­ya­si oto­ri­te­si­ni ka­bul­len­mek du­ru­mun­da kal­dı­lar. Za­man­la böl­ge­de tek oto­ri­te ha­li­ne ge­len ör­gü­te yö­ne­lik ger­çek bir halk des­te­ği or­ta­ya çık­tı. Oto­ri­te­si şid­det­ten çok, va­at et­ti­ği da­ha iyi bir ge­le­ce­ğe ve umu­da da­ya­lı ol­ma­ya baş­la­dı.
 
PKK’nın or­ta­ya çı­kı­şı ve ge­li­şi­min­de, dev­let içe­ri­sin­den ba­zı grup­la­rın di­ğer grup­la­ra kar­şı, bir şe­kil­de PKK’yı des­tek­le­di­ği­ne iliş­kin id­dia­lar var. Bu ko­nu­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?
Dev­let içe­ri­sin­de PKK’nın or­ta­ya çı­kı­şı­nı iyi bir fır­sat ola­rak de­ğer­len­di­ren ba­zı odak­lar var. 1984 yı­lı Tür­ki­ye’nin si­vil bir si­ya­se­te doğ­ru yö­nel­di­ği bir dö­nem. 1983 son­la­rın­da se­çim­ler ya­pıl­dı ve Tur­gut Özal’a, Cum­hur­baş­ka­nı Ke­nan Ev­ren ta­ra­fın­dan baş­ba­kan­lık gö­re­vi ve­ril­di. Ar­dın­dan da Özal be­le­di­ye se­çim­le­ri­ne git­ti. 1984 Mart’ın­da be­le­di­ye se­çim­le­riy­le bir­lik­te Tür­ki­ye’nin önün­de bir si­vil­leş­me he­de­fi gö­zük­me­ye baş­la­dı. Ay­nı yıl, PKK’nın or­ta­ya çı­kıp ça­tış­ma­ya baş­la­ma­sıy­la bir­lik­te, o gün bel­ki öy­le gör­me­miş­tik ama, Tür­ki­ye’de si­lah­lı kuv­vet­le­rin mil­le­ti bas­tır­ma ve ik­ti­da­ra el koy­ma­nın öte­sin­de, bir “mis­yon”u da­ha or­ta­ya çık­tı. Bu da Do­ğu ve Gü­ney­do­ğu’da ye­ni bir “va­tan sa­vun­ma­sı” mis­yo­nuy­du.
Bu dö­nem­de Tür­ki­ye bir ulus­la­ra­ra­sı ter­cih ya­pa­rak AB üye­li­ği üze­rin­den Ba­tı’ya en­teg­re ol­ma­ya ka­rar ver­di. Bu ter­ci­hin ge­rek­tir­di­ği re­form­lar ve si­vil­leş­me, sta­tü­ko­yu sa­vu­nan güç­le­rin tas­fi­ye­si ola­rak dü­şü­nü­lüp ön­len­me­ye ça­lı­şıl­dı. Bu ça­ba kap­sa­mın­da en bü­yük mal­ze­me de PKK’dır. Me­se­la 1993 ilk­ba­ha­rın­da PKK dos­ya­sı ka­pan­mak üze­rey­di. Ama her na­sıl­sa 33 si­lah­sız as­ker 24 Ma­yıs gü­nü kur­şu­na di­zil­di. So­ru­nun çö­zü­mün­de bir da­ha da o nok­ta­yı ya­ka­la­ya­ma­dık.
 
Ab­dul­lah Öca­lan’ın 1999’da ya­ka­lan­ma­sı­nı bu nok­ta­da na­sıl de­ğer­len­dir­mek la­zım? 
Ön­ce­lik­le, Ab­dul­lah Öca­lan or­du­nun bir ope­ras­yo­nu so­nu­cu ya­ka­lan­ma­dı, Öca­lan’ı “bi­ri­le­ri” Tür­ki­ye’ye tes­lim et­ti. O za­man Öca­lan’a ba­zı va­at­ler­de bu­lu­nul­du. Sen bu ça­tış­ma­yı so­na er­dir, mi­li­tan­la­rı­nı ge­ri çek, kı­sa bir sü­re içe­ri­sin­de biz de bir­ta­kım ya­sal dü­zen­le­me­ler­le si­zin sta­tü­nü­zü de­ğiş­ti­re­lim, iyi­leş­ti­re­lim tü­rün­den va­at­ler­di bun­lar. 1999, Tür­ki­ye’nin bu me­se­le­de ke­sin bir ter­cih ya­pıp, ar­tık o ter­cih doğ­rul­tu­sun­da ha­re­ket et­me­ye baş­la­dı­ğı yıl­dır. O dö­nem­de bir­ta­kım re­form­lar ya­pıl­dı. Ana­ya­sa’dan idam ce­za­sı kalk­tı. Kürt­çe­nin kul­la­nı­mın­da­ki ba­zı ya­sal en­gel­ler or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­ya ça­lı­şıl­dı. Ama ör­gü­te yö­ne­lik, PKK’lı­la­rın dağ­dan in­di­ril­me­si ve Öca­lan’ın ko­nu­mu­na iliş­kin bir­ta­kım va­at­ler, ba­na öy­le ge­li­yor ki tu­tul­ma­dı. Bu da PKK’da bir ha­yal kı­rık­lı­ğı ya­rat­tı. 28 Şu­bat’a rağ­men 1999 ile 2004 ara­sın­da as­ke­rî ce­nah­ta bir du­rak­la­ma ol­du; ama da­ha son­ra bir­ta­kım pro­vo­kas­yon ve ope­ras­yon­lar­la böl­ge gi­de­rek ye­ni­den sa­vaş ala­nı­na çev­ril­di.
 
1 Mart 2003’te­ki Tez­ke­re Kri­zi’nin bir ro­lü ol­du mu bu ge­liş­me­ler­de?
1 Mart 2003 bir fak­tör. Bu­na ek ola­rak, AK Par­ti hü­kü­me­ti­nin or­ta­ya çı­kı­şıy­la bir­lik­te, or­du­da mev­cut dü­ze­nin de­va­mın­dan ya­na olan güç­ler­de de bir te­dir­gin­lik doğ­du. AK Par­ti’nin se­çil­me­siy­le bir­lik­te Tür­ki­ye’de bir şey­le­rin önü­nü kes­me ih­ti­ya­cı or­ta­ya çık­tı. Ka­sıt­lı bir şe­kil­de, 2003 ve 2004’te PKK mi­li­tan­la­rı­nın üzer­le­ri­ne gi­di­lip ope­ras­yon­lar dü­zen­len­di.
 
1999’dan son­ra PKK’lı­la­rın ço­ğu­nun Ku­zey Irak’a git­ti­ği söy­len­miş­ti. 2003’ten son­ra bun­lar ge­ri mi gel­di­ler?  
Ha­yır. PKK’lı­la­rın bir kıs­mı za­ten bu­ra­day­dı. Bu­nu ne­re­den mi bi­li­yo­ruz? 1999 yı­lın­da Ab­dul­lah Öca­lan bü­tün güç­le­ri­ne Tür­ki­ye’yi terk et­me­si çağ­rı­sı­nı ya­par­ken, 2000 yı­lı­nın Ey­lül ayın­da Öca­lan ile gö­rü­şen bir as­ke­rî yet­ki­li, PKK’nın bü­tün bir­lik­le­ri­nin çe­kil­me­me­si ge­rek­ti­ği­ni, baş­ka­la­rı­nın on­la­rın ye­ri­ni dol­du­ra­bi­le­ce­ğin­den en­di­şe et­ti­ği­ni ifa­de et­ti. An­la­şı­lı­yor ki ba­zı PKK’lı­lar git­me­miş, bu­ra­da ye­dek­te bek­le­til­miş. 2003-2004’ten iti­ba­ren o ka­lan­la­ra yö­ne­lik as­ke­rî ope­ras­yon­lar ye­ni­den gün­de­me gel­di. Da­ha son­ra AK Par­ti’nin AB üye­lik sü­re­ci­ni hız­lan­dır­ma­sıy­la bir­lik­te ça­tış­ma­lar ye­ni­den baş­la­tıl­dı.
 
PKK ta­ra­fın­da da so­ru­nun çö­zü­mü­nü ken­di po­zis­yon­la­rı­nı ko­ru­mak adı­na is­te­me­yen bi­ri­le­ri yok mu?
İde­al ola­rak hiç­bir PKK’lı her an öl­dü­rü­le­ce­ği kuş­ku­suy­la ya­şa­mak is­te­mez. Do­la­yı­sıy­la da­ha gü­ven­li ya­şa­mak, ge­le­ce­ğe dö­nük plan­lar, ha­yal­ler kur­mak is­ter her in­san gi­bi. Dü­şü­nün bu in­san­lar 30 yıl­dır dağ­lar­da ya­şı­yor­lar. Bu in­san­lar sos­yal ha­ya­tın için­den gel­mi­yor­lar. Bu­na bir ça­re bul­mak la­zım. Sa­de­ce af çı­ka­rıp dağ­dan in­dir­mek yet­mez. O in­san bir şey­den ka­çıp git­me­miş ki ora­ya, bir şey­le­ri de­ğiş­tir­mek için git­miş. Do­la­yı­sıy­la baş­ka bir ge­le­cek va­at et­mek la­zım bu in­san­la­ra. An­cak bu şart­lar sağ­lan­dı­ğın­da PKK sa­vaş­ma­yı bı­ra­kır.
 
Bu­ra­dan DTP ile PKK ara­sın­da­ki iliş­ki­ye ge­çe­lim. DTP, PKK ile ara­sı­na me­sa­fe ko­ya­bi­lir mi, böy­le bir şey müm­kün mü?
Çok zor. PKK’nın in­şa et­ti­ği bir si­ya­si ze­min üze­ri­ne ku­ru­lan bir par­ti, PKK ile ara­sı­na me­sa­fe ko­ya­maz. Sa­de­ce DTP de­ğil, ön­ce­ki par­ti­le­rin de du­ru­mu ay­nıy­dı. PKK’nın oto­ri­te­si mut­lak bir oto­ri­te­dir. PKK’nın çiz­di­ği sı­nır­lar içe­ri­sin­de DTP’nin si­vil si­ya­set ala­nı var­dır. Da­ğa çık­ma­yan­lar, ora­ya ters dü­şe­mez. Ta­bi­i ki DTP içe­ri­sin­den PKK ca­mia­sı üze­rin­de et­ki­li ola­bi­le­cek si­vil şah­si­yet­ler çı­ka­bi­lir. Ama bi­raz dev­let, bi­raz da PKK izin ver­me­di böy­le bir ge­liş­me­ye. Bu çiz­gi­de­ki par­ti­le­rin sü­rek­li ka­pa­tıl­ma­la­rı ku­rum­sal­laş­ma­yı ön­lü­yor, si­vil­leş­me­nin önü­nü ke­si­yor. Me­se­la DE­HAP’ta bir ku­rum­laş­ma söz ko­nu­suy­du. DE­HAP’ın yö­ne­ti­ci­le­ri, DE­HAP’ın ge­le­ce­ği­ne da­ir aday be­lir­len­me­sin­den tu­tun da çe­şit­li par­ti ka­rar­la­rı­na ka­dar ini­si­ya­tif al­dı­lar. 2004 be­le­di­ye se­çim­le­rin­de ba­şa­rı sağ­la­ya­ma­sa­lar da, par­ti­yi yö­net­mek­te ol­duk­ça ba­şa­rı­lıy­dı­lar. Her ko­nu­da Kan­dil’den ya da İm­ra­lı’dan ge­len ta­li­mat­lar üze­ri­ne ha­re­ket et­me­di­ler. Bu on­la­ra bir si­ya­si ma­nev­ra ala­nı sağ­la­dı. 2004 se­çim­le­rin­den kı­sa bir sü­re son­ra Öca­lan’ın, avu­kat­la­rı­na ye­ni bir par­ti ku­rul­ma­sı ta­li­ma­tı­nı ver­di­ği­ni bi­li­yo­ruz. Öca­lan par­ti­nin ku­ru­luş sü­re­ci­ni de adım adım iz­le­di; kim­le­rin ka­tı­la­ca­ğı­na ve yö­ne­te­ce­ği­ne da­ir tes­pit­ler­de bu­lun­du. Bu se­bep­le DTP’de öy­le bir ku­rum­laş­ma eği­li­mi pek gö­ze çarp­ma­dı. DTP, DE­HAP’ın ya­pı­sın­dan bi­raz fark­lı ku­rul­du. Siz vit­rin­de Ah­met Türk’ü gö­rür­sü­nüz ge­nel baş­kan ola­rak; ama par­ti ka­rar­la­rı­nın alın­ma­sın­da ve uy­gu­lan­ma­sın­da baş­ka yö­ne­ti­ci­ler et­kin­dir. Ku­ru­lan di­ğer par­ti­ler -HEP, DEP, HA­DEP- ile kar­şı­laş­tı­rıl­dı­ğın­da DTP, bel­ki de PKK’dan oto­no­mi an­la­mın­da en za­yıf nok­ta­da bu­lu­nan par­ti­dir.
 
DTP’li ve­kil­le­re yö­ne­lik son so­ruş­tur­ma ka­ra­rı­na bak­tı­ğı­mız­da, PKK ile da­ha ya­kın iliş­ki içe­ri­sin­de olan ve­kil­le­re kar­şı ya­pıl­mış bir ope­ras­yon gi­bi gö­zü­kü­yor. Bu­nu na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Dev­let ya da gü­ven­lik güç­le­ri, bu ope­ras­yon­la PKK ile DTP’nin bağ­la­rı­nı ko­par­ma­yı ba­şa­ra­bi­le­cek­le­ri­ni dü­şün­dü­ler her­hal­de. Ter­si­ne o bağ­lar da­ha da güç­le­nir, da­ha güç­lü hal­ka­lar oluş­tu­rur; çün­kü dı­şa­rı­dan mü­da­ha­le­ler her za­man ters so­nuç­lar ve­rir.
 
Ta­ma­men PKK’dan ba­ğım­sız bir si­ya­si Kürt ha­re­ke­ti­nin çık­ma im­ka­nı yok mu?
Geç­miş­te var­dı ama şu an için yok. Bu grup­lar 1980 ön­ce­sin­de za­man za­man Kürt top­lu­mu üze­rin­de et­kin po­li­ti­ka­lar yü­rüt­müş­ler­di. 1977 ye­rel se­çim­le­rin­de Di­yar­ba­kır’dan, Ağ­rı’dan ba­ğım­sız be­le­di­ye baş­kan­la­rı ola­rak se­çil­di­ler, Kürt kim­lik­le­ri­ni öne çı­ka­ra­rak. Ke­za 1977’de ge­nel se­çim­ler ol­du. Mar­din’den Nu­ret­tin Yıl­maz, CHP li­de­ri Bü­lent Ece­vit o sı­ra­da onu lis­te­ye koy­ma­ya­ca­ğı­nı bel­li et­ti­ğin­den, ba­ğım­sız aday ol­du. Mar­din’den iki mil­let­ve­ki­li çı­ka­ra­cak ka­dar oy al­dı. Bu, bi­linç­li bir şe­kil­de Kürt kim­li­ği­ni sa­vu­nan in­san­la­rın ver­dik­le­ri oy­la­rın bir ne­ti­ce­siy­di. Se­çim kam­pan­ya­sın­da müt­hiş ha­di­se­ler de ol­du. Ço­cu­ğu­nu kur­ban et­mek is­te­yen in­san­lar çık­tı Mar­din köy­lü­le­rin­den. Ama bun­lar par­ti­le­şip bü­yük bir ya­sal güç ha­li­ne ge­le­me­di­ler. 12 Ey­lül gel­di ar­dın­dan. 12 Ey­lül son­ra­sı or­ta­ya çı­kan hu­kuk çar­pık­lı­ğı, re­ji­me mu­ha­lif olan par­ti­le­rin sü­rek­li ka­pa­tıl­ma­sı­na ya da ağır bas­kı­la­ra ma­ruz kal­ma­sı­na ne­den ol­du.
Kürt­le­rin çok önem­li bir kıs­mı da bir Kürt par­ti­si ye­ri­ne, ken­di bi­rey­sel ge­le­ce­ği­ni mer­ke­ze ala­rak, “Tür­ki­ye’nin ge­le­ce­ğin­de ben de va­rım” di­ye­bil­mek için, tek bir Kürt par­ti­si­ni çok sağ­lık­lı bul­ma­yıp en­teg­re ol­ma­yı ter­cih et­me­ye baş­la­dı. AK Par­ti böl­ge­de DTP’den faz­la oy al­dı; ama bu­nu iyi de­ğer­len­di­re­me­di. Tem­muz 2007 ile Mart 2008 ara­sın­da­ki o ye­di-se­kiz ay­lık sü­re­yi iyi kul­la­na­ma­dı. PKK’nın ve DTP’nin kan kay­bet­ti­ği bir dö­nem­de, bir as­ke­rî ope­ras­yo­na izin ver­mek­le bun­la­rın ye­ni­den güç­len­me­si­ne yar­dım­cı ol­du. 
 
AK Par­ti’nin Kürt so­ru­nun­da dev­let­çi bir söy­lem­le de­mok­ra­tik bir söy­lem ara­sın­da gel­git­ler ya­şa­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Bu gel­git­le­rin bir man­tı­ğı var mı?
AK Par­ti’nin man­tı­ğı bi­raz si­ya­si geç­mi­şiy­le bağ­lan­tı­lı. AK Par­ti ku­ru­lur­ken ve ar­dın­dan Tür­ki­ye’de hü­kü­met olur­ken, re­for­mist bir par­ti ola­rak ta­nım­la­ma­dı ken­di­si­ni. AB üye­li­ği­nin AK Par­ti’nin ku­ru­lu­şun­da çok önem­li bir he­def ol­du­ğu­nu gör­me­dik. Sü­reç içe­ri­sin­de AB üye­li­ği önem ka­zan­dı; çün­kü AK Par­ti’yi meş­ru sa­yan tek ulus­la­ra­ra­sı oto­ri­te AB’ydi. AK Par­ti Tür­ki­ye’de hâ­lâ tam an­la­mıy­la meş­ru gö­rül­mü­yor. Ağ­zıy­la kuş tut­sa, Ab­dul­lah Gül’ün eşin­den sı­kı­lı­yor­lar, onun bu­lun­du­ğu ye­re de git­mi­yor­lar. Par­la­men­to­ya da DTP’li­ler var di­ye git­mi­yor­lar öbür ta­raf­tan. Bu nok­ta­da AK Par­ti yal­pa­lı­yor ta­bi­i.
Ay­rı­ca AK Par­ti hü­kü­met ol­du­ğun­da ba­zı prob­lem­le­ri ku­ca­ğın­da bul­du. Ba­zı po­li­ti­ka­la­rı ken­di ira­de­si dı­şın­da uy­gu­la­mak zo­run­da ol­du­ğu­nu his­set­ti. Bir de ta­bi­i AK Par­ti’nin ken­di içe­ri­sin­de de çok sı­kı dev­let­çi­ler var. On­la­rın da sü­reç­le­re et­ki­si­ni he­sa­ba kat­ma­lı­yız. Dü­şü­nün, AK Par­ti Ge­nel Baş­ka­nı’nın Da­nış­ma­nı ve Özel Ka­lem Mü­dü­rü’nün, Er­ge­ne­kon’un sı­kı ele­man­la­rın­dan bi­ri­si ol­du­ğu or­ta­ya çı­kı­yor. O adam ora­ya yer­leş­ti­ril­miş. Bu ka­dar va­him bir nok­ta­da da­hi Baş­ba­kan kal­kıp “ben bu ha­ta­yı yap­tım, aca­ba baş­ka ne ha­ta­la­rım var?” di­ye bir du­rum de­ğer­len­dir­me­si­ne gir­mi­yor. Ken­din­den emin, “ben doğ­ru­yu ya­pa­rım” ha­va­sın­da. Par­ti için­de bir ta­ne Tur­han Çö­mez yok ki, Tur­han Çö­mez­ler var; me­se­la hü­kü­met­te Baş­ba­kan’ın en ya­kı­nın­da du­ran Ce­mil Çi­çek. 28 Ağus­tos 2007’de bu hü­kü­met ku­rul­du ve Çi­çek, İn­san Hak­la­rın­dan So­rum­lu Dev­let Ba­ka­nı ya­pıl­dı. İn­san hak­la­rı­na kar­şı du­ru­şu ga­yet açık olan, dev­let­çi ref­leks­le­riy­le bi­li­nen Ce­mil Çi­çek gi­bi bi­ri­si­nin bu ma­ka­ma ge­ti­ril­me­si be­ni ol­duk­ça şa­şırt­mış­tı. Tür­ki­ye’de en önem­li in­san hak­la­rı ku­rum­la­rın­dan bi­ri ola­rak bi­li­nen Hel­sin­ki Yurt­taş­lar Der­ne­ği yö­ne­tim ku­ru­lun­da­yım. Bu der­nek ile bir­lik­te Maz­lum­Der, İn­san Hak­la­rı Der­ne­ği ve Ulus­la­ra­ra­sı Af Ör­gü­tü’nün Tür­ki­ye şu­be­si­nin or­tak­la­şa kur­du­ğu bir İn­san Hak­la­rı Or­tak Plat­for­mu var. Plat­form ola­rak, Ab­dul­lah Gül’le bir­kaç kez gö­rüş­tük za­ma­nın­da. Ce­mil Çi­çek’le hiç­bir şe­kil­de gö­rüş­me­dik. Ne gö­rü­şe­ce­ğiz Çi­çek’le, ne arz ede­ce­ğiz?
 
Ab­dul­lah Gül hak­kın­da es­ki bir so­ruş­tur­ma dos­ya­sı­nın tek­rar gün­de­me gel­me­siy­le, Kürt so­ru­nu ko­nu­sun­da yap­tı­ğı son açık­la­ma­la­rın bir bağ­lan­tı­sı ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?
Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı­na aday­lı­ğı sü­re­cin­de de o mev­zu ko­nu­şul­muş­tu. Tür­ki­ye’de bir re­jim alış­kan­lı­ğı var­dır. Çok cid­di bir me­se­le­ye el at­tı­ğı­nız­da, si­zin için ha­zır tu­tu­lan dos­ya­lar bir bir gün­de­me dü­şer. Pek çok ko­nu­da bu böy­le­dir. Tür­ki­ye’de bir­ta­kım in­san­la­rın, ku­rum­la­rın dos­ya­la­rı var­dır. Re­jim ge­rek­li gör­dü­ğün­de o dos­ya­lar gün­de­me ge­lir. Me­se­la rah­met­li Ah­met Ka­ya, 1993 yı­lın­da Al­man­ya’da bir kon­ser­de ar­ka­sın­da Ab­dul­lah Öca­lan pos­ter­le­ri­nin ası­lı ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ti ba­na. Ba­şı­na iş açı­la­bi­le­ce­ği­ni ko­nuş­muş­tuk. Ama o dos­ya o za­man açıl­ma­dı. Ah­met Ka­ya ne za­man­ki Ma­ga­zin Sa­nat­çı­la­rı Der­ne­ği’nin ödül tö­re­nin­de ho­şa git­me­yen ba­zı şey­ler söy­le­di, er­te­si gün med­ya­da o fo­toğ­raf­lar yer al­dı. PKK’nın kon­se­ri­ne ka­tıl­dı­ğı, Öca­lan için öv­gü­ler yağ­dır­dı­ğı ya­zıl­dı, çi­zil­di. Hal­bu­ki bun­lar her­kes ta­ra­fın­dan bi­li­nen şey­ler­di. Ab­dul­lah Gül’ün Kürt­ler­le il­gi­li bu ifa­de­le­ri bi­ri­le­ri­ni ra­hat­sız et­miş ola­cak ki, o dos­ya ye­ni­den gün­de­me gel­di.
 
Ab­dul­lah Gül’ün Kürt me­se­le­si­ne yak­la­şı­mıy­la Baş­ba­kan Er­do­ğan’ın yak­la­şı­mı ara­sın­da bir fark ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?
Er­do­ğan bu me­se­le­nin hem teo­rik hem de ge­nel bo­yut­la­rı­na ye­te­rin­ce vâ­kıf de­ğil. Me­se­la, Al­man­ya’da Türk­ler hak­kın­da “asi­mi­las­yon” ifa­de­si­ni kul­lan­mış­tı. Al­man­lar Türk­le­ri asi­mi­le mi edi­yor? Et­mi­yor. En­teg­ras­yon bu. Al­man­lar için asi­mi­las­yon kor­kunç bir şey. Çün­kü Al­man­lar, “Siz Al­man olun” de­mi­yor, Al­man­ca­yı öğ­re­nin di­yor. Bu en­teg­ras­yon­dur. Irk ay­rım­cı­lı­ğı ya­pan, asi­mi­las­yo­nist de­ğil­dir za­ten. Siz eğer ırk­çıy­sa­nız, di­ğer ır­kı ay­rı ve aşa­ğı bir şey ola­rak gö­rür­sü­nüz. Me­se­la bir Fran­sız Ce­za­yir­li­yi Fran­sız yap­mak is­te­mez; çün­kü Fran­sı­za gö­re Ce­za­yir­li ırk an­la­mın­da “aşa­ğı” bir in­san­dır. Ay­rı­ca Er­do­ğan za­man za­man çok duy­gu­sal dav­ra­nan bi­ri­si. 2004 yı­lın­da bir bil­di­ri ya­yım­la­dık, Tür­ki­ye’de Kürt­ler ne is­ti­yor di­ye. O bil­di­ri­nin Tür­ki­ye’de­ki or­ga­ni­zas­yo­nu­nu da ben yap­mış­tım. Pek çok es­ki be­le­di­ye baş­ka­nı, par­la­men­ter, en­te­lek­tü­el, ya­zar ve sa­nat­çı­dan olu­şan dün­ya­nın her ye­rin­den Tür­ki­ye kö­ken­li Kürt­ler­den im­za al­mış­tık. Tay­yip Er­do­ğan ora­da Kürt­le­re kar­şı müt­hiş bir tep­ki gös­ter­di. Yi­ne 2005 yı­lın­da Di­yar­ba­kır’a gi­dip, “Kürt me­se­le­si be­nim de me­se­lem­dir” di­ye­rek ger­çek­ten ta­ri­hî sa­yı­la­cak bir ko­nuş­ma yap­tı. Ama Kürt­ler­den ye­ter­li des­te­ği gör­me­di. 500-600 ki­şi ta­ra­fın­dan kar­şı­lan­mak on­da bir ha­yal kı­rık­lı­ğı ya­rat­tı. Do­la­yı­sıy­la bu ko­nu­da çe­kin­gen dav­ra­nı­yor, çok net ve ce­sur de­ğil.
Ab­dul­lah Gül da­ha do­na­nım­lı ve ka­rak­ter ola­rak da da­ha so­ğuk­kan­lı bi­ri­si. Gül’ün hem dı­şiş­le­ri ba­kan­lı­ğı sü­re­cin­de hem de ön­ce­ki si­ya­si ha­ya­tın­da me­se­le­ye da­ha faz­la vâ­kıf ol­du­ğu­nu zan­ne­di­yo­rum.
 
Mar­din’de ya­şa­nan son olay­lar, ko­ru­cu­luk sis­te­miy­le il­gi­li bir tar­tış­ma baş­lat­tı. Si­zin bu ko­nu hak­kın­da­ki yo­ru­mu­nuz ne­dir?
Mar­din’de­ki olay­la­rın ko­ru­cu­luk sis­te­min­den kay­nak­lan­dı­ğı­nı dü­şün­mü­yo­rum. Geç­miş­te ben­zer olay­lar, Tür­ki­ye’nin do­ğu­sun­da da, ba­tı­sın­da da, hat­ta dı­şın­da da ce­re­yan et­ti. Ama ko­ru­cu­lar ci­na­yet iş­le­me­yi bir tür öz­gür­lük ala­nı kap­sa­mın­da dü­şün­müş­ler­dir. Bu in­san­la­rın el­le­ri­ne bu ka­dar do­na­nım­lı si­lah­lar tes­lim edi­yor ve böl­ge­nin asa­yi­şi­ni on­la­ra ema­net edi­yor­su­nuz, on­lar da ta­bi­i böl­ge­de­ki asa­yi­şi, ken­di asa­yiş­le­ri ve çı­kar­la­rı­nın ko­run­ma­sı ola­rak dü­şü­nü­yor­lar. Son olay­da bir des­tek söz ko­nu­su gi­bi, ya­ni on­la­ra bu işin bir bi­çim­de ört­bas edi­le­bi­le­ce­ği­ne da­ir umut ve­ril­miş ola­bi­lir. He­men ilk gün İçiş­le­ri Ba­ka­nı Be­şir Ata­lay aci­len bir açık­la­ma yap­tı, “Ör­güt işi de­ğil” de­di. Bir ön­se­zi mi­dir, ken­di­si­ne ge­len bir is­tih­ba­rat mı­dır, bi­le­mi­yo­rum; ama bu işin sap­tı­rı­la­bi­le­ce­ğin­den en­di­şe et­ti ve önü­nü ka­pa­dı. Akıl­lı­ca ve doğ­ru bir şey yap­tı. Bu, ad­li sü­re­ci et­ki­le­ye­cek bir şey de de­ğil­di.
 
DTP’nin Er­ge­ne­kon da­va­sı­na kar­şı tav­rı­nı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz? Ba­zı­la­rı ye­te­rin­ce sert tep­ki ver­me­di­ği­ni söy­lü­yor.
Ver­me­di­ler. Baş­tan iti­ba­ren Ab­dul­lah Öca­lan da ikir­ci­lik­li dav­ran­dı. Çün­kü hü­kü­me­te bir tep­ki­le­ri var. Öca­lan di­yor ki, “Din­ci ka­nat, Ke­ma­list ka­na­dı tas­fi­ye edi­yor; Er­ge­ne­kon bu­dur”. Elin­de bir Er­ge­ne­kon şe­ma­sı mı var Öca­lan’ın? Yok. Ama iş­te Er­ge­ne­kon’un tas­fi­ye edil­me­si­nin hü­kü­me­te prim yap­tı­ra­ca­ğı­nı dü­şü­ne­rek ge­rek­li des­te­ği ver­mi­yor. Di­ğer yan­dan da so­ruş­tur­ma­nın ucu­nun ken­di­si­ne de ge­le­bi­le­ce­ği­ni he­sap­lı­yor. DTP de do­ğal ola­rak, çok ikir­ci­lik­li dav­ran­dı. Hat­ta ta­ban­la­rın­dan bü­yük bir tep­ki al­dı­lar ni­ye ak­tif de­ğil­si­niz di­ye. Çok ce­sur ola­mı­yor­lar doğ­ru­su­nu is­ter­se­niz. Çün­kü ge­nel ola­rak DTP’yi yö­ne­ten­ler, Öca­lan’ın tav­rı­na ba­kı­yor­lar bu gi­bi du­rum­lar­da. Öca­lan’ın bu ko­nu­da be­lir­siz ve ce­sa­ret kı­rı­cı dav­ra­nış­la­rı DTP’yi de pa­sif­leş­ti­ri­yor. Şu­nu da söy­le­mek la­zım, Er­ge­ne­kon­cu­lar PKK’lı­lar­la el ele tu­tu­şup iş yap­mı­yor­lar. Bir­bir­le­ri­nin ala­nın­da ba­zen bir­bir­le­ri­ni bağ­la­ya­cak iş­ler ya­pı­yor­lar ve üst­le­ri­ne ka­lı­yor ba­zı şey­ler. Ya­ni bi­ri bir ci­na­yet iş­li­yor, öbü­rü­nün üs­tü­ne atı­yor.

Paylaş Tavsiye Et