Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2009) > Türkiye Siyaset > Başbuğ’un duyurduğu
Türkiye Siyaset
Başbuğ’un duyurduğu
A. Kemal Bersay
TSK’NIN il­ginç bir ge­nel­kur­may baş­ka­nı var: Bel­li ko­nuş­ma­la­rın­da sa­de­ce as­ker­lik mes­le­ğin­den ve si­ya­set­ten bah­set­mek­le ye­tin­mi­yor, sos­yal bi­lim­le­rin ön­de ge­len ba­zı isim­le­ri­ne re­fe­rans ver­mek­ten de ge­ri dur­mu­yor. Ge­çen yıl­ki ko­nuş­ma­sın­da Al­man fi­lo­zof Ha­ber­mas’a atıf­ta bu­lun­muş ve post-mo­der­nist­le­ri eleş­tir­miş­ti. Harp Aka­de­mi­le­ri’nde yap­tı­ğı son ko­nuş­ma­da ise mo­der­ni­te ve din iliş­ki­sin­den Kürt me­se­le­si­ne ka­dar fark­lı alan­lar­da gö­rüş­le­ri­ni pay­laş­tı­ğı çe­liş­ki­ler­le do­lu bir met­ni oku­du Or­ge­ne­ral İl­ker Baş­buğ. As­lın­da bir ön­ce­ki ge­nel­kur­may baş­ka­nıy­la baş­la­yan ve as­ke­rin or­du­yu adı dar­be­ci­ye çık­mış sol-Ke­ma­list ke­sim­den ay­rış­tır­mak için üret­ti­ği “Ata­türk­çü Dü­şün­ce Sis­te­mi” söy­le­min­de so­mut­la­şan bu ye­ni usul, do­ğal ola­rak ko­mu­tan­la­rın ifa­de­le­rin­de cid­di çe­liş­ki­le­re yol açı­yor.
Bu çe­liş­ki­le­rin özü, TSK’nın üst dü­zey men­sup­la­rı­nın dün­ya gö­rü­şü ve zih­ni­yet ya­pı­la­rı­nın içe­ri­ği­ni oluş­tu­ran Ke­ma­list ide­olo­ji ile gü­nü­müz­de­ki si­ya­si şart­la­rın zor­la­ma­sıy­la or­ta­ya çı­kan ye­ni kon­jonk­tür ara­sın­da­ki ça­tış­ma­ya da­ya­nı­yor. So­ğuk Sa­vaş’ın bit­ti­ği, AB ve ABD’nin Or­ta­do­ğu ve Kaf­kas­lar­da ye­ni güç kon­fi­gü­ras­yon­la­rı­na ih­ti­yaç duy­du­ğu, Tür­ki­ye’nin ulus­la­ra­ra­sı et­kin­li­ği­nin hız­la art­tı­ğı ve iç si­ya­si den­ge­le­rin de­mok­ra­tik­leş­me­yi ta­şı­yan top­lum­sal ke­sim­ler le­hi­ne de­ğiş­ti­ği bu ye­ni ta­rih­sel bağ­lam, Ke­ma­lizm’in viz­yon­suz, ge­ri­ye dö­nük, ço­ğul­cu­luk­tan haz­zet­me­yen ve bü­yük öl­çü­de kö­tü­rüm­leş­miş ide­olo­jik içe­ri­ğiy­le uyuş­mu­yor. Bu­na pa­ra­lel ola­rak, 27 Ni­san e-muh­tı­ra­sı­nın da gös­ter­di­ği gi­bi, as­ke­rin si­vil­le­ri bel­li yön­de adım at­ma­ya zor­la­ma­sı da ar­tık pek işe ya­ra­mı­yor. Bu du­ru­mun far­kı­na va­ran as­ke­rî elit­ler de “Ata­türk­çü Dü­şün­ce Sis­te­mi” adı al­tın­da ye­ni bir açı­lım de­ni­yor. Bu açı­lı­mın bir aya­ğı da özel­lik­le sos­yal bi­lim­le­ri “kul­lan­ma­yı” içe­ri­yor ki Baş­buğ’un son ko­nuş­ma­sın­da da bu bi­lim­sel­lik vur­gu­su açık­ça gö­rü­lü­yor.
Baş­ka­nın Adam­la­rı
Bu çer­çe­ve­de Or­ge­ne­ral Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sın­da re­fe­rans ver­di­ği isim­ler il­gi çe­ki­ciy­di. Si­ya­set bi­li­mi li­te­ra­tü­rün­den se­çil­miş bu isim­ler ara­sın­da en bü­yük gru­bu, me­şum “me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı” te­zi­nin sa­hi­bi Sa­mu­el Hun­ting­ton, Eli­ot Co­hen ve Mor­ris Ja­no­witz gi­bi, as­ke­rin si­ya­set­te­ki et­ki­si­ne çok so­ğuk bak­ma­yan sağ­cı-mu­ha­fa­za­kâr­lar oluş­tu­ru­yor. Baş­buğ, Hun­ting­ton’ın çok­tan de­mo­de ol­muş As­ker ve Dev­let isim­li ki­ta­bı­na ha­ra­ret­le atıf­ta bu­lu­nur­ken ken­din­ce de­mok­ra­si­ler­de as­ke­rin ne­den “özerk bir alan”ı ol­ma­sı, ya­ni si­vil si­ya­se­tin kon­tro­lü dı­şın­da kal­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni te­mel­len­di­ri­yor­du.
Baş­buğ’un kay­nak gös­ter­di­ği
-Ata­türk’ü say­maz­sak- tek Türk bi­lim ada­mı ise Prof. Me­tin He­per’di. 12 Ey­lül dar­be­si­nin he­men aka­bin­de yaz­dı­ğı Tür­ki­ye’de Dev­let Ge­le­ne­ği baş­lık­lı ki­ta­bın­da dev­let mer­kez­li bir ana­liz ya­pan, II. Meş­ru­ti­yet’ten bu ya­na bü­rok­ra­tik elit­le­rin “hal­kı adam et­mek için” ge­niş kit­le­ler üze­rin­de kur­du­ğu ta­hak­küm­le pek prob­le­mi ol­ma­yan ve dar­be­yi de ba­sit­çe -12 Ey­lül ön­ce­sin­de­ki ka­os ve te­rör or­ta­mı­nın aşın­dır­dı­ğı- Tür­ki­ye’de­ki “aş­kın dev­let ge­le­ne­ği”nin ye­ni­den in­şa­sı ola­rak yo­rum­la­yan He­per’in gö­rüş­le­ri, Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sı­nın ge­ne­li­ne sin­miş gi­biy­di.
Baş­buğ’un re­fe­rans lis­te­sin­de­ki üçün­cü grup ise Ba­tı­lı kla­sik­ler­di. Or­ge­ne­ral bun­lar­dan il­ki olan Mon­tes­qu­ie­u’yu, ken­di ide­olo­jik yak­la­şı­mı­na pa­yan­da ola­rak -üs­te­lik de TSK’nın web si­te­sin­de ya­yın­la­nan ko­nuş­ma­nın tam met­nin­de is­mi­ni yan­lış ya­za­rak- kul­lan­dı. Fa­kat Hun­ting­ton’ın bi­le araç­sal­laş­tı­rıl­dı­ğı me­tin­de­ki, bu “işi­ne ge­len şe­kil­de yo­rum­la­ma” tar­zın­dan asıl na­si­bi­ni alan ki­şi sos­yal bi­lim­le­rin ku­ru­cu isim­le­rin­den Max We­ber ol­du. Ko­nuş­ma­da, din-si­ya­set iliş­ki­si tar­tı­şı­lır­ken, We­ber’in “an­la­yış sos­yo­lo­ji­sin­de ön­ce­lik­li olan in­san­dır” şek­lin­de dü­şün­dü­ğü id­di­a edi­li­yor­du. Me­to­do­lo­jik ola­rak “öz­ne” ve “an­lam”a ya­pı­lan vur­gu­yu ifa­de eden bu yak­la­şım, san­ki bi­li­mi/sos­yo­log­la­rı tem­si­len We­ber de di­nin bi­rey­sel bir ol­gu olup top­lum­sal so­nuç­la­rı­nın ol­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği gö­rü­şün­dey­miş gi­bi ve­ri­li­yor­du. Din-si­ya­set ve din-eko­no­mi ara­sın­da kur­du­ğu iliş­ki­ler­le meş­hur olan We­ber’e atıf­la Baş­buğ, We­ber için son de­re­ce nor­mal olan bu iliş­ki­le­rin, “ce­ma­at”le­ri işin içi­ne sok­tu­ğu için çok teh­li­ke­li ol­du­ğu so­nu­cu­na va­rı­yor­du.
 
Or­du ve Pro­fes­yo­nel­lik
An­cak Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sı­nın en va­him ya­nı, atıf­ta bu­lun­du­ğu sos­yal bi­lim­ci­le­rin gö­rüş­le­ri­ni araç­sal bir yak­la­şım­la ele al­ma­sın­dan çok, ba­zı öz­gür­lük­çü me­saj­lar içer­me­si­ne rağ­men, bü­tü­nü­ne sin­miş olan si­vil si­ya­se­te mü­da­ha­le ar­zu­su ve bu­nun do­ğur­du­ğu çe­liş­ki­ler­di. Sık sık or­du­nun di­sip­lin ve pro­fes­yo­nel­li­ğin­den dem vu­ran Baş­buğ, bu iki kav­ra­mın or­tak pay­da­sı olan “ken­di işi­ni yap­ma”, “hi­ye­rar­şi­ye ria­yet et­me” gi­bi mef­hum­lar­dan ha­ber­siz gi­bi du­ru­yor­du. “Türk Dev­ri­mi ve Mo­dern­leş­me­si ne­dir?” baş­lık­lı bö­lüm­de de gö­rül­dü­ğü gi­bi, as­ker­le­rin uz­man­lık ala­nı­na gir­me­yen, ta­rih­çi­ler­le si­ya­set uz­man­la­rı­nın (ve ak­tör­le­ri­nin) uğ­raş ala­nı olan ko­nu­lar­da bi­le gö­rüş bil­dir­me (da­ha doğ­ru­su ide­olo­ji üret­me) hak­kı­nı ra­hat­ça ken­din­de gö­rü­yor­du.
Kı­sa­ca Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı’nın ko­nuş­ma­sı, bir yan­dan si­vil­le­rin as­ker­ler üze­rin­de­ki üs­tün­lü­ğü­nü ka­bul et­ti­ği­ni, di­ğer ta­raf­tan da as­ker-si­vil iliş­ki­le­ri­nin “Tür­ki­ye’nin ken­di­ne öz­gü şart­la­rı­na gö­re” dü­zen­len­me­si ge­rek­ti­ği­ni ifa­de eden bir me­tin. Bu­nun do­ğal so­nu­cu ola­rak da si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri­nin dü­zen­len­me­sin­de “tek yet­ki­li ve so­rum­lu ma­ka­mın Ge­nel­kur­may Baş­kan­lı­ğı ol­du­ğu”nu öne sü­re­bi­li­yor! Ay­rı­ca “TSK’nın hal­kın ver­gi­le­riy­le ayak­ta dur­du­ğu”nu söy­ler­ken, bu ül­ke­de as­ke­rin “dai­ma mo­dern­leş­me­nin ön­cü­sü” ol­du­ğu var­sa­yı­mı­na da­ya­na­rak bir­ta­kım si­ya­si ko­nu­lar­da “TSK ta­raf­tır ve ta­raf ol­ma­ya de­vam ede­cek­tir” di­yor. Hi­tap et­ti­ği genç su­bay­la­ra da yal­nız­ca gün­de­lik iş­le­riy­le uğ­raş­ma­ma­la­rı­nı, ya­ni si­ya­set­le de il­gi­len­me­le­ri­ni tav­si­ye edi­yor.
Bu­na ila­ve­ten Or­ge­ne­ral’in ko­nuş­ma­sı, bir yan­dan di­nin top­lum­sal ha­ya­tın vaz­ge­çil­mez bir un­su­ru ol­du­ğu­nu, hat­ta bu ko­nu­nun Tür­ki­ye’de tar­tı­şıl­ma­sı­nın da­hi saç­ma ol­du­ğu­nu di­le ge­ti­rir­ken, di­ğer yan­dan uzun uzun ka­tı la­ik­lik pro­pa­gan­da­sı yap­mak­tan da ge­ri dur­mu­yor. Me­tin bu­nun­la da kal­mı­yor, Tür­ki­ye’de­ki se­kü­ler elit­le­rin sık­ça baş­vur­du­ğu bir yön­te­mi kul­la­na­rak, “din­sel ce­ma­at­ler”in fa­ali­yet­le­ri­nin İs­lam’a ay­kı­rı ol­du­ğu­nu öne sür­mek su­re­tiy­le di­nî bir “fet­va” ver­me­yi de ih­mal et­mi­yor.
 
Söz­de De­ğil Öz­de
So­nuç ola­rak Baş­buğ’un ko­nuş­ma­sı, “an­la­yış”a da­ya­lı bir yak­la­şım ve bir­ta­kım öz­gür­lük­çü nok­ta­la­rı ba­rın­dır­ma­sı­na rağ­men, Ke­ma­list ide­olo­ji­nin ka­tı çe­kir­de­ği­ni oluş­tu­ran oto­ri­ter ve an­ti-de­mok­ra­tik zih­ni­yet­ten ko­pa­ma­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor. Bu se­bep­le “Ata­türk­çü Dü­şün­ce Sis­te­mi” söy­le­mi de içe­ri­sin­de bir do­lu çe­liş­ki­yi ba­rın­dı­ran ve “öz­gür­lük­çü” bir am­ba­laj­la sar­ma­lan­mış mi­li­ta­rist-oto­ri­ter içe­ri­ğin­den do­la­yı ba­şa­rı­lı ol­ma­sı müm­kün gö­rün­me­yen bir açı­lım ola­rak ka­la­cak­tır. Bu ba­şa­rı­sız­lık­tan kur­tul­ma­nın ve Tür­ki­ye’de­ki si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri­nin sağ­lık­lı bir ze­mi­ne otur­ma­sı­nın bi­rin­ci şar­tı, or­du­nun bir yan­dan ger­çek pro­fes­yo­nel­li­ği öğ­ren­me­si öte yan­dan da “söz­de de­ğil öz­de de­mok­rat” ol­ma­sı­dır.

Paylaş Tavsiye Et