Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2009) > Söyleşiyorum > Richard FALK: “Din, medeniyet ve kimlik çok önemli”
Söyleşiyorum
Richard FALK: “Din, medeniyet ve kimlik çok önemli”
Söyleşi: Rumeysa KIGER
Amerikalı uluslararası hukuk profesörü Richard Falk, Amerikan dış politikası ve askerî müdahaleleri, Filistin-İsrail problemi, 1979 İran İslam Devrimi ve 11 Eylül olayları gibi kritik konularda Amerikan siyaset ve akademi çevrelerinde hâkim görüşe karşı takındığı muhalif tavrı ile biliniyor. 2001 yılında Filistin topraklarından sorumlu BM İnsan Hakları Komisyonu’nda görev yapan Falk, Mart 2008’de de BM İnsan Hakları Konseyi tarafından Filistin topraklarında İsrail’in faaliyetlerini incelemek üzere altı yıllığına özel müfettiş olarak atandı. Harvard Üniversitesi’nden hukuk doktorası alan Falk, Princeton Üniversitesi ve Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nde görev yaptı. 2001 yılında emekliye ayrılan Falk’un uluslararası hukuk, insan hakları, küresel yönetişim ve uluslararası düzen konularında çok sayıda kitabı ve makalesi bulunuyor. Türkiye’yi de yakından takip eden Falk’la iç siyasette yaşanan en son gelişmeleri ve AKP liderliğinde Türk dış politikasını, Ortadoğu’da kalıcı bir barışın imkanını ve ABD başkanlık seçimlerinden çıkacak sonuçların buna muhtemel etkilerini konuştuk.
 
Geç­ti­ği­miz ay­lar­da BM’nin Fi­lis­tin top­rak­la­rı İn­san Hak­la­rı Kon­se­yi özel ra­por­tö­rü ola­rak atan­ma­nı­zın ar­dın­dan ken­di­ni­zi ha­ra­ret­li bir tar­tış­ma­nın or­ta­sın­da bul­du­nuz. Ge­çen se­ne ya­yım­la­dı­ğı­nız tar­tış­ma ya­ra­tan ma­ka­le­ni­zi se­bep gös­te­re­rek ba­zı çev­re­ler ob­jek­tif ola­ma­ya­ca­ğı­nı­zı id­di­a et­ti. İş­gal al­tın­da­ki top­rak­lar­da­ki du­ru­mun ana­li­zin­de ob­jek­tif dav­ran­ma­nın şart­la­rı­nı siz­ce ne­ler oluş­tu­ru­yor?
Ob­jek­tif­li­ğin ne an­la­ma gel­di­ği, ol­duk­ça önem­li ve ay­nı za­man­da ol­duk­ça yan­lış an­la­şı­lan bir me­se­le. Ba­na gö­re ob­jek­tif­lik ki­şi­nin, so­nuç­la­rı­nın ken­di­si için olum­lu ya da olum­suz ola­ca­ğı­na bak­ma­sı­zın bir ko­nu­da ne al­gı­la­dı ve an­la­dıy­sa doğ­ru­la­rı söy­le­me yö­nün­de bir ira­de­de bu­lun­ma­sı­dır. Yok­sa ça­tı­şan ta­raf­la­rın ya­pıp et­tik­le­ri­ne eşit me­sa­fe­de dur­mak adı­na ses çı­kar­ma­ma­sı de­mek de­ğil­dir. Ob­jek­tif ol­mak, ki­şi­nin ol­gu­lar­la des­tek­len­di­ği sü­re­ce, ça­tış­ma­nın her iki ta­ra­fı­nın da say­gın­lı­ğı­nı ze­de­le­ye­bi­le­cek bil­gi­le­ri bil­dir­mek zo­run­da ol­ma­sı­dır. Özel ra­por­tör ol­mak kap­sa­mın­da de­ğer­len­di­ril­di­ğin­de ob­jek­tif­lik, doğ­ru­la­rı bil­dir­mek ve bun­la­rı müm­kün ol­du­ğun­ca ulus­la­ra­ra­sı in­sa­ni hu­kuk ve in­san hak­la­rı hu­ku­ku­na da­ya­na­rak yo­rum­la­mak­tır.
Bah­si ge­çen ma­ka­le­yi, Bir­leş­miş Mil­let­ler’in bir ça­lı­şa­nı ola­rak de­ğil, özel ra­por­tör ola­rak atan­ma­dan ön­ce so­rum­lu bir va­tan­daş sı­fa­tıy­la, Gaz­ze hal­kı­nı top­lu bir ce­za­lan­dır­ma­ya ta­bi tu­tan İs­ra­il’in po­li­ti­ka­la­rı­nın böl­ge­de or­ta­ya çı­kar­dı­ğı du­rum­dan duy­du­ğum ra­hat­sız­lık ne­de­niy­le yaz­dım. Bu po­li­ti­ka­lar in­sa­ni bir kri­ze se­be­bi­yet ve­ri­yor­du ve ba­na Na­zi­le­rin Al­man­ya’da yü­rüt­tü­ğü po­li­ti­ka­la­rı anım­sa­tı­yor­du. Ma­ka­le­de İs­ra­il’in tec­rit po­li­ti­ka­la­rı­nın, iş­gal al­tın­da­ki top­rak­lar­da, özel­lik­le de Gaz­ze’de, bir Fi­lis­tin Ho­lo­kost’unu or­ta­ya çı­kar­ma po­tan­si­ye­li ta­şı­dı­ğı­nı be­lirt­tim. Ya­şan­mak­ta ola­nın bir Ho­lo­kost ol­du­ğu­nu söy­le­me­dim; söy­le­me­ye ça­lış­tı­ğım şey, sa­de­ce bu po­li­ti­ka­lar­da ıs­rar edil­me­si ha­lin­de Ho­lo­kost ben­ze­ri bir du­ru­mun or­ta­ya çı­ka­bi­le­ce­ğiy­di. Bu­na ba­zı İs­ra­il­li res­mî gö­rev­li­ler de dik­kat çek­ti; Sa­vun­ma Ba­ka­nı Yar­dım­cı­sı, Ho­lo­kost ifa­de­si­ni biz­zat kul­lan­dı ve Gaz­ze hal­kı­na, her­han­gi bir şid­det içe­ren di­re­niş fa­ali­ye­tin­de bu­lun­duk­la­rı tak­dir­de Ho­lo­kost’a ma­ruz ka­la­bi­le­cek­le­ri uya­rı­sı yap­tı.
 
Si­ya­set­çi­le­rin ve med­ya­nın di­li­nin bu ka­dar ka­tı ve tep­ki­sel ol­du­ğu bir nok­ta­da, et­kin bir şe­kil­de ob­jek­tif ana­liz­ler yap­mak ne ka­dar müm­kün? An­la­ma ça­ba­sı­nın önün­de­ki en­gel­ler na­sıl aşı­la­bi­lir?
Bu ol­duk­ça zor bir şey; çün­kü si­zin de be­lirt­ti­ği­niz gi­bi mer­ke­zî ulus­la­ra­ra­sı ya­zı­lı ba­sın­da ve gör­sel med­ya­da ka­tı­laş­mış ön­yar­gı­lar mev­cut. So­nuç­ta biz eli­miz­den ge­le­nin en iyi­si­ni or­ta­ya koy­ma­lı ve ger­çe­ği or­ta­ya koy­ma ça­ba­mı­zın bir şe­kil­de olum­lu bir so­nuç ver­me­si­ni bek­le­me­li­yiz. Dün­ya­nın dört bir ya­nın­da gi­de­rek da­ha faz­la in­san, Fi­lis­tin­li­le­rin dert­le­ri­ni pay­la­şı­yor ve on­la­rın ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin et­mek için mü­ca­de­le et­tik­le­ri­ni dü­şü­nü­yor. Bu­gün dün­ya­mız­da bir­çok al­ter­na­tif bil­gi kay­na­ğı var. Fi­lis­tin so­ru­nu­na odak­la­nan si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı­nın art­ma­sı ol­duk­ça önem­li. BM özel ra­por­tö­rü­nün Fi­lis­tin top­rak­la­rıy­la il­gi­li ra­por­la­rı­nın en önem­li et­ki­le­rin­den bi­ri­si de, Dün­ya Ki­li­se­ler Kon­se­yi gi­bi si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı üze­rin­de ken­di­ni gös­te­ri­yor. Do­la­yı­sıy­la sa­de­ce hü­kü­met­le­rin yap­tık­la­rı­nı ya da mer­ke­zî med­ya kay­nak­la­rı­nın söy­le­dik­le­ri­ni dik­ka­te al­ma­ma­lı­yız. Bu gi­bi ko­nu­lar­da ka­mu­oyu­nun gö­rüş­le­ri­ni şe­kil­len­di­ren baş­ka bir­çok önem­li bil­gi kay­na­ğı var.
Bu an­lam­da son za­man­lar­da­ki se­vin­di­ri­ci ge­liş­me­ler­den bi­ri­si, Ame­ri­kan hü­kü­me­ti­nin tam ter­si­ne ABD ka­mu­oyun­da Fi­lis­tin so­ru­nu hak­kın­da ob­jek­tif bir ba­kış açı­sı­nın or­ta­ya çı­kı­yor ol­ma­sı. Bu za­ma­na ka­dar ken­di­le­ri­ne söy­le­nen­le­rin ol­duk­ça ta­raf­lı ol­du­ğu şek­lin­de bir dü­şün­ce ka­mu­oyun­da yay­gın­la­şı­yor. Be­nim ken­di iz­le­ni­mim, Ame­ri­kan top­lu­mu­nun ABD’nin ka­yıt­sız şart­sız İs­ra­il ta­ra­fın­da yer al­ma­sın­dan zi­ya­de iki ta­ra­fa da eşit me­sa­fe­de dur­ma­sı­nı is­te­di­ği yö­nün­de. Kı­sa sü­re ön­ce ya­pı­lan bir ka­muo­yu yok­la­ma­sı­na gö­re, Ame­ri­kan va­tan­daş­la­rı­nın %71’i ABD’nin ta­raf­lı dip­lo­ma­si­sin­den ol­duk­ça ra­hat­sız ve hü­kü­me­tin ta­raf­sız dav­ran­ma­sı­nı is­ti­yor.
 
Tür­ki­ye son za­man­lar­da İs­ra­il ve Su­ri­ye ara­sın­da baş­la­tı­lan gö­rüş­me­ler­de ara­bu­lu­cu ro­lü­nü üst­le­ni­yor. Bu gö­rüş­me­le­rin ba­şa­rı­ya ulaş­ma­sı ne ka­dar müm­kün?
Bu gö­rüş­me­ler bü­yük oran­da giz­li tu­tul­du­ğun­dan ba­şa­rı ih­ti­ma­li­nin ne ka­dar ol­du­ğu­nu de­ğer­len­dir­mek hiç de ko­lay de­ğil. Ele alı­nan prob­lem­ler ol­duk­ça çet­re­fil­li ve gö­rüş­me­le­ri sür­dü­ren isim­ler, yap­tı­ğım mü­la­kat­lar­da kay­da de­ğer so­nuç­la­rın el­de edi­le­ce­ği ko­nu­sun­da ba­zen ol­duk­ça olum­lu gö­zü­kür­ken ba­zen de ol­duk­ça olum­suz bir ha­va içe­ri­sin­de­ler. Su­ri­ye’nin Ce­nev­re’de­ki bü­yü­kel­çi­siy­le yap­tı­ğım gö­rüş­me­de ol­duk­ça ümit­siz ol­du­ğu­nu gör­düm; cid­di bir so­nu­cun el­de edil­me­si­nin müm­kün ol­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor­du. Fa­kat bel­ki de bu tav­rı İs­ra­il’e duy­du­ğu şüp­he­den kay­nak­la­nı­yor­du. Me­se­le­ye olum­lu ba­kan­lar ise İs­ra­il Baş­ba­ka­nı Ehud Ol­mert’in ül­ke için­de ma­ruz kal­dı­ğı bas­kı do­la­yı­sıy­la dip­lo­ma­tik bir ba­şa­rı­ya ih­ti­ya­cı ol­du­ğu gö­rü­şün­deler. Bu ba­şa­rı­nın Ol­mert’i bas­kı­dan kur­ta­ra­ca­ğı­nı, çok ke­sin ol­ma­sa da İs­ra­il Mec­lis’i Knes­set ve İs­ra­il hal­kı­nın onay ver­me­siy­le gö­rüş­me­le­ri sür­dü­re­bi­le­ce­ği­ni ve ar­ka­sın­da olum­lu bir si­ya­si mi­ras bı­ra­ka­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor­lar. An­cak hü­kü­met­ler dü­ze­yin­de sür­dü­rü­lüp da­ha son­ra Mec­lis ya da baş­ka bir dev­let or­ga­nı ta­ra­fın­dan red­de­di­le­cek bir gö­rüş­me­ye de ta­nık ola­bi­li­riz. Bu­nun, yö­ne­ti­min ya­pı­sı ge­re­ği Su­ri­ye’de ger­çek­leş­me­si pek ola­sı de­ğil; fa­kat İs­ra­il’de ol­ma­sı ol­duk­ça muh­te­mel.
Tür­ki­ye’nin gö­rüş­me­ler­de ara­bu­lu­cu ro­lü üst­len­me­si olum­lu bir adım ve bu, AKP’nin böl­ge­de bir sü­re­dir yü­rüt­tü­ğü ya­pı­cı dip­lo­ma­si ile ol­duk­ça uyum­lu. Tür­ki­ye’nin at­tı­ğı bu adım, son za­man­lar­da böl­ge­de ger­çek­le­şen bir­kaç se­vin­di­ri­ci ge­liş­me­den bi­ri­si. Bu du­rum, böl­ge­de Ame­ri­kan he­ge­mon­ya­sı­nın tas­fi­ye edil­me­ye baş­lan­dı­ğı­nın da bir gös­ter­ge­si. Böl­ge­de baş­ka ak­tör­le­rin önem­li rol­ler üst­le­ne­bi­le­cek­le­ri bir alan açı­lı­yor ve Su­ri­ye-İs­ra­il gö­rüş­me­le­rin­de Tür­ki­ye’nin oy­na­dı­ğı rol ör­ne­ğin­de de gör­dü­ğü­müz gi­bi bu, böl­ge açı­sın­dan ol­duk­ça il­ginç ve önem­li bir ge­liş­me.
 
Bu gö­rüş­me­le­rin Fi­lis­tin so­ru­nu­na ne gi­bi et­ki­le­ri ola­bi­lir?
Gö­rüş­me­le­rin Fi­lis­tin so­ru­nu­na olum­lu bir et­ki­si­nin ola­ca­ğı ko­nu­sun­da şüp­he­le­rim var. Çün­kü Fi­lis­tin’e yö­ne­lik İs­ra­il po­li­ti­ka­la­rı­nın gü­ven­lik en­di­şe­siy­le şe­kil­len­di­ği­ne inan­mı­yo­rum. İs­ra­il’in te­mel ama­cı­nın, elin­den gel­di­ğin­ce da­ha faz­la top­rak ve su kay­nak­la­rı el­de et­mek ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum ve bu ne­den­le Fi­lis­tin nü­fu­su­nun böl­ge­de git­tik­çe ar­ta­rak ço­ğun­luk ha­li­ne gel­me­si­ne ha­zır de­ğil­ler. İs­ra­il ka­mu­oyu­nun me­se­le­ye iliş­kin gö­rü­şün­de kök­lü bir dö­nü­şüm ol­ma­ma­sı ha­lin­de -ki ya­kın ge­le­cek­te bu pek muh­te­mel gö­zük­mü­yor- so­ru­nun çö­zü­mün­de her­han­gi bir de­ği­şik­li­ğin ola­ca­ğı­nı san­mı­yo­rum. Şu an iti­ba­rıy­la İs­ra­il gü­ven­lik ve re­fah için­de ve sta­tü­ko­dan ol­duk­ça mem­nun. Bu yüz­den özel­lik­le Ba­tı Şe­ri­a’da ye­ni­den bir ça­tış­ma­ya gir­me­le­ri pek muh­te­mel de­ğil. Ak­si tak­dir­de yer­le­şim yer­le­ri, Ku­düs’ün ge­le­ce­ği, mül­te­ci­le­rin ge­ri dö­nü­şü ve su kay­nak­la­rı­nın kul­la­nım hak­la­rı gi­bi ko­nu­lar­la yüz­leş­mek zo­run­da ka­la­cak­lar. Gü­nü­müz­de tüm bu so­run­lar, İs­ra­il ta­ra­fın­dan ken­di çı­kar­la­rı­na uy­gun ve ka­lı­cı bir ba­rış sü­re­ci­ni baş­la­ta­cak bir du­rum­la kar­şı kar­şı­ya ka­lın­ma­ya­cak şe­kil­de ma­ni­pü­le edi­li­yor. Ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk na­za­rın­da Fi­lis­tin­li­le­rin ta­lep­le­ri ol­duk­ça açık ol­ma­sı­na rağ­men, bu sü­reç­te İs­ra­il bu­nun üs­tü­nü bir şe­kil­de ka­pa­tı­yor. Ba­rı­şın önün­de­ki en önem­li so­run­lar­dan bi­ri, ulus­la­ra­ra­sı hu­ku­kun, Fi­lis­tin ta­ra­fın­da­ki %90’ı ki­min tem­sil et­ti­ği ko­nu­su­na yak­la­şı­mı. Özet­le, İs­ra­il’in ça­tış­ma­la­rın so­na er­di­ril­me­si için sa­mi­mi bir ira­de koy­mak­tan zi­ya­de, güç den­ge­siz­li­ğin­den ve ABD ile ya­kın dip­lo­ma­tik iliş­ki­le­rin­den do­ğan avan­ta­jı­nı kul­lan­ma ko­nu­sun­da güç­lü dür­tü­le­ri var.
 
Tür­ki­ye’nin böl­ge­de ye­ni bir ba­rış sü­re­ci baş­lat­mak is­te­di­ğin­den bah­set­ti­niz. Bu­ra­dan so­mut bir so­nuç alı­na­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yor mu­su­nuz? Böl­ge­de adil ve ka­lı­cı bir ba­rı­şın ön­ko­şul­la­rı ne­ler­dir?
Or­ta­do­ğu’da ba­rış, ül­ke­ler ara­sın­da dip­lo­ma­tik gi­ri­şim­ler­den zi­ya­de böl­ge­sel bir dip­lo­ma­tik ini­si­ya­ti­fin baş­la­tıl­ma­sıy­la müm­kün. Hü­kü­met­le­rin bir­bir­le­ri­ne kar­şı şid­det ve güç kul­lan­ma­ya­cak­la­rı­nı ga­ran­ti­ye ala­cak bir böl­ge­sel gü­ven­lik çer­çe­ve­si­nin oluş­tu­rul­ma­sı ge­re­kir. Ay­rı­ca İs­ra­il’i de kap­sa­ya­cak bi­çim­de, böl­ge ül­ke­le­ri nük­le­er ve di­ğer kit­le im­ha si­lah­la­rıy­la il­gi­li fa­ali­yet­le­rin­den vaz­geç­me­li­ler. İs­ra­il, nük­le­er si­lah­lar­dan arın­dı­rıl­mış bir Or­ta­do­ğu dü­ze­nin­de tek nük­le­er güç ola­rak kal­ma­ma­lı.
 
Bu ne ka­dar müm­kün?
Or­ta­do­ğu’da olum­lu her­han­gi bir ge­liş­me­nin ya­şan­ma­sı pek muh­te­mel de­ğil. Sa­de­ce si­ya­si ak­tör­le­rin he­sap­la­rı­nı de­ğiş­ti­re­cek olay­la­rın ya­şan­ma­sıy­la ba­zı olum­lu ge­liş­me­le­rin ger­çek­le­şe­ce­ği­ni bek­le­ye­bi­li­riz. Son otuz-kırk yı­lın kay­da de­ğer olum­lu de­ği­şim­le­ri­ne ba­kıl­dı­ğın­da, ger­çek­le­şe­ne ka­dar bun­la­rın pek de muh­te­mel ol­ma­dık­la­rı­nı gö­rü­rüz. Gü­ney Af­ri­ka’da Apart­he­id re­ji­min­den ana­ya­sal de­mok­ra­si­ye ge­çiş, hiç kim­se­nin ön­ce­den kes­ti­re­me­ye­ce­ği bir ge­liş­mey­di. Ke­za Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin çök­me­si de. Şu an eli­miz­de­ki ve­ri­ler­le dü­şün­dü­ğü­müz­de, ba­rı­şı or­ta­ya çı­ka­ra­cak bir ge­liş­me­nin ya­şa­na­ca­ğı­nı pek gö­re­mi­yo­ruz. Yi­ne de bu, hiç­bir şey yap­ma­dan bek­le­me­li­yiz an­la­mı­na gel­me­me­li ve olum­lu so­nuç­lar el­de edi­le­me­se da­hi so­nuç­ta, Tür­ki­ye’nin ba­rı­şın zor­lan­ma­sı adı­na, en azın­dan ba­rı­şın önün­de­ki en­gel­le­rin ne­ler ol­du­ğu­nun or­ta­ya ko­nul­ma­sın­da ol­duk­ça ya­ra­tı­cı ve olum­lu bir rol oy­na­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz.
Di­ğer un­sur ise böl­ge­de­ki Ame­ri­kan as­ke­rî var­lı­ğı­nın ka­de­me­li olarak so­na er­di­ril­me­si. Bu ger­çek­leş­mek­si­zin şid­det olay­la­rı, kar­ma­şa, eko­no­mik sö­mü­rü ve bu­na ben­zer prob­lem­ler de­vam ede­cek­tir. Bu ma­ale­sef çok ya­kın bir ge­le­cek­te ger­çek­le­şe­cek gi­bi gö­zük­mü­yor.
Son un­sur ise İran ile iliş­ki­le­rin nor­mal­leş­ti­ril­me­si­ni, Tah­ran’ın dip­lo­ma­tik he­def­le­ri­ni ger­çek­leş­ti­rir­ken da­ha az kış­kır­tı­cı bir dil kul­lan­ma­sı­nı, ama ay­nı za­man­da İran’ın di­ğer nük­le­er si­lah­la­ra sa­hip ol­ma­yan Al­man­ya, Ja­pon­ya ve baş­ka ül­ke­ler gi­bi nük­le­er tek­no­lo­ji­yi kul­lan­ma hak­kı­na sa­hip ol­ma­sı­nın ka­bul edil­me­sini ve bu­nun için ge­rek­li araç­la­rın su­nul­ma­sı­nı kap­sı­yor. Bu du­ru­mun, si­lah el­de et­mek ama­cıy­la İran’ın sa­hip ol­du­ğu plü­ton­yu­mu ay­rış­tır­mak ve uran­yu­mu zen­gin­leş­tir­mek için kul­lan­ma­ya­ca­ğı­na da­ir va­at­le­ri­ne sa­dık kal­ma­sıy­la çe­li­şip çe­liş­me­di­ği be­nim de­ğer­len­di­re­bi­le­ce­ğim bir ko­nu de­ğil. İran’a ya­pı­la­cak bir sal­dı­rı böl­ge­nin ge­le­ce­ği­ne da­ir umut­la­rın tü­ken­me­si­ne ne­den olur ve böl­ge için va­him so­nuç­lar do­ğu­rur. Şu an iti­ba­rıy­la önem­li olan, tüm si­ya­si ener­ji­nin et­kin bir bi­çim­de kul­la­nı­la­rak böy­le va­him so­nuç­lar do­ğu­ra­cak bir sal­dı­rı­nın önü­ne ge­çil­me­si. Eğer bu bir neb­ze ba­şa­rı­lı olur­sa, böl­ge­nin hu­zu­ra ka­vuş­ma­sı adı­na ya­pıl­ma­sı plan­la­nan ve şu nok­ta­da pek de ola­sı gö­zük­me­yen uzun so­luk­lu pro­je­le­rin tat­bik edil­me­si için ha­re­ke­te ge­çi­le­bi­lir. Bu ya­pı­la­cak olan­lar as­lın­da böl­ge­de­ki tüm önem­li ak­tör­le­rin çı­kar­la­rı­na uy­gun. İs­ra­il da­hi böl­ge­nin nük­le­er si­lah­lar­dan arın­dı­rıl­ma­sın­dan fay­da­la­na­cak­tır, çün­kü ile­ri­de da­ha ge­liş­miş as­ke­rî tek­no­lo­ji­le­rin teh­di­di al­tın­da ka­la­cak­tır. Me­se­la, nük­le­er baş­lı­ğa sa­hip ol­ma­yan fü­ze­ler -uzun men­zil­li kon­van­si­yo­nel si­lah­lar- İs­ra­il’in kü­çük ve ka­la­ba­lık şe­hir­le­ri­ne, özel­lik­le Tel Aviv ve Ku­düs’e ina­nıl­maz za­rar­lar ve­re­bi­lir.
 
Ame­ri­ka’da ya­pı­la­cak baş­kan­lık se­çim­le­rin­de el­de edi­le­cek so­nuç­la­rın Or­ta­do­ğu ba­rı­şı için ye­ni fır­sat­la­ra ka­pı ara­la­ya­ca­ğı­na ina­nı­yor mu­su­nuz?
Bu ko­nu­da tem­kin­li ol­ma­mız la­zım. Se­na­tör Ba­rack Oba­ma’nın se­çim­ler­den za­fer­le çık­ma­sı­nın böl­ge­de ba­rış ve gü­ven­lik adı­na nis­pe­ten da­ha iyi so­nuç­lar do­ğu­ra­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum. Fa­kat yi­ne de çok faz­la bek­len­ti içe­ri­sin­de ol­ma­ma­lı­yız. Oba­ma’nın Ame­ri­kan as­ker­le­ri­ni 16 ay­lık bir sü­re­de Irak’tan çı­ka­ra­ca­ğı­na da­ir ver­miş ol­du­ğu açık ve güç­lü me­saj göz önü­ne alın­dı­ğın­da, en ba­riz ge­liş­me ABD’nin Irak po­li­ti­ka­sın­da ola­cak­tır. Bu­nun ger­gin­lik­le­ri azal­ta­ca­ğın­ı, bel­ki pet­rol fi­yat­la­rı­nın düş­me­si­ne ve böl­ge­de da­ha iyi ve den­ge­li bir or­ta­mın doğ­ma­sı­na kat­kı­da bu­lu­na­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Bah­set­ti­ği­miz ih­ti­laf­la­rın tü­müy­le çö­zü­mü­ne yö­ne­lik pek bir şey yap­ma­ya­cak­tır; ama en azın­dan bu prob­lem­le­rin kriz çı­kar­ma po­tan­si­ye­li­ni azal­ta­cak­tır.
 
Tür­ki­ye’de AK Par­ti hü­kü­me­ti­ni as­ke­rî bir dar­be yo­luy­la de­vir­me­ye ça­lı­şan or­ga­ni­ze suç ör­gü­tü Er­ge­ne­kon hak­kın­da so­ruş­tur­ma açıl­dı. Bu so­ruş­tur­ma sü­re­ci­nin Türk oto­ri­te­le­ri ta­ra­fın­dan iyi bir şe­kil­de yü­rü­tül­dü­ğü­nü dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?
Ye­te­rin­ce ik­na edi­ci de­li­lin kul­la­nı­lıp kul­la­nıl­ma­dı­ğı­nı gör­me­den da­va­yı de­ğer­len­dir­mek be­nim için ol­duk­ça zor. Bu­nun dik­kat­li­ce ha­zır­lan­mış bir id­di­ana­me ol­du­ğu­nu ve AKP’ye açı­lan da­va­dan fark­lı ola­rak, Türk si­ya­si sis­te­mi­nin den­ge ve bü­tün­lü­ğü­ne çok cid­di teh­dit­ler­de bu­lu­nan bu kri­tik da­va­yı ha­zır­la­mak için gö­rev­li­le­rin iti­na­lı bir şe­kil­de ha­re­ket et­ti­ği­ni zan­ne­di­yo­rum. Bu iki da­va­yı, si­ya­si bir çe­kiş­me­nin par­ça­sı ola­rak gör­me eği­li­mi­ne kar­şı­yım; çün­kü AKP’nin yap­tı­ğı, halk ta­ra­fın­dan des­tek­le­nen ve so­rum­lu­luk bi­lin­ciy­le be­lir­len­miş si­ya­si he­def­le­ri ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lış­mak­tan baş­ka bir şey de­ğil. Bel­ki çok faz­la dü­şün­me­den ya da top­lu­ma ye­te­rin­ce ken­di­le­ri­ni an­lat­ma­dan ha­re­ket et­miş ola­bi­lir­ler; ya da ba­zı­la­rı­nın söy­le­di­ği gi­bi AKP ba­şör­tü­sü me­se­le­si­ni he­men gün­de­me ge­tir­me­me­liy­di, bu­nun ye­ri­ne baş­ka li­be­ral he­def­ler güt­me­li ya da re­fah, fa­kir­lik gi­bi ko­nu­la­rın üs­tü­ne git­me­liy­di. Bun­lar AKP’nin ye­te­rin­ce sağ­du­yu­lu dav­ran­ma­dı­ğı­nı gös­ter­mek­ten öte­ye git­mez. Za­ten bir­çok si­ya­si par­ti he­def­le­ri­ni ger­çek­leş­ti­rir­ken ye­te­rin­ce sağ­du­yu­lu ha­re­ket et­mez. Bu ha­liy­le, AKP’nin ana­ya­sal dü­zen­den cid­di bir sap­ma gös­ter­di­ği söy­le­ne­mez. Fa­kat Er­ge­ne­kon da­va­sı kap­sa­mın­da or­ta­ya atı­lan id­di­ala­ra bak­tı­ğı­mız­da, bun­la­rın ra­di­kal suç­la­ma­lar ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz; zi­ra ya­pıl­ma­ya ça­lı­şı­lan, si­ya­se­tin dev­re dı­şı bı­ra­kıl­ma­sı ve top­lu­ma as­ke­rî bir dü­ze­nin da­ya­tıl­ma­sı. Eğer id­dia­lar doğ­ruy­sa -ki öy­le gö­zü­kü­yor- bu, CHP ve sağ­cı-dev­let­çi par­ti­le­rin de­mok­ra­tik yol­lar­la ik­ti­da­rı ele ge­çi­re­me­ye­cek­le­ri­ni fark et­tik­le­ri­nin ve tek çı­kış yol­la­rı­nın si­ya­set dı­şı çö­züm­le­ri dev­re­ye sok­mak ol­du­ğu­nun gös­ter­ge­sin­den baş­ka bir şey de­ğil. Bu, ma­sum in­san­la­rın öl­me­si, ölüm­le­re ve yı­kı­ma se­be­bi­yet ver­me, top­lum­sal hu­zu­run ve gü­ven­li­ğin sek­te­ye uğ­ra­tıl­ma­sı ve AB’den uzak­laş­ma gi­bi so­nuç­la­rı do­ğu­ra­bi­le­cek acı­ma­sız ve yı­kı­cı bir si­ya­si ter­cih. Top­lum­sal des­te­ğin kay­be­dil­me­siy­le ye­ni­den ik­ti­da­rı ele ge­çir­mek uğ­ru­na si­ya­se­ti dev­re dı­şı bı­rak­mak ve ka­ba gü­ce baş­vur­mak son de­re­ce ben­cil­ce bir ha­re­ket tar­zı. Özet­le, Türk si­ya­se­ti­nin çok kri­tik bir dö­ne­meç­te ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum.
 
Tür­ki­ye’de­ki bu ça­tış­ma­lar­da din siz­ce nasıl bir rol oy­nu­yor?
Di­nin gün­de­lik ha­yat­ta­ki ye­ri ko­nu­sun­da top­lum­da kes­kin bir ay­rı­mın ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum; bu se­bep­le top­lum­sal düz­lem­de di­nin Türk si­ya­si ha­ya­tın­da çok kri­tik bir ye­ri var. Hü­kü­met cep­he­si­ne bak­tı­ğı­mız­da, AKP yö­ne­ti­mi­nin ko­nuş­ma­la­rı­nı te­mel alır­sak se­kü­ler pren­sip­le­re gö­re si­ya­set ya­pan bir par­ti ol­du­ğu çok açık. Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­si do­la­yı­sıy­la yap­tı­ğı ko­nuş­ma­ya ba­kar­sak, si­ya­si viz­yo­nu­nun Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin se­kü­ler pren­sip­le­riy­le öz­deş ol­du­ğu­nu ve din­le her­han­gi bir iliş­ki­si­nin ol­ma­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Mu­ha­le­fet AKP’yi, top­lu­ma Şe­ri­at’ın da­ya­tıl­ma­sı ve ye­ni bir İran ya­ra­tıl­ma­sı gi­bi giz­li gün­dem­le­ri olan ve bu­nu sak­la­mak için se­kü­ler bir dil kul­lan­ma­ya özen gös­te­ren bir par­ti gi­bi yan­sıt­ma­ya ça­lı­şı­yor. Bu­nun her­han­gi bir ger­çek te­me­le da­yan­ma­yan pa­ra­no­yak­ça bir ta­vır ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. AKP’nin ile­ri ge­len­le­riy­le yap­tı­ğım gö­rüş­me­ler­de bu gö­rü­şü des­tek­le­ye­cek her­han­gi bir şe­ye rast­la­ma­dım. Bu­ra­dan din kar­tı­nın, si­ya­si çe­kiş­me­nin bir par­ça­sı ol­du­ğu­nu ve top­lum­da ce­re­yan eden ger­çek ça­tış­may­la pek bir il­gi­si­nin ol­ma­dı­ğı­nı çı­ka­ra­bi­li­riz.
Sem­bo­lik bir me­se­le olan ba­şör­tü­sü me­se­le­si ise din­dar ka­dın­la­rın top­lum­da na­sıl bir mu­ame­le gör­dük­le­ri ya da gör­me­le­ri ge­rek­ti­ği ko­nu­sun­da dü­ğüm­le­ni­yor. Bu­nu ta­ma­mıy­la ba­şör­tü­sü kul­la­nan ka­dın­la­ra kar­şı ya­pı­lan bir ay­rım­cı­lık ola­rak gö­rü­yo­rum ve bu se­bep­le bu­nun, di­nî ha­ya­tı ya­şa­ma öz­gür­lü­ğü kap­sa­mın­da bir in­san hak­la­rı me­se­le­si ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. De­mok­ra­tik top­lum­lar­da in­san­la­rın di­nî inanç­la­rı­nı öz­gür­ce ya­şa­ma hak­la­rı­nın ol­du­ğu dü­şü­nül­dü­ğün­de bu, yal­nız­ca din­le il­gi­li bir prob­lem ola­rak gö­rü­le­mez. Ba­zı­la­rı­nın da be­lirt­ti­ği gi­bi bu, Fran­sız ve Ame­ri­kan ti­pi la­ik­lik ara­sın­da­ki ay­rış­ma­yı akıl­la­ra ge­ti­ri­yor. Fran­sız ti­pi la­ik­lik, ta­ri­hî ola­rak dev­le­tin di­nin kon­tro­lün­den çı­ka­rıl­ma­sı­na yo­ğun­laş­mak­ta­dır. Oy­sa Ame­ri­kan ti­pi la­ik­lik, di­nî bas­kı­dan ka­çıp Ame­ri­ka’ya ge­len in­san­la­ra din­le­ri­ni is­te­dik­le­ri gi­bi ya­şa­ma fır­sa­tı ve to­le­rans ga­ran­ti­si su­na­rak di­nî öz­gür­lük­le­re odak­lı bir la­ik­lik an­la­yı­şı ser­gi­le­mek­te­dir. Türk la­ik­li­ği­nin, Ata­türk za­ma­nın­dan iti­ba­ren Fran­sız ti­pi la­ik­lik an­la­yı­şı­nın et­ki­sin­de şe­kil­len­di­ği­ni dik­ka­te alır­sak, AKP’nin ge­le­nek­sel Ke­ma­list la­ik­lik an­la­yı­şı­nı gün­cel­le­ye­rek Ame­ri­kan ti­pi la­ik­lik çiz­gi­si­ne çek­me­ye ça­lış­tı­ğı­nı söy­le­ye­bi­li­riz.
 
Av­ru­pa İn­san Hak­la­rı Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan ve­ri­len ba­şör­tü­sü ka­ra­rı­nı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Bu ko­nu­la­rı çok ya­kın­dan ta­kip et­mi­yo­rum. Yi­ne de ka­ra­rın bu ko­nu­da ya­şa­nan bir ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı ne­ti­ce­sin­de alın­dı­ğı­nı; bir de­re­ce­ye ka­dar Av­ru­pa’da son za­man­lar­da or­ta­ya çı­kan İs­la­mo­fo­bi’nin bir yan­sı­ma­sı ol­du­ğu­nu; Da­ni­mar­ka’da ya­şa­nan ka­ri­ka­tür kri­zi, İs­lam kar­şı­tı Hol­lan­da­lı yö­net­me­nin öl­dü­rül­me­si, Fran­sa’da ya­şa­nan ba­zı prob­lem­ler, Mad­rid’de­ki bom­ba­la­ma ve Müs­lü­man Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­nin Ya­hu­di-Hı­ris­ti­yan Av­ru­pa kim­li­ğiy­le çe­liş­me­si ve bu kim­li­ği teh­dit et­me­si gi­bi fak­tör­le­rin et­ki­sin­de alın­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Bu se­bep­le ka­ra­rı çok cid­di­ye al­ma­dım. Bu ara­da, Mah­ke­me’ye ba­şör­tü­sü­nün ser­best bı­ra­kıl­ma­sı ko­nu­sun­da ye­te­rin­ce ik­na edi­ci ar­gü­man­la­rın su­nul­ma­dı­ğı­nı da ha­tır­lat­mak­ta ya­rar var.
 
Ulus­la­ra­ra­sı are­na­da da din, kü­re­sel ça­tış­ma­la­rın önem­li bir un­su­ru ola­rak gö­rü­lü­yor. Ba­zı­la­rı “me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı” kav­ram­sal­laş­tır­ma­sıy­la ye­ni dö­nem­de kü­re­sel ça­tış­ma­la­rı di­nî ve kül­tü­rel fark­lı­lık­la­rın bir so­nu­cu ola­rak gö­rür­ken, di­ğer­le­ri de “me­de­ni­yet­ler ara­sı di­ya­log” söy­le­mi ile bu­na kar­şı­lık ver­me­ye ça­lış­tı. “Me­de­ni­yet­ler”in, ça­tış­ma­la­rın açık­lan­ma­sı ve di­ya­log ge­liş­ti­ril­me­sin­de an­lam­lı ta­ri­hî-sos­yal kur­gu­lar ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?
Bu iki ar­gü­man­la bir­lik­te böl­ge­sel­leş­me ve di­nin dün­ya ça­pın­da yük­se­li­şi­ne dik­kat çe­kil­me­si, 21. yüz­yıl­da me­de­ni­yet ai­di­ye­ti ve kim­li­ği­nin ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­ler­de çok önem­li bir un­sur ola­ca­ğı­na işa­ret edi­yor. Ay­nı za­man­da bu, si­ya­si top­lu­lu­ğun te­me­li­ni oluş­tu­ran ege­men dev­let ya­pı­sı­nın çö­zül­me­ye baş­la­dı­ğı­nı da gös­te­ri­yor. Her ta­raf­ta Türk bay­rak­la­rı­nı gör­mek, bel­ki bu sü­re­cin, mil­li­yet­çi­li­ğin ol­duk­ça güç­lü ol­du­ğu bir ül­ke olan Tür­ki­ye’ye he­nüz ulaş­ma­dı­ğı­nı gös­te­re­bi­lir bi­ze. Fa­kat da­ha ge­nel bir çer­çe­ve­den dün­ya di­na­mik­le­ri­ne bak­tı­ğı­mız­da, ege­men dev­let­le­rin ye­rel prob­lem­le­ri­ni ken­di baş­la­rı­na çöz­me ka­pa­si­te­le­ri­nin azal­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Ame­ri­ka’ya ya­pı­lan 11 Ey­lül sal­dı­rı­la­rıy­la, dün­ya­nın en güç­lü dev­le­ti­nin bi­le (gü­nü­mü­zün di­ğer bir önem­li ge­liş­me­si olan dev­let-dı­şı ak­tör­le­rin yük­se­li­şiy­le) ulus-öte­si şid­det kar­şı­sın­da ol­duk­ça sa­vun­ma­sız kal­dı­ğı­nı gör­dük. Kı­sa­ca, me­de­ni­yet kim­li­ği­nin ol­duk­ça önem­li ol­du­ğu­nu ve di­nin me­de­ni­yet kim­li­ği­nin te­me­li­ni oluş­tur­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Fa­kat dün­ya­da ya­şa­nan in­san ha­re­ket­li­li­ği ve göç­ler ne­ti­ce­sin­de me­de­ni­yet­le­ri öz­sel­leş­tir­mek ve ol­duk­la­rın­dan da­ha ho­mo­jen gös­ter­mek teh­li­ke­si­ni de göz ar­dı et­me­mek ge­re­kir. İs­lam’ın ol­du­ğu gi­bi Hı­ris­ti­yan­lı­ğın da bir­çok fark­lı yo­ru­mu var ve bu, me­de­ni­yet­ler ara­sın­da ol­du­ğu ka­dar me­de­ni­yet­ler içe­ri­sin­de de di­ya­lo­ga ih­ti­yaç ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor. Zi­ra me­de­ni­yet­ler ara­sın­da ol­du­ğu ka­dar me­de­ni­yet­ler içe­ri­sin­de de ça­tış­ma­lar mev­cut. Bel­ki ya­pı­lan tar­tış­ma­lar ya­nıl­tı­cı ola­bi­lir; fa­kat me­de­ni­yetin ve di­nî kim­lik­le­rin ta­ri­hin bu bö­lü­mün­de önem­li ol­du­ğu te­zi ol­duk­ça ik­na edi­ci.
 
Bu ye­ni kü­re­sel du­rum­da Tür­ki­ye’yi ne­re­ye otur­tu­yor­su­nuz? Şe­kil­len­mek­te olan ye­ni böl­ge­sel ve kü­re­sel dü­zen­de Tür­ki­ye’nin ye­ni si­ya­si, eko­no­mik ve kül­tü­rel eli­ti­nin ba­şa­rı şan­sı ne­dir?
Tür­ki­ye ya­ra­tı­cı ve üret­ken bir li­der kad­ro­suy­la ol­duk­ça şans­lı. Sa­hip ol­du­ğu be­ce­ri, kay­nak­lar ve ener­ji­siy­le hem ken­di­si için hem de böl­ge­sin­de çok önem­li iş­ler ger­çek­leş­ti­re­bi­lir.

Paylaş Tavsiye Et