Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2009) > Dosya > Stratejik ortaklıktan bugüne, Türkiye-İsrail ilişkileri
Dosya
Stratejik ortaklıktan bugüne, Türkiye-İsrail ilişkileri
Ufuk Ulutaş
OR­TA­DO­ĞU’DA “stra­te­jik or­tak” kav­ra­mı, ek­se­ri­yet­le Tür­ki­ye ile İs­ra­il ara­sın­da özel­lik­le 1990’la­rın ba­şın­dan iti­ba­ren ge­li­ştirilen iliş­ki­nin do­ğa­sı­nı tav­sif et­mek için kul­la­nı­lır. Te­mel­de Ame­ri­ka’nın So­ğuk Sa­vaş po­li­ti­ka­la­rı et­ra­fın­da şe­kil­le­nen bu or­tak­lık, iki ül­ke­ye de özel­lik­le as­ke­rî ve dip­lo­ma­tik alan­lar­da ye­ni im­kan­lar sun­du ve si­ya­si ba­di­re­le­re, ulus­la­ra­ra­sı ge­liş­me­le­re ve sa­vaş­la­ra rağ­men var­lı­ğı­nı ko­ru­ya­bil­di. Her iki ül­ke­de­ki cid­di si­ya­si kad­ro de­ği­şim­le­ri bi­le bu stra­te­jik or­tak­lı­ğın do­ğa­sı­nı de­ğiş­ti­re­me­di. Or­tak­lık, din­ci Şas ve Bir­le­şik Tev­rat Ya­hu­di­li­ği par­ti­le­ri des­tek­li Li­kud hü­kü­me­tiy­le de Re­fah-Yol hü­kü­me­tiy­le de; Ari­el Şa­ron’un ulu­sal bir­lik hü­kü­me­tiy­le de Ana­sol-M hü­kü­me­tiy­le de de­vam et­ti. Alt­mış se­ne­dir de­vam eden Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­rin­de iki ta­ne dö­nüm nok­ta­sın­dan söz et­mek müm­kün: 1990’la­rın ba­şın­da So­ğuk Sa­vaş’ın so­na er­me­siy­le böl­ge­sel iliş­ki­le­rin ye­ni­den dü­zen­len­me­si ve stra­te­jik or­tak­lı­ğın ku­rul­ma­sı ile 2002 yı­lın­da AKP hü­kü­me­tiy­le bir­lik­te Türk dış po­li­ti­ka­sı­nın ka­buk de­ğiş­tir­me­si ve stra­te­jik or­tak­lı­ğın mi­adı­nı dol­dur­ma­sı.
Hem Türk hem de İs­ra­il­li dip­lo­mat­lar, ge­nel­de ko­nuş­ma­la­rı­na Tür­ki­ye’nin İs­ra­il dev­le­ti­ni ta­nı­yan ilk -ve uzun bir sü­re için tek- Müs­lü­man ül­ke ol­du­ğu ger­çe­ği­nin al­tı­nı çi­ze­rek baş­lar­lar. Her ne ka­dar Tür­ki­ye, Arap ül­ke­le­rin­den ge­len eleş­ti­ri­le­re rağ­men, 1949’da İs­ra­il dev­le­ti­ni ta­nı­sa da uzun sü­re bu ül­key­le her­han­gi bir cid­di iliş­ki kur­ma­dı. Os­man­lı Pa­di­şa­hı’nın Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı sı­ra­sın­da Si­yo­nist fa­ali­yet­le­ri do­la­yı­sıy­la sı­nır­dı­şı et­ti­ği, İs­tan­bul Da­rül­fü­nun’un­da hu­kuk eği­ti­mi alan ve İs­ra­il’in ilk baş­ba­ka­nı olan Da­vid Ben-Gu­ri­on’la Ad­nan Men­de­res ara­sın­da 1958’de ya­pı­lan gay­rires­mî gö­rüş­me­ler, iki ül­ke ara­sın­da­ki ilk cid­di dip­lo­ma­tik te­mas idi. 1990’la­rın ba­şı­na ka­dar dü­şük de­re­ce­li dip­lo­mat­lar ara­cı­lı­ğıy­la sür­dü­rü­len iliş­ki­ler, bu dö­ne­me rast­la­yan Arap-İs­ra­il sa­vaş­la­rı ve aka­bin­de Tür­ki­ye’nin İs­ra­il’i eleş­ti­ren, hat­ta Al­tı Gün Sa­va­şı (1967) son­ra­sın­da kı­na­yan açık­la­ma­la­rı se­be­biy­le çal­kan­tı­lar ya­şa­dı. Bü­tün eleş­ti­ri­le­re rağ­men İs­ra­il’le dip­lo­ma­tik iliş­ki­le­ri kes­me ta­raf­ta­rı ol­ma­yan Tür­ki­ye, yi­ne bu dö­nem­de Fi­lis­tin Kur­tu­luş Ör­gü­tü’yle iliş­ki kur­du ve 1988’de İs­ra­il’le dip­lo­ma­tik iliş­ki­ye sa­hip olup da Fi­lis­tin dev­le­ti­ni ta­nı­yan ilk dev­let ol­du. 1980’le­rin so­nun­da Tür­ki­ye ile İs­ra­il ara­sın­da ile­ri­ki yıl­lar­da sık­lık­la kar­şı­la­şa­ca­ğı­mız bir des­tek iliş­ki­si ku­rul­du ve bu ta­rih­ten iti­ba­ren Ame­ri­ka’da­ki İs­ra­il lo­bi­si, Er­me­ni id­di­ala­rı kar­şı­sın­da Tür­ki­ye le­hi­ne ça­lış­ma­lar yap­tı.
1990’la­rın ba­şın­da So­ğuk Sa­vaş’ın so­na er­me­si ile bir­lik­te Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­ri mu­az­zam bir iv­me ka­zan­dı. Böl­ge­sel iliş­ki­le­rin ye­ni­den dü­zen­len­me­si ve es­ki it­ti­fak sis­tem­le­ri­nin ge­çer­li­li­ği­ni yi­tir­me­si gi­bi se­bep­ler­den do­la­yı Tür­ki­ye ile İs­ra­il ara­sın­da gü­ven­lik, ti­ca­ret, eği­tim ve tu­rizm alan­la­rın­da bir di­zi an­laş­ma im­za­lan­dı ve “stra­te­jik or­tak­lık” kav­ra­mı­nın içi ya­vaş ya­vaş dol­ma­ya baş­la­dı. Bu or­tak­lı­ğın or­ta­ya çı­kı­şın­da­ki ana fak­tör ola­rak bir­çok araş­tır­ma­cı, Ba­tı yan­lı­sı bu iki ül­ke­nin Or­ta­do­ğu’da de­mok­ra­si­nin ve ser­best pi­ya­sa eko­no­mi­si de­ğer­le­ri­nin ka­le­le­ri ol­ma­sı­nı gös­ter­di. Hal­bu­ki iki ül­ke iliş­ki­le­ri­nin ta­van yap­tı­ğı 1996-1998 se­ne­le­ri, Tür­ki­ye’de or­tak de­ğer olan de­mok­ra­si­nin ta­ban yap­tı­ğı dö­ne­me rast­gel­miş­ti. İliş­ki­nin ağır­lık­lı bo­yu­tu­nun as­ke­rî ol­ma­sı se­be­biy­le kar­şı­lık­lı res­mî zi­ya­ret­le­rin bü­yük ço­ğun­lu­ğu as­ker­ler ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ril­di.
Tür­ki­ye-İs­ra­il stra­te­jik or­tak­lı­ğı­nın, Or­ta­do­ğu’yu zap­tu­rapt al­tı­na al­mak is­te­yen Ame­ri­ka’ya ol­duk­ça ba­riz ge­ti­ri­le­ri var­dı. Yi­ne de 1990’lar­dan son­ra ge­li­şen bu or­tak­lı­ğın ana be­lir­le­yi­ci­si, İs­ra­il ve Tür­ki­ye’nin dış teh­dit al­gı­la­rı ol­du. İs­ra­il, ken­di­ni yal­nız his­set­ti­ği Or­ta­do­ğu’da nis­pe­ten ge­liş­miş, güç­lü bir or­du­ya sa­hip, Müs­lü­man bir ül­ke­nin des­te­ği­ne her şey­den faz­la ih­ti­yaç duy­du. İs­ra­il’in böl­ge­de Ür­dün ve Mı­sır dı­şın­da­ki bü­tün ül­ke­le­ri, özel­lik­le Su­ri­ye ve İran ile ra­di­kal İs­lam’ı va­ro­luş­sal bi­rer teh­dit ola­rak al­gı­la­ma­sı; Tür­ki­ye’nin de ay­nı dö­nem­de Su­ri­ye, İran ve Ku­zey Irak’ı en önem­li dış teh­dit ve özel­lik­le 28 Şu­bat sü­re­cin­de İs­lam­cı­lı­ğı en bü­yük iç teh­dit ola­rak gör­me­si se­be­biy­le stra­te­jik or­tak­lık per­çin­len­di. Or­tak düş­man­la­ra kar­şı İs­ra­il, Tür­ki­ye’nin dost­lu­ğu­nu ka­zan­dı, as­ke­rî tek­no­lo­ji sa­ta­rak cid­di ge­lir el­de et­ti ve or­tak tat­bi­kat­lar ya­pa­rak Türk de­niz ve ha­va sa­ha­la­rı­nı kul­lan­dı. Di­ğer ta­raf­tan Tür­ki­ye de Av­ru­pa ül­ke­le­rin­den te­min ede­me­di­ği si­lah ve as­ke­rî tek­no­lo­ji­le­ri İs­ra­il’den te­min et­ti ve dış teh­dit­le­re kar­şı İs­ra­il’in is­tih­ba­rat des­te­ği­ni al­dı.
2002’de AKP hü­kü­me­ti­nin iş­ba­şı­na gel­me­si, Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­ri açı­sın­dan ikin­ci dö­nüm nok­ta­sı­nı teş­kil et­ti. AKP ik­ti­da­rıy­la bir­lik­te iliş­ki­le­rin ye­ni­den göz­den ge­çi­ril­me­si, spe­kü­le edi­le­nin ak­si­ne AKP’nin İs­la­mi eği­li­min­den de­ğil, dev­rim ni­te­li­ğin­de­ki ye­ni dış si­ya­set an­la­yı­şın­dan kay­nak­la­nı­yor. Sı­fır ça­tış­ma­yı şi­ar edi­nen bu an­la­yı­şa gö­re Tür­ki­ye, sa­de­ce ken­di­si­ne de­ğil, kom­şu­la­rı­na ve et­ki ala­nın­da­ki böl­ge­le­re de gü­ven­lik ve is­tik­rar sun­ma­yı amaç­lı­yor. Bu an­la­yı­şın Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­ri­ni en ya­kın­dan il­gi­len­di­ren ta­ra­fı ise ya­pı­la­cak ye­ni açı­lım­lar­la Tür­ki­ye’nin bir­çok ül­key­le ol­du­ğu gi­bi İs­ra­il’le de iliş­ki­le­ri­ne se­ne­ler­dir et­ki eden dış teh­dit al­gı­sı­nı re­vize etmesidir.
Mey­ve­le­ri­ni kı­sa sü­re­de ve­ren ye­ni dış si­ya­set­le bir­lik­te kom­şu Su­ri­ye ve İran’la dip­lo­ma­tik iliş­ki­ler kuv­vet­len­di­ril­di ve iki ül­ke de dış teh­dit ka­te­go­ri­sin­den çı­ka­rıl­dı. 1 Mart Tez­ke­re­si’nin red­di ile Irak’ta­ki ka­rı­şık­lık­tan be­ri du­ru­lur­ken, bü­tün Or­ta­do­ğu’nun ve sa­vaş kar­şı­tı çev­re­le­rin tak­di­ri ka­za­nıl­dı. Irak’ın bü­tün­lü­ğü­ne sa­yı­sız de­fa­lar vur­gu ya­pıl­dı ve Er­me­nis­tan’la iliş­ki­ler adı­na ta­ri­hî adım­lar atıl­dı. Kı­sa­ca­sı, Tür­ki­ye-İs­ra­il stra­te­jik or­tak­lı­ğı, Tür­ki­ye’nin dış teh­dit al­gı­sı­nın re­viz­yo­nuy­la bir­lik­te en önem­li mo­tif­le­rin­den bi­ri­si­ni kay­bet­miş ol­du. İs­ra­il ta­ra­fın­da ise va­ro­luş­sal dış teh­dit­ler­de azal­ma ol­ma­dı­ğı gi­bi, en bü­yük teh­dit ola­rak ad­de­di­len İran’ın böl­ge­de­ki gü­cü art­tı ve art­ma­ya da de­vam ede­cek gi­bi gö­rü­nü­yor.
1949’dan be­ri de­ği­şik test­ler­den ge­çen ve son za­man­lar­da Tür­ki­ye’nin ye­ni dış po­li­ti­ka­sıy­la bir­lik­te me­ta­mor­fo­za uğ­ra­yan Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­ri, en son ola­rak da İs­ra­il’in Gaz­ze sal­dı­rı­sıy­la ye­ni bir im­ti­ha­na ta­bi tu­tu­lu­yor. Baş­ba­kan Er­do­ğan’ın İs­ra­il’e kes­kin ge­len açık­la­ma­la­rı, il­ginç­tir ki İs­ra­il hal­kı ve en­te­lek­tü­el­le­ri ara­sın­da cid­di eleş­ti­ri­le­re uğ­rar­ken, dev­let ka­na­dı Tür­ki­ye’ye kar­şı dik­kat çe­ki­ci iti­da­li­ni ko­ru­ma­ya de­vam edi­yor. İs­ra­il’in en et­ki­li ga­ze­te­le­ri­nin, Baş­ba­kan’ın “Zu­lüm ile abat olun­maz” söz­le­ri­ni, “Türk Baş­ba­ka­nı: Al­lah İs­ra­il’i er geç ce­za­lan­dı­ra­cak” man­şet­le­riy­le du­yu­rup, dip­lo­ma­tik iliş­ki­le­rin göz­den ge­çi­ril­me­si çağ­rı­sı yap­ma­la­rı­na rağ­men, İs­ra­il dev­le­ti her za­man ol­du­ğu gi­bi PKK ile mü­ca­de­le eden Tür­ki­ye’ye em­pa­ti çağ­rı­sın­da bu­lun­mak­la ik­ti­fa et­ti. Bu ik­ti­fa­nın al­tın­da ise İs­ra­il’in An­ka­ra’dan ge­len bu tep­ki­le­ri ar­tık ka­nık­sa­ma­sı ve Tür­ki­ye’nin böl­ge­de ar­tan nü­fu­zu­nun far­kın­da ol­ma­sı gi­bi iki önem­li se­bep ya­tı­yor. 
Tür­ki­ye-İs­ra­il stra­te­jik or­tak­lı­ğı, Tür­ki­ye’nin ye­ni dış po­li­ti­ka­sıy­la dış teh­dit al­gı­sı­nı re­vi­ze et­me­si ve ken­di­ne ye­ni böl­ge­sel ve kü­re­sel rol­ler biç­me­si se­be­biy­le mi­adı­nı Gaz­ze sal­dı­rı­sın­dan çok ön­ce dol­dur­du. Tür­ki­ye-İs­ra­il iliş­ki­le­ri ise geç­miş­te ol­du­ğu gi­bi ya­kın ge­le­cek­te de çal­kan­tı­la­ra rağ­men sü­re­cek­tir. İliş­ki­ler­de es­ki­ye na­za­ran en bü­yük fark ise Tür­ki­ye’nin böl­ge­de­ki nü­fu­zu­nun her ge­çen gün art­tı­ğı ger­çe­ği­dir.
 

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Ufuk Ulutaş