Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2008) > Dosya > Yunanistan ile casus belliden Turkuaz evrimine
Dosya
Yunanistan ile casus belliden Turkuaz evrimine
Cüneyt Yenigün
ULUS­LA­RA­RA­SI are­na­da Ku­zey Ko­re-Gü­ney Ko­re, Hin­dis­tan-Pa­kis­tan gi­bi zıd­dıy­la anı­lan ak­tör­ler­den bi­ri de Türk-Yu­nan iki­li­si­dir. “Düş­man kom­şu” kon­sep­ti­nin “di­ğer ak­tör­ler”in işi­ne gel­di­ği­ni bil­dik­le­ri hal­de Tür­ki­ye ve Yu­na­nis­tan ya­kın za­ma­na dek bir­bi­riy­le sür­tüş­mek­ten vaz­geç­me­di­ler. 450 yıl Os­man­lı ida­re­sin­de ba­rış ve to­le­ran­sın ör­ne­ği­ni oluş­tu­ran iki halk, kül­tü­rel, folk­lo­rik, mi­ma­ri ve ro­man­tik açı­dan çok ben­zeş­me­le­ri­ne rağ­men mil­li­yet­çi­lik akı­mı­nın et­ki­siy­le Yu­na­nis­tan Os­man­lı’ya kar­şı ayak­la­na­rak, Tür­ki­ye de yi­ne Yu­nan­lı­la­rı Ege’ye dö­ke­rek ye­ni dev­let­le­ri­ni kur­du­lar.
Son 200 yıl­da Yu­na­nis­tan’ın Türk top­rak­la­rı­na doğ­ru beş saf­ha­da ge­niş­le­me­si­nin de et­ki­siy­le Türk ta­ra­fın­da düş­man­lık duy­gu­la­rı tır­man­dı. Ya­kın ta­ri­he dek her iki ül­ke­de­ki as­ke­rî cun­ta­la­rın, sa­vaş se­nar­yo­la­rı üze­ri­ne po­li­ti­ka­lar üret­me­le­rin­den ötü­rü de bu düş­man­lık bir tür­lü yu­mu­şa­ma­dı ve iki ül­ke iliş­ki­le­ri “kar­şı­lık­lı gü­ven­siz­lik” üze­ri­ne ku­rul­du. Son kırk yıl­da iki ak­tör ara­sın­da iyi­ce ço­ğa­lan so­run­lar dört ana baş­lık al­tın­da ele alı­na­bi­lir: Kıb­rıs so­ru­nu, Ege so­run­la­rı, Ba­tı Trak­ya azın­lık so­run­la­rı ve Bal­kan re­ka­be­ti.
Bu so­run­la­rın son beş yıl­da gel­di­ği nok­ta­yı ön­ce­siy­le kar­şı­laş­tır­ma­dan ev­vel, ge­nel iki ka­ta­li­zö­re de­ğin­mek­te fay­da var: Bi­rin­ci­si, dış po­li­ti­ka­da­ki bi­le­şik kap­lar ku­ra­lı ge­re­ği mez­kur so­run­lar bir­bir­le­rin­den ay­rı dü­şü­nül­me­me­li­dir. Ör­ne­ğin Kıb­rıs’ta bir so­run ol­du­ğun­da, Ba­tı Trak­ya Türk­le­ri üze­rin­de­ki bas­kı art­mış ve­ya Ege so­run­la­rın­da bir tır­man­ma gö­rül­müş­tür. İkin­ci­si, tüm bu so­run­lar saf bir dış po­li­ti­ka çık­tı­sı de­ğil­dir, Türk ve Yu­nan halk­la­rı bir­bir­le­ri hak­kın­da çok has­sas­tır. Bu yüz­den sık sık her iki dev­le­tin hü­kü­met­le­ri bir di­ğe­ri­ni iç po­li­ti­ka mal­ze­me­si ola­rak kul­lan­mış­tır.
 
Türk-Yu­nan So­run­la­rı
Kıb­rıs so­ru­nu: 1959-60 Lon­dra ve Zü­rih ant­laş­ma­la­rı ile ku­ru­lan Kıb­rıs’ta et­nik te­miz­lik gi­ri­şim­le­ri, 1974’te­ki Kıb­rıs Ba­rış Ha­re­ka­tı ile so­nuç­la­nın­ca, Yu­na­nis­tan NA­TO’nun as­ke­rî ka­na­dın­dan çe­kil­di. Fa­kat bu avan­taj­lı du­rum, Türk de­mok­ra­si­si­nin in­kı­ta­a uğ­ra­dı­ğı 1980-83 dö­ne­min­de ya­pı­lan iki af­fe­dil­mez ha­tay­la hem kay­bol­du hem de ge­ri dö­nül­mez bir çık­maz so­ka­ğın baş­lan­gı­cı­nı oluş­tur­du. Bun­lar­dan bi­rin­ci­si Ro­gers Pla­nı ge­re­ğin­ce Tür­ki­ye’nin Yu­na­nis­tan’ın NA­TO’ya dön­me­si­ni ka­bul et­me­si, ikin­ci­si de 1983’te hiç­bir ku­lis ya­pıl­ma­dan “bir ge­ce an­sı­zın” KKTC’nin ilan edil­me­si ol­du. 2004 An­nan Pla­nı’na dek, Tür­ki­ye söz­de “iş­gal­ci” sı­fa­tıy­la suç­lan­dı. 2004 AB ge­niş­le­me­sin­de Yu­na­nis­tan, Al­man­ya’nın des­tek­le­di­ği aday ül­ke­le­re kar­şı­lık Gü­ney Kıb­rıs Rum Ke­si­mi (GKRK) şar­tı­nı ile­ri sü­re­rek Kıb­rıs so­ru­nu­na AB’yi dâ­hil et­ti. Tür­ki­ye AB’ye, bu­nun hem ulus­la­ra­ra­sı hu­ku­ka ay­kı­rı ol­du­ğu­nu hem de AB’nin iç iş­le­yi­şin­den do­la­yı kü­çü­cük bir dev­le­tin kuk­la­sı ha­li­ne ge­le­ce­ği­ni an­lat­ma­ya ça­lış­tıy­sa da, Al­man­ya’nın Bir­lik için­de mo­tor ol­ma he­ve­sin­den do­la­yı bu üye­li­ğe en­gel ola­ma­dı. Bu­na rağ­men Tür­ki­ye, he­men ye­ni şart­la­ra gö­re ha­zır­lan­dı ve gü­ney­de An­nan Pla­nı’nın red­de­di­le­ce­ği­ni de ana­liz ede­rek, pla­nın ku­zey­de ka­bu­lü için yo­ğun ça­ba har­ca­dı. So­nuç Tür­ki­ye’nin tah­min et­ti­ği gi­bi çık­tı; KKTC %65 ile ka­bul eder­ken, GKRK %76 ile pla­nı red­det­ti.
Bu so­nuç, 30 yıl­dır Tür­ki­ye’yi iş­gal­ci­lik ve çö­zü­mü ki­lit­le­yen ta­raf ol­mak­la suç­la­yan Av­ru­pa’yı sus­tur­du; Yu­na­nis­tan ile Rum ke­si­mi­nin çö­zü­mü is­te­me­yen ta­raf ol­du­ğu­nu ve 30 yıl­dır blöf yap­tı­ğı­nı bel­ge­le­di; AB ile ça­lış­ma­yı is­te­yen ta­ra­fın Tür­ki­ye ol­du­ğu­nu or­ta­ya çı­kar­dı; Tür­ki­ye ve KKTC’nin eli­ni çok güç­len­dir­di. Bu sa­ye­de 25 yıl­dır ilk de­fa bir çı­kış yo­lu bu­lun­du ve Tür­ki­ye öy­le doğ­ru bir pi­yon oy­na­dı ki, dört se­ne­dir ne AB’den ne de Yu­na­nis­tan’dan her­han­gi bir kar­şı ham­le ge­le­bil­di. Bu­na kar­şı­lık Tür­ki­ye üst üs­te ye­ni ham­le­ler yap­tı; KKTC’nin 53 üye­li İs­lam Kon­fe­ran­sı Ör­gü­tü’nde ta­be­la aç­ma­sı ve Rus­ya, İn­gil­te­re, Su­ri­ye gi­bi bir­çok ül­ke­nin KKTC’ye ya­tı­rım ve di­rekt uçuş gi­ri­şi­min­de bu­lun­ma­la­rı bü­yük kı­rıl­ma nok­ta­la­rı ol­du. Son 30 yıl­da Kıb­rıs po­li­ti­ka­la­rın­da Tür­ki­ye’nin yü­zü­ne ka­pa­nan ka­pı­la­rın beş yıl gi­bi kı­sa bir sü­re zar­fın­da bi­rer bi­rer açıl­dı­ğı­nı/açı­la­ca­ğı­nı bu­gün tüm ta­raf­lar ka­bul edi­yor.
Ege so­run­la­rı: 1974 er­te­sin­de baş­la­yan Ege so­run­la­rı, git­tik­çe bü­yü­yen, çe­şit­le­nen, hat­ta dört de­fa ta­raf­la­rı sa­va­şın eşi­ği­ne ge­ti­ren ve Tür­ki­ye’nin sa­vaş se­be­bi (ca­sus bel­li) ül­ti­ma­to­mu­nu ver­me­si­ne ne­den olan bir so­run­lar yu­ma­ğı­na dö­nüş­tü. Tür­ki­ye’ye gö­re Ege so­run­la­rı kı­ta sa­han­lı­ğı, ka­ra­su­la­rı, mün­ha­sır eko­no­mik böl­ge, ba­lık­çı­lık böl­ge­si, FIR hat­tı, ulu­sal ha­va sa­ha­sı, gri böl­ge­ler ve ada­la­rın si­lah­lan­dı­rıl­ma­sı­nı içe­rir­ken, Yu­na­nis­tan sa­de­ce kı­ta sa­han­lı­ğı so­ru­nu­nu ka­bul edi­yor. 30 yıl bo­yun­ca Yu­na­nis­tan Ege so­run­la­rı­nın Ulus­la­ra­ra­sı Ada­let Di­va­nı (UAD)’nda, Tür­ki­ye ise iki­li gö­rüş­me­ler­le çö­zül­me­si ge­rek­ti­ği­ni ile­ri sür­dü. 1999 Hel­sin­ki Zir­ve­si’nde Ece­vit hü­kü­me­ti res­men AB aday­lık sta­tü­sü­nü alır­ken, kar­şı­lı­ğın­da Yu­na­nis­tan’ın 30 yıl­lık te­zi­ni ka­bul ede­rek, Türk-Yu­nan sı­nır so­run­la­rı­nı Ara­lık 2004’e dek iki­li gö­rüş­me­ler­le çö­ze­me­di­ği tak­dir­de UAD’a git­me ko­nu­sun­da uz­laş­tı.
Bu mi­ra­sı ce­bin­de bu­lan AKP hü­kü­me­ti, ka­ra­su­la­rın­da olu­şan 6-12 mil kon­sep­ti­ne 8-9 mil ara­yış­la­rı­nı al­ter­na­tif ola­rak ge­tir­di, akil adam­lar gö­rüş­me­ler yap­tı, so­ru­nu kı­ta sa­han­lı­ğı ile be­ra­ber çöz­me­ye ça­lış­tı; ama çö­züm bu­la­ma­yın­ca Yu­na­nis­tan’a 2005’e gel­me­den UAD’a git­me­yi ken­di­si tek­lif et­ti. Tür­ki­ye’den hem böy­le bir tek­lif bek­le­me­yen hem de ken­di hü­küm­ran­lık ala­nı­na gi­ren bir ko­nu­yu UAD’a gö­tür­mek is­te­me­yen Yu­na­nis­tan tam an­la­mıy­la pa­ra­li­ze ol­du. Ger­çek­ten de ola­yın üze­rin­den dört yıl geç­me­si­ne rağ­men, Yu­na­nis­tan hâ­lâ UAD’a gi­de­mi­yor. Ya­ni son beş yıl­da iz­le­nen po­li­ti­ka­lar­la Türk dip­lo­ma­si­si, Yu­na­nis­tan’ın 30 yıl­lık blö­fü­nü gör­dü ve bu­gün Yu­na­nis­tan, bu so­ru­nu an­cak Tür­ki­ye ile gö­rü­şe­rek çöz­mek zo­run­da ol­du­ğu­nu ka­bul et­miş du­rum­da. Ya­ni 1999’da­ki Türk te­zi olan iki­li gö­rüş­me­ler, AB’ye rağ­men, şim­di Yu­na­nis­tan’ın da ka­bu­lüy­le de­vam edi­yor. Ka­ra­su­la­rı ve kı­ta sa­han­lı­ğı Ege so­run­la­rı­nın özün­de yer al­dı­ğın­dan ve bun­lar da ta­raf­lar­ca mü­za­ke­re edil­di­ğin­den, di­ğer alt baş­lık­lar üze­rin­de do­ğal bir yu­mu­şa­ma ve Tür­ki­ye le­hi­ne bü­yük bir kı­rıl­ma ya­şa­nı­yor.
Ba­tı Trak­ya azın­lık so­run­la­rı: Son 30 yıl­dır de­vam eden Ba­tı Trak­ya so­run­la­rı; Türk kim­li­ği­nin red­di, ba­zı sek­tör­le­rin Türk­le­re kı­sıt­lan­ma­sı, va­tan­daş­lık­tan çı­ka­rıl­ma, ya­sak böl­ge, müf­tü­lük, va­kıf mal­la­rı, si­ya­si hak­la­rın kı­sıt­lan­ma­sı, eği­tim ve sı­nır böl­ge­si so­run­la­rı gi­bi bir­çok alt baş­lık ba­rın­dı­rı­yor­du. 1998’e dek uy­gu­la­nan Yu­na­nis­tan Ana­ya­sa­sı’nın 19. mad­de­sin­de­ki “fark­lı et­ni­si­te­le­rin va­tan­daş­lı­ğı­nı ip­tal et­me hak­kı”, ge­ri­ye doğ­ru te­la­fi hak­kı­nı da en­gel­le­miş­ti. Yi­ne Yu­na­nis­tan, Lo­zan Ant­laş­ma­sı’na gö­re “Yu­na­nis­tan’da Türk de­ğil, Müs­lü­man azın­lı­ğın ol­du­ğu­nu” id­di­a edi­yor­du. Esa­sın­da Ba­tı Trak­ya so­run­la­rı bu­ra­da ya­şa­yan 150.000 ci­va­rın­da­ki Türk’ten çe­ki­nil­me­sin­den do­la­yı de­ğil, Tür­ki­ye’den muh­te­mel bir sal­dı­rı du­ru­mun­da böl­ge­de­ki Türk­le­rin bu sal­dı­rı­ya des­tek ve­re­ce­ği kor­ku­sun­dan kay­nak­la­nı­yor­du. Yi­ne Tür­ki­ye’ye şan­taj yap­mak ama­cıy­la Yu­na­nis­tan böl­ge hal­kı­na bas­kı ya­pı­yor, ya­ni on yıl­lar­dır Ba­tı Trak­ya Türk­le­ri kö­tü gi­den Türk-Yu­nan iliş­ki­le­ri­nin kur­ba­nı olu­yor­du.
Son beş yıl­da bu böl­ge­ye iliş­kin Türk dış po­li­ti­ka­sı bü­yük oran­da po­zi­tif so­nuç­lar ver­di. Her şey­den ev­vel “Tür­ki­ye’nin so­run­la­rı çöz­me” is­te­ği­ne Yu­na­nis­tan inan­dı­rıl­dı ve bu­nun do­ğal so­nu­cu ola­rak Ba­tı Trak­ya üze­rin­de­ki bas­kı da yu­mu­şa­ma­ya baş­la­dı. Son yıl­lar­da böl­ge­de göz­le gö­rü­lür de­re­ce­de eko­no­mik so­run­lar azal­dı, Türk va­kıf­la­rı AİHM’de açı­lan da­va­la­rı ka­zan­dı, eği­tim­de so­run­lar ne­re­dey­se bit­ti. Bu­na rağ­men Ba­tı Trak­ya’da hâ­lâ ya­pı­la­cak­lar var; fa­kat bu so­run­la­rın çı­kış nok­ta­sı olan iki dev­let ara­sın­da­ki gü­ven bu­na­lı­mı bü­yük öl­çü­de aşıl­mış du­rum­da.
Bal­kan re­ka­be­ti: Son 15 yıl­dır de­vam eden Bal­kan re­ka­be­tin­deilk on yıl­da Tür­ki­ye’nin Yu­na­nis­tan ka­dar ba­şa­rı­lı ol­du­ğu söy­le­ne­mez. Bos­na Sa­va­şı’nı ve soy­kı­rı­mı ön­le­me­de ba­şa­rı­sız ol­ma­sı, Ko­so­va Sa­va­şı’nda üçün­cül rol­de kal­ma­sı ve özel­lik­le ulus­la­ra­ra­sı po­li­ti­ka ile eko­no­mi ara­sın­da eş­gü­düm ku­ra­ma­ma­sı, bu­na kar­şı­lık sos­yal yar­dım, hi­be, as­ke­rî eği­tim, ders ki­ta­bı ve reh­ber öğ­ret­men gi­bi ufak çap­lı hiz­met­ler­le sı­nır­lı kal­ma­sı Tür­ki­ye’yi Bal­kan ya­rı­şın­da çok ge­ri­de bı­rak­tı. Oy­sa ay­nı dö­nem­de Yu­na­nis­tan, Ma­ke­don­ya isim sa­va­şın­da dün­ya­yı ina­dıy­la di­ze ge­tir­di, Ar­na­vut­luk’ta cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim­le­ri­ne mü­da­hil ol­du, Bul­ga­ris­tan ile eko­no­mi­si­ni ge­liş­tir­di, AB için­de Bal­kan­lar’ın söz­cü­sü ro­lü­ne so­yun­du, Ma­ke­don­ya ve Ar­na­vut­luk gi­bi kom­şu­la­rı­nın eko­no­mi­le­ri­ni özel­leş­tir­me­ler­le bü­yük oran­da ele ge­çir­di.
Son beş yıl­da ise Tür­ki­ye’nin Bal­kan­lar po­li­ti­ka­la­rı ve böl­ge­de­ki gü­cü göz­le gö­rü­nür bi­çim­de art­tı. Bal­kan ül­ke­le­rin­de­ki Türk par­ti ve STK’la­rıy­la ya­kın iliş­ki­ler içi­ne gi­ril­di; hi­be, yar­dım ve as­ke­rî eği­tim yo­luy­la Ko­so­va, Ma­ke­don­ya, Ro­man­ya ve Bos­na-Her­sek ile sı­kı eko­no­mik bağ­lar ku­rul­du; ya­tı­rım­la­ra gi­dil­di, KO­Bİ’le­rin yo­lu açıl­dı, bir­çok ye­ni iha­le alın­dı. Tür­ki­ye Ka­ra­dağ ve Ko­so­va’yı ilk ta­nı­yan ül­ke­ler­den bi­ri ol­du, Bal­kan İş­bir­li­ği Plat­for­mu’nda et­kin rol al­dı; böl­ge­de bir­çok ko­lej ve iki üni­ver­si­te­nin ya­nı sı­ra Ko­so­va’da Türk­çe ya­yın ya­pan bir te­le­viz­yon ka­na­lı ku­rul­du ve kar­şı­lık­lı tu­rizm ge­liş­ti­ril­di. Son beş yıl­da­ki bu bü­yük atak kar­şı­sın­da Yu­na­nis­tan, Tür­ki­ye’nin Bal­kan­lar’da­ki ön­cül­lü­ğü­nü zım­nen de ol­sa ka­bul et­mek du­ru­mun­da kal­dı.
 
“Kom­şu­lar­la Sı­fır Prob­lem”in Türk-Yu­nan İliş­ki­le­ri­ne Yan­sı­ma­sı
Son beş yıl­da­ki Türk-Yu­nan iliş­ki­le­ri­ne ge­nel ola­rak ba­kıl­dı­ğın­da po­zi­tif ma­na­da kök­lü ev­rim­ler ger­çek­leş­ti­ği gö­rü­lü­yor. Bi­rin­ci­si Türk dış po­li­ti­ka­sın­da 50 yıl­dır de­vam eden “bek­le-gör” po­li­ti­ka­sı bı­ra­kıl­dı ve et­kin ak­tör ro­lü­ne ge­çil­di. Ye­ni şe­kil­len­mek­te olan dün­ya sis­te­min­de sta­tik ak­tör­le­rin olay­la­rın ge­ri­sin­de ve dı­şın­da kal­mak­ta ol­du­ğu­nu fark eden Tür­ki­ye, son beş yıl­da mez­kur dört so­run­da di­na­mo ro­lü oy­na­dı ki bu, her iki dev­le­tin de işi­ne ya­ra­dı.
İkin­ci­si kar­şı­lık­lı gü­ven­siz­lik düz­le­mi kı­rıl­dı; ta­ri­hî, kül­tü­rel ve coğ­ra­fi ya­kın­lık için­de bu­lu­nan iki halk ara­sın­da dost­luk pro­je­le­ri ve et­kin­lik­ler ger­çek­leş­ti­ril­di; dev­let­le­ra­ra­sı iliş­ki­ler hız­lan­dı­rıl­dı ve gö­rüş­me ma­sa­sı­na ön şart­sız otu­ra­bil­me ye­ti­si ge­liş­ti­ril­di. On yıl­lar­dır “Türk’ün Türk’ten baş­ka dos­tu yok­tur” gi­bi dış po­li­ti­ka be­ce­rik­siz­li­ği­nin tim­sa­li ol­muş sav­lar “kom­şu­lar­la sı­fır prob­lem” te­zi ile çö­zü­lür­ken, bel­ki de bu en çok Yu­na­nis­tan ile iliş­ki­le­re yan­sı­dı.
Üçün­cü­sü, iki ül­ke ara­sın­da­ki po­li­ti­ka yap­ma ini­si­ya­ti­fi, her iki ül­ke­de de as­ker­le­rin ma­ni­pü­las­yo­nun­dan si­ya­set­çi­le­rin eli­ne geç­ti. Ya­kın za­ma­na dek iki dev­let ara­sın­da­ki so­run­lar, ulu­sal gü­ven­lik ve hü­küm­ran­lık gi­bi bi­rin­cil dış po­li­ti­ka ko­nu­la­rı ol­du­ğun­dan, as­ker­le­rin po­li­ti­ka­la­ra ka­rış­ma­sı do­ğal kar­şı­la­nı­yor­du. Fa­kat son yıl­lar­da­ki yu­mu­şa­ma, hem so­ru­nun ve as­ker­le­rin ikin­cil­leş­me­si­ne hem de hü­kü­met­le­rin da­ha ge­niş bir ma­nev­ra ala­nı­na ka­vuş­ma­sı­na se­bep ol­du.
So­nuç ola­rak son beş yıl­da Türk dip­lo­ma­si­si, tüm iliş­ki­le­rin­de ol­du­ğu gi­bi Yu­na­nis­tan ile iliş­ki­le­rin­de de ar­tık ya­vaş, han­tal ve bek­le-gör po­li­ti­ka­la­rın­dan çok uzak­ta; ye­ni olu­şum­lar kar­şı­sın­da hız­lı ve al­ter­na­tif­li ka­rar­lar ala­bi­len, et­ki­le­nen ol­ma ye­ri­ne et­ki­le­yen, ak­tör ol­ma id­di­ası­nı ta­şı­yan, du­ra­ğan­lık ye­ri­ne ak­si­yo­nel ve di­na­mik, do­lay­lı ak­tör ol­ma ye­ri­ne di­rekt ak­tör ola­bi­len bir ha­le gel­di. Bu ni­te­lik­ler ve gü­dü­len kom­şu­lar­la sı­fır prob­lem po­li­ti­ka­sı, Türk-Yu­nan iliş­ki­le­ri­ne de po­zi­tif yön­de yan­sı­dı.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Cüneyt Yenigün