Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2008) > Dosya > Haberler reyting kapsamından çıkartılmalı
Dosya
Haberler reyting kapsamından çıkartılmalı
Sefer Turan
ER­BİL’DE bir cu­mar­te­si gü­nüy­dü… Cu­mar­te­si ol­du­ğu için res­mî da­ire­ler ka­pa­lıy­dı. Bu, biz ga­ze­te­ci­ler için, ara­dı­ğı­mız yet­ki­li­le­re ulaş­mak­ta zor­la­na­cak ol­ma­mız an­la­mı­na ge­li­yor­du. Ni­te­kim bir­kaç ki­şi­yi ara­dım ve al­dı­ğım ya­nıt şu ol­du: “Bu­gün cu­mar­te­si… Ta­til!” Oy­sa biz Tür­ki­ye’nin sı­nır öte­si ope­ras­yo­nu­nun sı­nı­rın öte ta­ra­fı­na yan­sı­ma­sı­nı ta­kip için böl­ge­dey­dik. Gün­ler­dir böl­ge­sel yö­ne­ti­min ope­ras­yon­la­ra yö­ne­lik açık­la­ma­la­rı­nı ta­kip edi­yor­duk. Baş­ka da ta­kip edi­le­cek sı­cak bir ha­ber yok­tu. Ta­til olun­ca ha­ber bul­mak­ta zor­lan­dık doğ­ru­su. Oy­sa ak­şa­ma can­lı ya­yın var­dı ve bir şey­ler an­lat­mak ge­re­ki­yor­du. İn­ter­ne­te bir göz at­tım ve gü­nü kur­ta­ra­cak bir ha­ber bul­dum: İran Kan­dil’i bom­ba­la­mış­tı. Ha­ber yok­lu­ğun­da bu ol­duk­ça iyi bir ha­ber­di doğ­ru­su. Yi­ne de ba­zı­la­rı bu ha­be­ri, öy­le­si­ne bir he­ye­can ka­ta­rak bü­yük bir şey­miş gi­bi an­la­tın­ca “Aca­ba ben ha­be­re hak et­ti­ği de­ğe­ri ve­re­me­dim mi?” di­ye içim­den ge­çir­me­di de­ği­lim.
Tür­ki­ye’nin sı­nır öte­si ope­ras­yo­nu sı­ra­sın­da Er­bil’de olup bi­ten­le­ri ta­kip eden ga­ze­te­ci­le­rin bü­yük kıs­mı New City ad­lı vil­la ev­ler­den olu­şan bir otel­de ka­lı­yor­du. Bu­ra­sı son de­re­ce sa­kin bir yer­di. Üs­te­lik vil­la­lar ara­sın­da ye­şil bah­çe­le­r var­dı. Ki­mi ora­lar­da ge­zi­ni­yor, ki­mi ça­yı­nı yu­dum­lu­yor­du. Üs­te­lik can­lı ya­yın araç­la­rı da ora­da ol­du­ğu için ya­yı­na ora­dan çı­kı­yor­duk. Böy­le bir sü­kû­net or­ta­mın­da be­ni şa­şır­tan ise, sa­vaş mu­ha­bi­ri sı­fa­tı ile ya­pı­lan he­ye­can­lı an­la­tım­lar­dı.
Çün­kü “sa­vaş mu­ha­bi­ri” ol­ma­nın ne de­mek ol­du­ğunu iyi bi­li­rim. Ger­çek­ten sa­vaş or­ta­mın­da iş ya­par­sı­nız; her za­man bom­ba­la­rın, mer­mi­le­rin he­de­fin­de ol­ma ris­ki­niz var­dır. Oy­sa Er­bil’de ne bir sa­vaş var­dı ne de Türk sa­vaş uçak­la­rı­nın Kan­dil da­ğı­na yö­ne­lik ope­ras­yo­nu­nun Er­bil’de nor­mal ha­ya­tı de­ğiş­ti­re­cek ka­dar et­ki­si! Her şey nor­mal­di. İn­san­lar nor­mal ha­yat­la­rı­na de­vam edi­yor­du. Hat­ta Er­bil ka­le­si­nin ya­nı ba­şın­da­ki es­na­fa tüm olup bi­ten­ler­le il­gi­li gö­rüş­le­ri­ni sor­du­ğum­da, ço­ğu­nun “Ne olu­yor ki?” so­rusuyla ba­na ce­vap ver­dik­le­ri­ni ha­tır­lı­yo­rum.
Ama ol­sun… Ma­dem­ki sa­vaş mu­ha­bi­riy­dik. Ak­şa­ma ka­dar ha­yat nor­mal git­se de, ak­şam ek­ra­nın kar­şı­sı­na geç­ti­ği­mizde ha­be­re he­ye­can kat­ma­lıy­dık ki rey­tin­ge kat­kı­mız ol­sun. An­cak işi bi­raz(!) abar­tan­lar ol­du­ğu­nu son­ra­dan öğ­ren­dim. Me­se­la Er­bil’in he­men dı­şın­da­ki me­si­re ala­nı ola­rak bi­li­nen “Kan­dil böl­ge­si”ne gi­di­le­rek ora­da­ki lev­ha­nın önün­de anons çe­kip, san­ki PKK’nın Kan­dil da­ğın­da­ki kamp­la­rı­na git­miş­çe­si­ne ha­ber ya­pıl­dı­ğı­nı öğ­ren­di­ğim­de şok ol­muş­tum. Er­bil’in en bü­yük has­ta­ne­si­nin önün­de giz­li çe­kim ya­pa­rak ger­çek­leş­ti­ri­len (Hal­bu­ki çı­kar ka­me­ra­nı, yap çe­ki­mi­ni, kim ne di­ye­cek!) he­ye­can­lı bir has­ta­ne ha­be­ri­ne ka­tı­la ka­tı­la gül­müş­tük ör­ne­ğin.
Köy­ler­de ya­kı­lan anız­la­rın du­man­la­rı­nı çe­ke­rek “Türk sa­vaş uçak­la­rı­nın bom­ba­la­dı­ğı yer­ler­den du­man­lar yük­se­li­yor” ve bir köy­lü­nün tar­la­sın­da ça­lı­şır­ken çe­ki­len gö­rün­tü­sü­nün “Peş­mer­ge­ler Türk as­ke­ri­ne kar­şı ma­yın dö­şü­yor” şek­lin­de ha­ber ya­pıl­dı­ğı­nı duy­du­ğum­da “Ar­ka­daş­lar bu ka­da­rı da faz­la ama!” de­di­ği­mi ha­tır­lı­yo­rum.
 
Med­ya­tik Ku­zey Irak Ope­ras­yo­nu
Bu­ra­da tar­tı­şıl­ma­sı ge­re­ken şey, med­ya ah­la­kın­dan ön­ce ki­şi­sel ah­lak. İki­si­ni el­bet­te bir­bi­rin­den ayırt et­mek zor. An­cak as­lı ol­ma­yan ha­ber­le­ri yap­mak bir ta­ra­fa, doğ­ru da ol­sa ya­pı­lan ha­ber­le­rin top­lum­sal ve si­ya­sal ne gi­bi so­nuç­lar do­ğu­ra­ca­ğı­nı he­sap­la­mak da ge­re­ki­yor. Eğer ha­ber doğ­ru ise söy­le­ne­cek söz yok. Ama ol­ma­yan bir şe­yi ha­ber­leş­tir­me­yi iç­sel­leş­tir­me­yi mes­le­kî açı­dan teh­li­ke­li bir gi­di­şat ola­rak gö­rü­yo­rum.
Za­ho’da lo­kan­ta­da ye­mek yer­ken et­ra­fı­mı sa­ran in­san­lar, “Ger­gin­lik var di­yor­su­nuz. So­kak­ta ger­gin­lik var mı, ha­ni ne­re­de?” di­ye sor­duk­la­rın­da ve­re­cek bir ce­vap bu­la­ma­mış­tım ör­ne­ğin. Bir mes­lek­ta­şım o böl­ge­de­ki bir Türk iş ada­mı­nın ken­di­si­ne ya­kın­ma­sı­nı ak­tar­mış­tı: “Si­zin yü­zü­nüz­den ka­rım­dan bo­şan­ma nok­ta­sı­na gel­dim. Ak­şam ha­ber­le­ri iz­li­yor ve he­men be­ni arı­yor: ‘Sa­vaş var ora­da, ça­buk İs­tan­bul’a dön’ di­yor. ‘Ka­rı­cı­ğım bu­ra­da sa­vaş fa­lan yok her şey nor­mal’ di­yo­rum, ba­na inan­mı­yor. ‘Doğ­ru ko­nuş­mu­yor­sun. Ak­şam ha­ber­ler­de iz­le­dim, ora­lar­da du­rum çok ka­rı­şık. Sa­na kö­tü bir şey olur, he­men dön!’ di­yor ba­na. Her gün tar­tı­şı­yo­ruz ve si­zin bu ya­yın­la­rı­nız yü­zün­den bo­şa­na­cak nok­ta­ya gel­dik.”
Ku­zey Irak ope­ras­yo­nu as­lın­da baş­tan so­na med­ya­nın et­ki­li ol­du­ğu, ger­gin­li­ğin med­ya üze­rin­den yü­rü­tül­dü­ğü bir ope­ras­yon ol­du. Sı­nı­rın bu ta­ra­fın­da gö­rev ya­pan ga­ze­te­ci­le­rin “Şır­nak şe­hir mer­ke­zin­den” can­lı ya­yın ya­par­ken “sı­nı­ra sı­fır nok­ta­sın­da­yız” şek­lin­de­ki söz­le­ri, ba­sın­da alay ko­nu­su ol­du. Hat­ta böl­ge hal­kı da med­ya men­sup­la­rı­na is­yan et­ti.
Ay­rı­ca ta­raf­lar bir­bir­le­ri­ne med­ya üze­rin­den ses­le­nin­ce de an­laş­ma ze­mi­ni, bir­bi­ri­ni doğ­ru al­gı­la­ma im­ka­nı or­ta­dan kalk­tı. Tür­ki­ye’nin, “ope­ras­yo­nun PKK’nın ko­nuş­lan­dı­ğı dağ­lık böl­ge ile sı­nır­lı ol­du­ğu” yö­nün­de­ki ıs­rar­lı açık­la­ma­la­rı, sür­man­şet­ler­de “He­def Bar­za­ni” şek­lin­de atı­lan baş­lık­la­rın göl­ge­sin­de ka­lın­ca kar­şı ta­raf da Türk or­du­su­nun ama­cı­nı “Er­bil’e ka­dar git­mek” ola­rak al­gı­la­dı. Do­la­yı­sıy­la bir ara Tür­ki­ye’ye yö­ne­lik tep­ki­ler­de “Eğer Türk or­du­su bu­ra­la­ra ge­lir­se on­la­ra kar­şı sa­va­şı­rız” di­yor­lar­dı. An­cak ne za­man ki Türk or­du­su­nun PKK’dan baş­ka he­de­fi ol­ma­dı­ğı bi­raz da­ha yük­sek ses­le dil­len­di­ril­di, o za­man kar­şı ta­raf­tan da “PKK za­ten bi­zim için de so­run­du” ses­le­ri çık­ma­ya baş­la­dı.
An­cak her şe­ye rağ­men Tür­ki­ye ve Ku­zey Irak ara­sın­da­ki med­ya­tik ger­gin­li­ğin en üst dü­ze­ye çık­tı­ğı­ gün­ler­de da­hi ne Er­bil’de ne de Sü­ley­ma­ni­ye’de (Irak’ın ku­ze­yin­de Kürt­le­rin ya­şa­dı­ğı iki önem­li mer­kez) Tür­ki­ye’ye kar­şı bir tep­ki söz ko­nu­suy­du. Ko­nuş­tu­ğum her­kes Tür­ki­ye’ye kar­şı olum­lu bir tu­tum içe­ri­sin­dey­di. Top­lu­mun fark­lı ke­sim­le­rin­den (si­ya­set­çi, halk ve iş ada­mı) in­san­la­ra şu so­ru­yu yö­nelt­tim: “Si­zi çev­re­le­yen İran, Su­ri­ye ve Tür­ki­ye gi­bi ül­ke­ler­den bi­ri ile sı­nır­la­rı­nı­zın kal­dı­rıl­ma­sı tek­lif edil­se han­gi sı­nı­rın kal­dı­rıl­ma­sı­nı is­ter­si­niz?” Hiç dü­şün­me­den her­ke­sin ver­di­ği or­tak ya­nıt, “Tür­ki­ye” ol­du. Hat­ta KDP’den üst dü­zey bir yet­ki­li­nin şu söz­le­ri­ni ha­tır­lı­yo­rum: “Bi­zim böl­ge­de bir ağa­be­ye ih­ti­ya­cı­mız var. Bu ağa­bey de Tür­ki­ye ol­ma­lı­dır. Eğer Tür­ki­ye ağa­bey­lik yap­maz­sa el­bet­te baş­ka bir ağa­bey bu­lu­nur.” An­la­ya­ca­ğı­nız med­ya­nın ger­gin­li­ği çok faz­la kar­şı­lık bu­la­ma­dı ora­lar­da.
 
Er­bil De­ne­yi­min­den Yo­la Çı­ka­rak…
Sö­zü­nü et­ti­ği­miz med­ya­tik ko­mik­lik­le­rin önü­ne geç­mek için, ön­ce­lik­li ola­rak Or­ta­do­ğu’ya gön­de­ri­le­cek mu­ha­bir­le­rin, az da ol­sa böl­ge­yi bi­len­ler­den se­çil­me­si ge­re­ki­yor. Baş­ka alan­lar­da ga­ze­te­ci­lik ya­pan bir ar­ka­da­şı, hiç­bir ön ha­zır­lık yap­ma­dan dün­ya­nın en kar­ma­şık böl­ge­si­ne gön­de­rir­se­niz ne ka­dar sağ­lık­lı ha­ber ala­bi­lir­si­niz ki? En acil ola­rak ya­pıl­ma­sı ge­re­ken şey ise, te­le­viz­yon­la­rın ha­ber bül­ten­le­ri­ni rey­ting kap­sa­mın­dan çı­kar­mak. Tür­ki­ye’nin se­la­me­ti açı­sın­dan bu­nun çok önem­li ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Mu­ha­bir­le­rin bun­ca yır­tın­ma­sı­nın ar­ka­sın­da­ki te­mel ne­den­ler­den bi­ri, ha­be­re he­ye­can kat­ma­dı­ğı, abart­ma­dı­ğı za­man ha­ber mer­ke­zin­den “fır­ça ye­me” kor­ku­su. (Ve bir sü­re son­ra bu bir alış­kan­lık ha­li­ne ge­li­yor. On­dan son­ra ha­ber mer­ke­zin­den de bi­ri­le­ri­nin ara­ma­sı ge­rek­mi­yor. Asıl fe­la­ket de o za­man baş­lı­yor.) Çün­kü ha­ber mer­ke­zi so­rum­lu­la­rı da er­te­si gün ge­le­cek rey­ting ra­por­la­rın­da­ki sı­ra­la­ma­yı me­rak­la bek­li­yor.
Bun­dan do­la­yı te­le­viz­yon ha­ber­ci­li­ği­ne ka­li­te gel­me­si için ha­ber bül­ten­le­ri­nin rey­ting he­sap­la­ma­sı­nın dı­şın­da tu­tul­ma­sı ka­çı­nıl­maz bir du­rum­dur. O za­man her­kes ha­be­ri­ni ya­par ve de­ğer­len­dir­me­yi iz­le­yi­ci­ye bı­ra­kır. Böy­le bir ka­ra­rı da RTÜK’ten ve­ya baş­ka ku­rum­lar­dan bek­le­me­mek ge­re­kir. Te­le­viz­yon­cu­la­rın ken­di­le­ri­nin böy­le bir ka­rar al­ma­sı da­ha doğ­ru­dur.

Paylaş Tavsiye Et