Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2008) > Söyleşiyorum > Haşim HAŞİMİ: “Kürt meselesinde inisiyatif Türkiye’de kalmalı”
Söyleşiyorum
Haşim HAŞİMİ: “Kürt meselesinde inisiyatif Türkiye’de kalmalı”
Söyleşi: Hilal TURAN
Türkiye’nin Osmanlı’dan sonra halledemediği bir milletleşme sorunu var. Milli normalleşmesinin içerisinde seküler-kimlik inşası sorunu var. Kimlik-siyaseti çıkmazı içerisinde Kürt sorunu var. Kürt sorunu içerisinde ise PKK meselesi var. PKK sorunu içerisinde bir terör sorunu var. Irak işgalinden bu yana bütün bu sorunlar bir Kürdistan meselesine işaret etmeye başladı. Şimdi “Kürt sorunundan Kürdistan sorununa” giden girdapta Irak’a yönelik bir operasyonu konuşuyoruz. Türkiye ya mezkur sorunun dinamiklerini ayrı ayrı idrak etmeyi deneyecek ya da Kürdistan sorunuyla ulusal, bölgesel ve küresel anlamda yüzleşmek zorunda kalacak. İki ihtimalin de boyutlarını Haşim Haşimi ile konuştuk. Haşimi terörün tırmandığı, Kürt sorununun yoğun olarak yaşandığı Cizre’de belediye başkanlığı yaptı. Dönemin acılarının en yakın şahitlerinden birisi. Daha sonra iki dönem Diyarbakır milletvekilliği de yaptı. Vekilliği sırasında Meclis Göç Komisyonu başkanlığı, Dışişleri ve İnsan Hakları Komisyonu, Cezaevlerinde İşkence Araştırma Komisyonu üyeliği görevlerinde de bulunan Haşimi, birinci elden bu yakıcı sorunu inceleme fırsatı bulan bir isim.
 
22 Tem­muz se­çim­le­rin­den son­ra Kürt me­se­le­si na­sıl bir nok­ta­ya gel­di siz­ce? Kürt me­se­le­si­nin ve bil­has­sa si­ya­si par­ti­ler ba­zın­da ba­kar­sak DTP’nin 22 Tem­muz ön­ce­si ve son­ra­sı ko­nu­mu ara­sın­da ne gi­bi fark­lar var?
As­lın­da ba­ğım­sız se­çim­le­re gi­ren bir si­ya­si par­ti için Mec­lis’te grup ku­ra­bi­le­cek sa­yı­ya ulaş­ma­sı, ba­şa­rı ola­rak ka­bul edil­me­li. Ama geç­miş dö­nem­ler­de al­mış ol­du­ğu oya bak­tı­ğı­mız za­man, son se­çim­ler­de DTP’nin çok cid­di bir oy kay­bı­na uğ­ra­dı­ğı­nı, ba­şa­rı­sız ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Bu ba­şa­rı­sız­lı­ğın ne­den­le­ri ile il­gi­li bir­çok şey söy­len­di; ama ben­ce en doğ­ru tes­pi­ti bu kul­var­dan hu­kuk­çu Fı­rat Ay­dın Ka­ya yap­tı. Ka­ya, DTP’nin se­çim sü­re­cin­de sa­de­ce iki ta­ra­fa ya­ni ya dev­le­te ya da PKK’ya hi­tap eden bir po­li­ti­ka or­ta­ya koy­du­ğu­nu söy­lü­yor. Bu­ra­da ta­bii halk yok­tu; DTP de­rin güç­le­re oy­na­dı. İkin­ci ne­den­se, se­çim dö­ne­min­de ge­nel ta­ba­nın­dan çok, sa­de­ce ke­mik­leş­miş ken­di kit­lesi­ne (çiz­gi­ye) hi­tap et­me­siy­di. Ya­ni bir yer­de Kürt’ün Kürt’e pro­pa­gan­da­sı di­ye­bi­li­riz. Üçün­cü ne­den de ye­rel yö­ne­tim­le­rin iyi per­for­mans gös­ter­me­me­le­riy­di. Dör­dün­cü­sü ve ben­ce en önem­li­si sol man­ta­li­tey­le po­li­ti­ka yap­ma­la­rı­dır ki yıl­lar­dır za­ten sol­la iş­bir­li­ği içe­ri­sin­de­dir­ler, se­çim­ler­de it­ti­fak ku­rar­lar. Bu da ay­rı bir tar­tış­ma ko­nu­su; çün­kü se­çim­ler­de gör­dü­ğü­müz bir ger­çek de so­lun bu par­ti­ye bir şey ver­me­di­ği, tam ter­si­ne DTP’nin so­la çok şey ver­di­ği­dir. Fa­kat ba­na gö­re en bü­yük han­di­kap ge­le­nek­sel Kürt hal­kı­nın de­ğer­le­riy­le ça­tı­şan bir po­li­ti­ka or­ta­ya koy­ma­la­rı­dır. Bu du­rum net ola­rak halk ta­ra­fın­dan çok iyi bir şe­kil­de al­gı­la­nın­ca cid­di bir ba­şa­rı­sız­lık or­ta­ya çık­tı di­ye­bi­li­riz. Da­ha da önem­li­si Ab­dul­lah Öca­lan ver­di­ği de­meç­ler­de sü­rek­li iki düş­man­dan bah­se­di­yor. Bun­lar ise Ku­zey Irak’ta­ki olu­şum­lar ve AK Par­ti. Bu biz­le­re bir­çok şe­yi an­la­tı­yor.
 
Pe­ki, DTP’nin gös­ter­di­ği aday­lar et­ki­li ola­ma­dı mı?
Ha­yır. Çün­kü bel­ki de san­dık ba­şı­na ilk de­fa gi­den ya­hut bu son se­çi­me ka­dar oy kul­lan­ma­yan in­san­lar Mec­lis’e gir­di. Bu­nu, ben genç­le­rin Mec­lis’e gir­me­si­ne kar­şı­yım an­la­mın­da söy­le­mi­yo­rum el­bet. Ama böy­le can ya­kı­cı bir ha­di­se­de, en azın­dan si­ya­si tec­rü­be­si olan hik­met sa­hi­bi in­san­lar Mec­lis’e alın­ma­lıy­dı. Ya­ni tek­nik bir­çok da ha­ta ya­pıl­dı.
 
AK Par­ti’nin böl­ge­de ade­ta bir oy pat­la­ma­sı ya­pa­rak bi­rin­ci par­ti ol­ma­sı­nın an­la­mı siz­ce ne­dir? DTP bu­nu na­sıl oku­du?
Çok an­lam­lı el­bet­te, bu­nu be­lirt­mek la­zım. Mu­ha­le­fet par­ti­le­ri­nin se­çim pro­pa­gan­da­la­rı­nı ade­ta Kürt­le­re düş­man­lık ve ha­ka­ret po­li­ti­ka­sı üze­ri­ne in­şa et­me­si, se­çim ön­ce­sin­de AK Par­ti’yi güç­ten dü­şür­me an­la­mın­da bir­çok top­lum mü­hen­dis­li­ği pro­je­si­nin açık bir şe­kil­de uy­gu­lan­ma­sı -27 Ni­san Bil­di­ri­si, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin hu­ku­ki ol­ma­yan 367 ka­ra­rı, ba­zı ku­rum ve ke­sim­le­rin AK Par­ti’ye hak et­me­di­ği öl­çü­de ağır eleş­ti­ri­ler yö­nelt­me­si- AK Par­ti’ye cid­di bir oy ge­tir­di. Bu mu­ame­le­yi halk ken­di­ne ya­pıl­mış ola­rak gör­dü, bu şe­kil­de al­gı­la­dı ve bü­tün bun­la­ra kar­şı ol­du­ğu­nu ken­di oyuy­la or­ta­ya koy­du. Do­la­yı­sıy­la böy­le bir so­nuç or­ta­ya çık­tı. Çün­kü ha­len bir kı­sım med­ya­da şid­de­te da­ya­lı olay­la­ra ba­ka­rak Kürt­le­rin bö­lü­cü ol­du­ğu­nu, böl­mek is­te­di­ği­ni çok ra­hat bir şe­kil­de ya­za­bi­li­yor­lar. Hal­bu­ki Su­ri­ye’de, Irak’ta, Tür­ki­ye’de­ki sı­nır boy­la­rın­da ya­şa­yan in­san­lar, Kürt­ler, Arap­lar da dâ­hil ol­mak üze­re Tür­ki­ye’yi, Su­ri­ye’yi, Irak’ı ko­nu­şur­ken “hat­tın üs­tü”, “hat­tın al­tı” di­ye ni­te­len­di­ri­yor­lar. Ya­ni or­tak bir kül­tür, coğ­raf­ya, ge­le­nek, inanç de­ğer­le­ri var. Bu­nu göz­den ka­çır­ma­ma­lı­yız.
 
Ya­ni ül­ke is­mi kul­lan­mı­yor­lar; hat­tın üs­tü, al­tı, öbür ta­ra­fı gi­bi ifa­de­ler kul­la­nı­yor­lar.
Son bir­kaç yıl ha­riç bı­ra­kı­nız geç­miş nes­li, or­ta ne­sil da­hi “ser­hat-bin­hat” ta­bi­ri­ni kul­la­nı­yor ve Tür­ki­ye’den say­gıy­la, si­ta­yiş­le bah­se­di­yor. Bu as­lın­da cid­di bir şans Tür­ki­ye için. Ma­dem AK Par­ti’yi ko­nu­şu­yo­ruz şu ör­ne­ği ve­re­yim: AK Par­ti’nin Di­yar­ba­kır’da, Ma­lat­ya’da, Bit­lis’te, Mar­din’de, Ağ­rı’da al­dı­ğı se­çim so­nuç­la­rı­na bir ba­kın; Yoz­gat’ta, Kon­ya’da al­dı­ğı oy­dan da­ha faz­la. Bu hiç­bir fi­kir ver­mi­yor mu? Ha­len na­sıl bu den­li ha­ma­set ve iki tu­tum ara­sın­da çe­kiş­me­ye da­ya­lı bir si­ya­set yü­rü­tü­lüp; yi­ne bu yön­de ya­yın­lar ya­pı­lı­yor doğ­ru­su an­la­mak müm­kün de­ğil.
 
Pe­ki DTP, AK Par­ti’nin se­çim ba­şa­rı­sı­nı na­sıl yo­rum­la­dı si­ze gö­re?
İyi oku­ya­ma­dı. En azın­dan se­çim so­nuç­la­rıy­la il­gi­li ana­li­zi­ni ya­par­ken AK Par­ti’nin böl­ge­de sa­da­ka kül­tü­rü uy­gu­la­dı­ğı­nı fa­lan söy­le­di; ya­ni ken­di po­li­ti­ka­sı­nın ba­şa­rı­sız­lı­ğı­nın far­kı­na var­ma­dı, var­mak is­te­mi­yor bel­ki. Yok­sul ke­si­mi sa­hip­len­me­me bir­çok ris­ki bün­ye­sin­de ba­rın­dı­rı­yor as­lın­da. Yıl­lar­dır hü­kü­met­le­rin PKK ile mü­ca­de­le söy­lem­le­ri­ne ta­nık olu­yo­ruz; ama hiç­bir hü­kü­met bu­gü­ne ka­dar yok­sul ke­si­min ve Kürt genç­le­rin du­ru­muy­la il­gi­li cid­di her­han­gi bir adım at­ma­dı. On­lar­ca eko­no­mik pa­ket açıl­dı; bu pa­ket­ler fi­yas­ko ol­ma­nın da öte­sin­de, gü­ve­nin kı­rıl­ma­sı­na se­bep ol­du. AK Par­ti ter­si­ni ger­çek­leş­tir­di. Eği­tim, sağ­lık, kır­sal ke­si­me su ve elek­tri­ğin gö­tü­rül­me­si gi­bi pek çok ko­nu­da olum­lu per­for­mans gös­ter­di. Hal­kın tep­ki­si­ni çe­ken AK Par­ti’yi güç­ten dü­şür­me adı­na ya­pı­lan top­lum mü­hen­dis­li­ği pro­je­le­ri, bu bah­set­ti­ği­miz ic­ra­at­lar­la bir­le­şin­ce böy­le bir tab­lo or­ta­ya çık­tı. Bu sür­priz de­ğil. Bu­nun de­ğe­ri­ni bil­mek la­zım. Se­çim so­nuç­la­rı­na iliş­kin şu tes­pi­ti de ya­pa­yım; Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­den gü­nü­mü­ze de­ğin bel­ki de ilk de­fa Do­ğu-Gü­ney­do­ğu hal­kı, böl­ge­nin ye­rel di­na­mik­le­rin­den zi­ya­de des­tek­le­ri­ni An­ka­ra’ya, AK Par­ti’nin mer­ke­zi­ne ver­di. Bu en önem­li un­sur.
 
AK Par­ti Ge­nel Mer­ke­zi’nden kas­tı­nız ne, bi­raz açar mı­sı­nız?
Cum­hur­baş­kan­lı­ğı sü­re­cin­de ya­şa­nan bas­kı­la­ra kar­şı AK Par­ti’nin li­der­li­ği­ne, Ge­nel Mer­kez’e des­tek ver­di­ler.
 
O za­man DTP’de­ki kri­zin ben­ze­ri as­lın­da AK Par­ti’de de mi var?
Bu Kürt me­se­le­siy­le il­gi­li. Kürt me­se­le­si as­lın­da AK Par­ti için cid­di bir şans; bu­nu da be­lirt­mek­te fay­da var. Çün­kü öy­le gö­rü­nü­yor ki ye­rel di­na­mik­ler hem böl­ge­miz­de hem Or­ta­do­ğu bağ­la­mın­da kü­çüm­se­ni­yor. Kürt me­se­le­si üze­rin­de ba­zı ye­rel di­na­mik­le­rin, si­ya­si ki­şi­le­rin fonk­si­yo­nu bi­lin­mi­yor. Bu böy­le bir risk el­bet­te ge­ti­ri­yor. Ama bu­nun dı­şın­da ve­ri­len des­tek, AK Par­ti’ye cid­di bir avans, kre­di ya da bir şans. Bu­nun ris­ki­nin de far­kın­da­yım el­bet. Çün­kü bü­tün par­ti­ler­de ol­du­ğu gi­bi, AK Par­ti’nin de Kürt me­se­le­siy­le il­gi­li bil­gi­le­ri sı­nır­lı, bu me­se­le­ye faz­la va­kıf de­ğil­ler.
 
Bu se­çim so­nuç­la­rıy­la bir­lik­te şid­det, PKK ey­lem­le­ri ve ope­ras­yon­lar ile bir­lik­te tır­man­ma­ya baş­la­dı. Son gel­di­ği­miz nok­ta­da ta­ri­hi ade­ta ge­ri­ye doğ­ru gi­der bir hal­de bul­duk, san­ki 90’la­rın baş­la­rın­da gi­bi­yiz. En azın­dan es­ti­ri­len ha­va bu yön­de. Se­çim so­nu­cuy­la bir­lik­te te­rör ey­lem­le­ri ni­çin bu ka­dar art­tı? PKK’nın ama­cı ney­di? Bu hem DTP’yi hem de AK Par­ti’yi kö­şe­ye mi sı­kış­tı­rı­yor, yok­sa ye­ni im­kan­lar mı açı­yor? Ya­ni bu ye­ni stra­te­ji­nin se­çim so­nuç­la­rıy­la ör­tü­şen ve ör­tüş­me­yen yanları ne­ler?
Bu so­ru­nun na­sıl ge­li­şip bü­yü­dü­ğü­nü, sü­reç içe­ri­sin­de ne­ler ya­şan­dı­ğı­nı an­la­mak için bi­raz geç­mi­şe git­mek is­ti­yo­rum. Çün­kü de­ği­şim­ler, açı­lım­lar söz ko­nu­su. Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­den gü­nü­mü­ze ka­dar böl­ge ül­ke­le­ri Kürt me­se­le­si ko­nu­sun­da hep müş­te­rek ha­re­ket et­ti­ler. Ya­ni Kürt­le­rin ya in­ka­rı, yok­lu­ğu ve­ya Kürt me­se­le­si­ne iliş­kin muh­te­mel ha­di­se­le­ri, ge­liş­me­le­ri, ha­re­ket­li­li­ği en­gel­le­me ko­nu­sun­da bir­lik­te ha­re­ket et­ti­ler; böy­le bir stra­te­ji iz­len­di ve uy­gu­lan­dı. Tür­ki­ye’de bah­set­ti­ğim gi­bi me­se­le ön­ce­le­ri yok sa­yıl­dı, in­kar edil­di; böl­ge ge­ne­lin­de de böl­ge ül­ke­le­riy­le iliş­ki­le­rin den­ge­si­ne bı­ra­kıl­dı. Çok şey­ler de­ğiş­me­si­ne rağ­men son Beş­şar Esad’ın zi­ya­re­tin­de bi­le biz bu­nu gör­dük. Yi­ne so­ru­nu ya as­ker­le­re ya da baş­ka güç­le­re ha­va­le et­tik. Böl­ge­de hep dış di­na­mik­ler üze­rin­den ha­di­se­ye yak­laş­tık ve so­run ha­liy­le bü­yü­dü. An­cak özel­lik­le son beş-al­tı yıl­dır AB sü­re­cin­de hız­lı ge­liş­me­ler, de­ği­şim­ler ya­şan­dı.
 
Pe­ki, siz AB’yi bi­raz ön­ce say­dı­ğı­nız o dış güç­ler içe­ri­sin­de sa­yı­yor mu­su­nuz?
AB ve ABD, Kürt me­se­le­sin­de ana di­na­mik ol­ma­ma­lı; bu çok yan­lış bir şey. Ama ön­ce de­min­ki hu­su­su bağ­la­mak is­ti­yo­rum. Bi­rin­ci­si, AB sü­re­ci ve hü­kü­me­tin açı­lım­la­rı; ikin­ci­si de, Irak’ın ABD ta­ra­fın­dan iş­ga­li son­ra­sın­da or­ta­ya çı­kan du­rum. Özel­lik­le iş­gal son­ra­sı Kürt me­se­le­si çok da­ha faz­la ulus­la­ra­ra­sı bir so­run ha­li­ne gel­di. Bu iki te­mel baş­lık se­be­biy­le ye­ni ge­liş­me­le­rin, ye­ni bir dö­ne­min or­ta­ya çık­tı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. AB po­li­ti­ka­sı­na iliş­kin ola­rak, şah­sen hiç­bir za­man baş­ka coğ­raf­ya­la­rın, baş­ka ül­ke­le­rin, baş­ka si­ya­si di­na­mik­le­rin bu me­se­ley­le il­gi­li Kürt­le­rin hay­rı­na ola­bi­le­cek so­mut bir po­li­ti­ka­yı or­ta­ya çı­ka­ra­ca­ğı gö­rü­şün­de ol­ma­dım. Ta­mam, bir­çok şey bu sü­reç se­be­biy­le aşıl­dı, bir­çok ta­bu yı­kıl­dı; ama so­nuç­ta ke­sin çö­züm ge­tir­me­ye­cek. Hat­ta bel­ki bir­ta­kım teh­li­ke­ler de söz ko­nu­su ola­bi­lir. Ya­ni AB ya da baş­ka ül­ke­ler ta­ra­fın­dan so­ru­nun çö­zü­mü­ne gi­den yol­da adım­lar atıl­dı­ğı va­kit, en azın­dan bu ül­ke­nin yurt­ta­şı ola­rak “Kürt­le­rin bu so­ru­nu­nu AB çöz­dü” psi­ko­lo­ji­si, “Ba­tı’da da­yat­tı­lar” an­la­yı­şı hâ­kim ola­cak. Bu bi­le as­lın­da baş­lı ba­şı­na po­le­mik ko­nu­su ol­ma­ya aday bir hu­sus. İkin­ci­si za­ten böy­le bir kriz ya­şan­dı. Kürt me­se­le­siy­le il­gi­li hem Tür­ki­ye’de­ki iç so­run­la hem Irak’ta­ki Kürt­le­rin du­ru­muy­la il­gi­li olay­lar­da bir­ta­kım me­ka­niz­ma­lar oluş­tu.
 
AB’nin kim­lik si­ya­se­ti­nin Kürt so­ru­nu­na ya da böl­ge in­sa­nı­na çö­züm ge­tir­me­ye­ce­ği te­zi bir­çok ki­şi ta­ra­fın­dan di­le ge­ti­ri­li­yor. Siz “bun­lar dı­şar­dan çöz­dü­ler” yak­la­şı­mı yer­le­şe­cek di­yor­su­nuz. Ama DTP’li­ler­de biz bu ha­va­yı pek gör­mü­yo­ruz. On­lar ade­ta baş­ka baş­kent­ler üze­rin­den bu me­se­le­yi ko­nu­şu­yor­lar. Bu bir çö­züm ge­ti­rir mi?
DTP’nin bu ko­nuy­la il­gi­li ka­fa­sı ka­rı­şık, bu­nu gör­mek la­zım. Ay­rı­ca Av­ru­pa’da ya­şa­mış bir­çok Kürt ay­dın, Kürt­le­rin ya­şam tar­zın­dan ve ger­çe­ğin­den ha­ber­siz. Ço­ğu, ge­le­nek­sel Kürt hal­kı­nın mu­ha­fa­za­kâr, din­dar ol­du­ğu ger­çe­ği­nin far­kın­da de­ğil; en azın­dan bu­nu gör­mek is­te­mi­yor. Bu bir ke­re si­ya­set­siz­li­ği güç­len­di­ri­yor. Bu sü­re­ce bak­tı­ğı­mız va­kit DTP’de ne ya­pa­ca­ğı­nı bil­me­me tav­rı­nın çok hâ­kim ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Po­li­ti­ka­la­rı­nın ye­ter­siz ol­du­ğu, iyi bir per­for­mans gös­ter­me­dik­le­ri de açık. Fa­kat şu­nu da gör­me­li­yiz ki, hâ­lâ DTP bu kul­var­da si­ya­set ya­pan en güç­lü par­ti. Bu­ra­da tek is­tis­na mu­ha­fa­za­kâr ve din­dar -ki Kürt­le­rin ezi­ci ço­ğun­lu­ğu böy­le- ke­sim­ler. On­lar DTP’nin al­ter­na­ti­fi.
 
Pe­ki, bu­nu ne ka­dar sür­dü­re­bi­lir? Me­se­la Do­ğu-Gü­ney­do­ğu’da Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­si­ne çok cid­di bir des­tek var­dı. Ama DTP Mec­lis’te bu des­te­ği gös­ter­mi­yor.
İş­te ben de ka­fa­la­rın ka­rı­şık ol­du­ğu­nu izah et­me­ye ça­lı­şı­yo­rum. Bun­la­rı bir eleş­ti­ri ola­rak yö­nel­te­bi­lir­si­niz; ama bun­la­rı or­ta­ya ko­yar­ken DTP’nin meş­ru bir par­ti ol­ma­dı­ğı yak­la­şı­mı doğ­ru de­ğil; bu yan­lış bir an­la­yış. Özel­lik­le son ge­liş­me­ler se­be­biy­le Mec­lis’ten, de­ği­şik ke­sim­ler­den ve­ya med­ya­dan DTP’yi dış­la­yan çok güç­lü çağ­rı­lar var. Bun­lar sı­kın­tı ya­ra­tı­yor. Bu­ra­da bir ko­nu­yu be­lirt­mek­te fay­da var. Ben Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı’nın he­men se­çim son­ra­sın­da Do­ğu-Gü­ney­do­ğu’da­ki be­le­di­ye baş­kan­la­rıy­la gö­rüş­me­si­ni son de­re­ce önem­se­dim. Yi­ne bu son ya­kı­cı ha­di­se­ler­de Köşk’e da­vet edip DTP ile gö­rüş­me yap­tı. Bu­nun de­vam et­me­si la­zım. İfa­de et­ti­ğim gi­bi DTP’yi eleş­tir­mek baş­ka bir şey; DTP’yi dış­la­mak, yok say­mak baş­ka bir şey. Böy­le bir po­li­ti­ka DTP’nin içi­ne ka­pan­ma­sı­na se­be­bi­yet ve­re­cek­tir. Onun için ben bu tür yak­la­şım­la­rı çok sa­kat ve yan­lış bu­lu­yo­rum.
 
İs­ter­se­niz sü­re­ci bi­raz hız­lı ge­çe­lim ve şid­det olay­la­rı­na ye­ni­den ge­le­lim. Ni­çin PKK ey­lem­le­re baş­la­dı? Bu­nun se­çim­ler­le ala­ka­sı var mı?
Geç­miş­te -Re­fah/Fa­zi­let dö­ne­mi ha­riç- he­men he­men di­ğer bü­tün par­ti­ler böl­ge­de ade­ta ta­be­la par­ti­si ha­li­ne gel­miş­ti. AK Par­ti bu sü­reç­te al­mış ol­du­ğu oy­la böl­ge ge­ne­lin­de Re­fah’a da Fa­zi­let’e de fark at­tı. Fa­kat bu son ge­nel se­çim­ler­de tab­lo cid­di ma­na­da de­ğiş­ti. AK Par­ti böl­ge ge­ne­lin­de DTP’den da­ha faz­la des­tek al­dı halk­tan. DTP’yi açık­ça kat­la­dı, bi­rin­ci par­ti ol­du.
 
Bu PKK’yı ra­hat­sız mı et­ti? Ey­lem­le­rin baş­la­ma­sı­nın ne­de­ni bu mu?
Kürt me­se­le­sin­de cid­di bir ini­si­ya­tif şan­sı geç­ti AK Par­ti’ye. So­ru­nun çö­zü­mü­ne gi­den yo­lu di­ri tut­ma an­la­mın­da bir güç ve ini­si­ya­tif sağ­la­dı bu du­rum. En azın­dan halk bu şe­kil­de al­gı­la­dı. Geç­miş­te Baş­ba­kan Er­do­ğan’ın Di­yar­ba­kır’da yap­mış ol­du­ğu açık­la­ma­lar var. Dö­ne­min ko­şul­la­rın­da bu açık­la­ma­lar ya­pıl­dı­ğı için dev­le­tin bir­çok ku­rum­la­rın­da, ke­sim­le­rin­de mu­ha­le­fet­ten, ulu­sal­cı­lar­dan ve med­ya­dan cid­di eleş­ti­ri­ler yö­nel­til­di. As­lın­da bu cid­di bir risk­ti; ama Baş­ba­kan bu ris­ke gir­di. Da­ha ön­ce­ki ge­nel baş­kan­la­rın, baş­ba­kan­la­rın yap­tı­ğı açık­la­ma­lar­dan çok da­ha öte­de, çok da­ha ge­niş bir pers­pek­tif­le Kürt me­se­le­si­nin var­lı­ğı­nı ka­bul et­ti. Ya­pı­lan ic­ra­at­lar da halk­ta bu al­gı­yı ha­liy­le pe­kiş­tir­di. Do­la­yı­sıy­la Kürt me­se­le­sin­de ini­si­ya­tif baş­ka coğ­raf­ya­lar­dan, ku­rum­lar­dan, yer­ler­den zi­ya­de AK Par­ti hü­kü­me­ti­ne geç­ti. Son ge­liş­me­le­ri bu çer­çe­ve­de dü­şün­mek­te fay­da var di­ye dü­şü­nü­yo­rum. AK Par­ti sü­re­cin içe­ri­sin­de sü­rük­le­ne­cek mi? Yok­sa or­ta­ya bir ira­de ko­ya­cak mı? Bu­nu za­man içe­ri­sin­de gö­re­ce­ğiz.
 
Ama bir ateş­kes var­dı; bu ateş­ke­si de bi­raz ir­de­le­ye­lim is­ter­se­niz. Ma­yıs ayın­da bu ateş­kes bir şe­kil­de bo­zul­du. Böl­ge bu­nu bi­raz da komp­lo ola­rak gör­dü her­hal­de. Se­çim ön­ce­si bir komp­lo ya­şa­nı­yor di­ye dü­şün­dü.
Böl­ge hal­kı bir da­ha es­ki gün­le­re ge­ri dön­mek, es­ki acı­la­rı tek­rar ya­şa­mak is­te­mi­yor. Çün­kü ger­çek­ten sü­reç içe­ri­sin­de he­pi­miz çok cid­di be­del­ler öde­dik, yo­rul­duk, bık­tık. Böl­ge hal­kı es­ki or­ta­ma dön­mek is­te­me­di­ği­ni gös­ter­di. Uzun sü­ren bir ateş­kes dö­ne­mi ya­şan­dı. Ger­çi si­lah­lar su­sar­ken, ateş­kes sü­rer­ken, ça­tış­ma ya­şan­maz­ken her­kes sus­muş­tu. O dö­nem­ler­de si­ya­si ze­min çok uy­gun­du, AB sü­re­ci de­vam edi­yor­du, ça­tış­ma ya­şan­mı­yor­du, Kürt me­se­le­si da­ha ak­lı­se­lim ile tar­tı­şı­la­bi­li­yor­du; ama bu fır­sat ka­çı­rıl­dı. An­cak ye­ni ku­ru­lan bir hü­kü­met de var­dı. AK Par­ti’nin iş­ba­şı­na gel­me­sin­den 6-7 ay son­ra KON­GRA-GEL’in, hü­kü­me­tin Kürt ko­nu­sun­da adım at­ma­dı­ğı ge­rek­çe­siy­le ateş­ke­si boz­du­ğu­nu ba­sın­dan öğ­ren­dik. Ar­dın­dan Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim sü­re­ci ya­şa­nır­ken 18 Ma­yıs’ta ateş­ke­sin bo­zu­la­bi­le­ce­ği açık­la­ma­sı ya­pıl­dı. Son ola­rak, AK Par­ti’nin se­çim­ler­de al­mış ol­du­ğu oy po­tan­si­ye­li son­ra­sın­da bu ge­liş­me­ler ya­şan­dı. Kürt me­se­le­si üze­rin­den AK Par­ti’nin za­yıf­la­tıl­mak is­ten­di­ği­ne da­ir dü­şün­ce­mi ba­sın­da açık­la­mış­tım za­ten. Keş­ke ya­nıl­say­dık. Mev­cut ge­liş­me­le­ri bu şe­kil­de de­ğer­len­dir­mek faz­la komp­lo­cu ol­ma­sa ge­rek di­ye dü­şü­nü­yo­rum.
 
Ama bu se­çim son­ra­sın­da ya­şa­nan ey­lem­ler AK Par­ti me­se­le­si­ni de aşan bir bo­yut­ta de­ğil mi?
Ben Kürt me­se­le­sin­de ini­si­ya­tif AK Par­ti’ye geç­ti, ge­çi­yor, ge­çe­bi­lir der­ken bun­la­rı kas­te­di­yor­dum za­ten. İni­si­ya­ti­fin Tür­ki­ye’de ol­ma­sı­nın pek çok ki­şi ve yö­ne­ti­min işi­ne gel­me­ye­ce­ği­ni bil­me­miz la­zım. En can alı­cı nok­ta şu­dur: Kürt me­se­le­sin­de ini­si­ya­tif Tür­ki­ye’de kal­ma­lı­dır. Tür­ki­ye bu so­ru­nu çöz­mek için ni­ye­ti­ni açık­ça or­ta­ya koy­ma­lı­dır. Baş­ka ül­ke­le­rin bu me­se­le üze­rin­de tah­kim edi­ci bir rol üst­len­me­si­nin önü­ne an­cak bu şe­kil­de ge­çe­bi­lir. Dış güç­le­rin, ya­ni ABD, AB, İran, Irak ve Su­ri­ye’nin Kürt­le­re yö­ne­lik adım­la­rı­nı bo­şa çı­kar­ma­nın yo­lu Tür­ki­ye’nin me­se­le­de ini­si­ya­tif al­ma­sın­dan geç­mek­te­dir.
 
O za­man tez­ke­re ko­nu­su­na ge­le­lim. Tür­ki­ye bu tez­ke­re­yi çı­kar­ma­lı mıy­dı? Ni­çin çı­kar­dı? Mec­bur mu kal­dı? Çı­kar­dık­tan son­ra bu tez­ke­re Tür­ki­ye’nin elin­de na­sıl du­ra­cak?
Hü­kü­met tez­ke­re­yi çı­kar­mak zo­run­da bı­ra­kıl­dı. Bu çok açık ve ke­sin. Çün­kü baş­ka ça­re­si kal­ma­mış­tı. Med­ya ya­yın­la­rı, iç ka­muo­yu bas­kı­sı, şe­hit­le­rin sü­rek­li art­ma­sı… Fa­kat bu­ra­da üze­rin­de du­rul­ma­sı ge­re­ken hu­sus şu­dur: Ni­ye tez­ke­re me­se­le­si hep Ku­zey Irak üze­rin­den ta­rif edi­li­yor? Bu önem­li. Hep Kürt hü­kü­me­ti üze­rin­den tez­ke­re ko­nu­şu­lu­yor, tar­tı­şı­lı­yor. San­ki bü­tün kö­tü­lük­le­rin ana kay­na­ğı Ku­zey Irak’mış gi­bi gös­te­ri­li­yor.
 
Ama bu ye­ni bir şey bi­li­yor­su­nuz. İliş­ki­le­ri­miz bun­dan on yıl ön­ce­si­ne ka­dar ol­duk­ça iyi ve yo­ğun­du. Ne ol­du da biz bu­gün bu nok­ta­ya gel­dik? O ta­raf­ta ya da bu ta­raf­ta ne­ler de­ğiş­ti?
Her şey­den ön­ce Tür­ki­ye’de­ki Kürt so­ru­nu­nun Tür­ki­ye’nin bir iç me­se­le­si ol­du­ğu­nun far­kı­na var­ma­lı­yız. Bu son de­re­ce önem­li. Tez­ke­re me­se­le­sin­de Bar­za­ni’den, Ta­la­ba­ni’den çok sert açık­la­ma­lar gel­di­ği de doğ­ru. Ama bi­raz geç­mi­şe bak­mak­ta fay­da var. San­ki biz o ta­ra­fı hiç eleş­tir­me­dik, hep olum­lu yak­laş­tık, iliş­ki kur­duk; ama bun­lar sert açık­la­ma­lar­la Tür­ki­ye’yi sı­kış­tı­rı­yor ima­jı da oluş­tu­rul­du med­ya­da. Oy­sa olay bu şe­kil­de de­ğil. Geç­miş­te on­la­ra yö­ne­lik ko­nu­şur­ken, tar­tı­şır­ken biz hep ka­bi­le de­dik, un­sur de­dik, aşi­ret de­dik, şal­var­lı de­dik; hep aşa­ğı­la­dık. Üs­te­lik bu sü­reç ya­şa­nır­ken Ku­zey Irak’tan ge­len on­lar­ca po­zi­tif iş­bir­li­ği, di­ya­log is­te­yen açık­la­ma­la­rı da gör­me­dik. Ko­şul­lar se­be­biy­le sert bir-iki açık­la­ma ya­pıl­dı­ğı va­kit de bü­tün me­se­le­nin mü­seb­bi­bi ola­rak o böl­ge­yi he­def seç­tik. Hat­ta Ta­la­ba­ni ve Bar­za­ni’nin böl­ge­miz­de git­me­dik­le­ri, zi­ya­ret et­me­dik­le­ri kom­şu kal­ma­dı; Tür­ki­ye ha­riç. Se­zer dö­ne­min­de ade­ta “Ta­la­ba­ni’nin Çan­ka­ya’yı kir­le­te­bi­le­ce­ği” an­la­mı­na ge­le­bi­le­cek bir­ta­kım imaj­lar da or­ta­ya koy­duk. Bun­la­rı da gör­mek du­ru­mun­da­yız. Ade­ta Irak iş­ga­li son­ra­sı Tür­ki­ye’nin Ku­zey Irak’la ve Irak’ın ge­ne­liy­le kar­deş­çe iliş­ki­ler ge­liş­tir­meme­si için bir­çok güç dev­re­ye gir­di. El­bet­te bü­tün bun­lar kar­şı­lık­lı bir kır­gın­lık, bir gü­ven­siz­lik ge­ti­re­cek­tir. Ben baş­ka bir şe­ye de­ğin­mek is­ti­yo­rum. İki gün­dür “Tür­ki­ye’nin en çok sa­tan ga­ze­te­si”nde­ki kö­şe ya­za­rı­nı…
 
Er­tuğ­rul Öz­kök mü?
Evet, Er­tuğ­rul Öz­kök’ü ib­ret­le oku­yo­ruz. Ben Öz­kök’ün giz­li ve ör­tü­lü Kürt düş­man­lı­ğın­dan ale­ni Kürt düş­man­lı­ğı­na ge­çiş sü­re­ci ola­rak de­ğer­len­di­ri­yo­rum bu son ya­zı­la­rı­nı.
 
Ay­nı Er­tuğ­rul Öz­kök za­ma­nın­da Tür­ki­ye Ame­ri­ka’yla be­ra­ber Irak’ı iş­gal et­me­di di­ye de ol­duk­ça il­ginç ya­zı­lar yaz­mış­tı. As­lın­da yal­nız­ca Öz­kök me­se­le­si de de­ğil bu. Tür­ki­ye’de­ki med­ya­nın bu açı­dan de­ğer­len­di­ril­me­si ge­re­kir. Ame­ri­ka’yla be­ra­ber Irak’ı iş­gal için ol­duk­ça yay­ga­ra­cı ya­yın­lar ya­pan med­ya bu­gün Ame­ri­ka’nın is­te­me­di­ği bir ope­ras­yo­na des­tek ve­ri­yor.
İfa­de et­me­ye ça­lış­tı­ğım gi­bi, med­ya böl­ge­ye iliş­kin ha­ber­le­ri abart­ma, çar­pıt­ma ve bir de­zen­for­mas­yon için­de sun­ma gay­re­tin­de. Şim­di Kürt­le­ri Ame­ri­kan iş­bir­lik­çi­si ilan et­mek Öz­kök için ko­lay bir şey. Kürt­le­ri Or­ta­do­ğu ca­na­va­rı ha­li­ne ge­tir­me an­la­yı­şı­nı da ken­di­si üret­ti za­ten.
 
Bu­ra­da bir iro­ni yok mu siz­ce? Er­tuğ­rul Öz­kök Tür­ki­ye’de­ki Kürt­le­ri Ame­ri­kan iş­bir­lik­çi­si ilan edi­yor.
Bu, iro­ni­nin de öte­sin­de bir şey. “Ame­ri­ka si­zi kur­ta­ra­maz” açık­la­ma­sı ya­pı­yor bu­gün­kü ya­zı­sın­da. Oy­sa tez­ke­re ön­ce­sin­de Öz­kök’ün bir-iki ar­ka­da­şıy­la Tür­ki­ye’de­ki Ame­ri­kan ön­cü kuv­vet­le­ri ol­du­ğu ko­nu­sun­da ka­muo­yu hem­fi­kir­di. Öz­kök ken­di gü­na­hı­nı Kürt­le­re ha­ka­ret ede­rek te­miz­le­ye­ce­ği­ni zan­ne­di­yor­sa, top­lum o ka­dar unut­kan de­ğil­dir di­ye tah­min edi­yo­rum ve ken­di­si­ni şid­det­le kı­nı­yo­rum. Bu tür an­la­yış­lar ve yar­gı­lar Tür­ki­ye’nin yal­nız­ca Ku­zey Irak po­li­ti­ka­sın­da de­ğil, Or­ta­do­ğu bağ­la­mın­da da ters te­pe­cek­tir. Bun­lar Tür­ki­ye’ye za­rar ve­rir. Eğer son dö­nem­ler­de Tür­ki­ye Ku­zey Irak’a yö­ne­lik kap­sa­yı­cı bir si­ya­set iz­le­ye­bil­sey­di, ki her­kes­le di­ya­log ku­ra­bil­me şan­sı çok güç­lü idi, bu­gün­kü du­rum böy­le ol­maz­dı. Ama Tür­ki­ye bü­tün si­ya­se­ti­ni mer­ke­zî hü­kü­met ve Türk­men­ler üze­rin­den şe­kil­len­dir­di. Irak’ın top­rak bü­tün­lü­ğü si­ya­se­ti an­la­şı­la­bi­lir bir şey ola­bi­lir. Ama bu­nu ya­par­ken mev­cut ya­pı­yı gör­mek du­ru­mun­da­yız. Es­ki Irak yok, es­ki ya­pı yok. Irak’ta­ki bu ye­ni ya­pı­da en güç­lü si­ya­si ta­raf­la­rın Şi­i­ler ve Kürt­ler ol­du­ğu­nu fark et­me­li­yiz. Ay­rı­ca Kürt­le­rin mer­ke­zî hü­kü­met üze­rin­de çok cid­di ve be­lir­le­yi­ci bir ro­lü ol­du­ğu­nu da bi­li­yo­ruz. Bü­tün bun­lar bi­lin­di­ği hal­de, biz böy­le gör­mek is­te­me­dik.
 
Di­ye­lim ki tez­ke­re son ya­şa­nan PKK sal­dı­rı­sın­dan son­ra fii­lî ola­rak ha­ya­ta geç­ti ve biz sı­nı­rı geç­tik. Bu ope­ras­yo­nun risk­le­ri ne­ler­dir? Kı­sa ve uzun va­de­de hem Tür­ki­ye için­de hem de dı­şın­da ola­bi­le­cek muh­te­mel ge­liş­me­le­ri na­sıl gö­rü­yor­su­nuz?
Bu so­ru­ya baş­ka so­ru­lar da ila­ve et­mek la­zım. Bü­yük bir sı­nır öte­si ope­ras­yon­la mü­da­ha­le­nin ma­li­ye­ti ne olur? Gü­ven­lik kay­gı­la­rı açı­sın­dan mü­da­ha­le ki­min işi­ne ya­rar? Ge­le­cek­te ki­min ek­me­ği­ne yağ sü­rer? Da­ha ev­vel çok acı ya­şa­dık, ya­şa­ma­ya da de­vam edi­yo­ruz. Bu bağ­lam­da “Kim dağ­da oğul­la­rı­nı, to­run­la­rı­nı kay­be­de­cek, şe­hit­ler ve­re­cek; acı­la­rı bü­yü­te­cek?” so­ru­su­nu sor­ma­mız la­zım. Ba­sın­da gör­dü­ğü­müz, oku­du­ğu­muz ka­da­rıy­la bü­tün her­kes söz bir­li­ği et­miş­çe­si­ne “bü­tün ma­li­yet­le­ri gö­ze al­dık” di­yor. Bu ka­bul edi­le­bi­lir bir şey de­ğil, ol­ma­ma­lı. Ne de­mek bü­tün ma­li­yet­le­ri gö­ze alı­yo­ruz? Za­ten çok bü­yük acı­lar­la sar­sıl­dık. Ben­ce bu nok­ta­da en acil olan şey, med­ya­nın ve si­ya­set­çi­le­rin sa­kin­leş­me­si­dir. Bu bi­ze doğ­ru bir tes­pit yap­ma im­ka­nı ve­re­cek­tir. Acı­la­rı­mız üze­rin­de ya­pa­ca­ğı­mız şey­ler, acı­la­rı­mı­zı an­cak bü­yü­tür. Bu an­lam­da “bü­tün ma­li­yet­le­ri gö­ze alı­yo­ruz” yak­la­şı­mı­nı son der­ce yan­lış bu­lu­yo­rum.
Muh­te­mel cid­di bir ope­ras­yon, kap­sam­lı bir mü­da­ha­le ger­çek­ten fii­lî bir kö­tü du­rum or­ta­ya çı­kar­ta­bi­lir, baş­ka mü­da­ha­le­ler, pro­vo­kas­yon­lar ola­bi­lir. Bu da böl­ge­yi çok cid­di ma­na­da sı­kın­tı­ya so­kar. PKK’nın ana kay­na­ğı­nın Kan­dil ol­du­ğu ko­nu­sun­da hemfi­ki­riz; ama bu doğ­ru de­ğil. Ana kay­nak coğ­raf­ya­mız­dır, Tür­ki­ye’nin içi­dir. Bir ke­re PKK’nın ol­du­ğu her ye­re sa­vaş açar­sak, sa­vaş eri­şi­le­me­ye­cek bir bü­yük­lü­ğe ula­şır. Ya­ni bu ül­ke­nin as­li so­ru­nu iç­te; fa­kat çö­zü­mü dı­şa­rı­da, Kan­dil’de, şu­ra­da bu­ra­da arı­yo­ruz. Ba­kı­nız İran da PJAK’la ça­tı­şı­yor. Fa­kat bu ko­nu­da İran’ın sa­kin dav­ran­dı­ğı­nı, ken­di­ne gü­ven­di­ği­ni pe­kâ­lâ bi­li­yo­ruz. Bu ça­tış­ma­lar sü­rer­ken İran na­sıl bir yön­tem uy­gu­lu­yor? PJAK’la ça­tı­şır­ken ni­ye Bar­za­ni’den, Ta­la­ba­ni’den İran’a yö­ne­lik sert açık­la­ma­lar ya­pıl­ma­dı? İran bil­di­ri­ler­le ve özel­lik­le o böl­ge­de ya­şa­yan Kürt hal­kı­nı ha­ber­dar ede­rek “PJAK baş­ka güç­le­rin kur­muş ol­du­ğu bir or­ga­ni­zas­yon­dur; ben ken­di­mi mü­da­fa­a et­mek du­ru­mun­da­yım, nef­si mü­da­fa­a ya­pı­yo­rum. Bu se­bep­le lüt­fen ça­tış­ma ala­nın­dan uzak­la­şın. Böy­le bir şe­ye se­be­bi­yet ver­di­ği­miz için de onur­lu Kürt hal­kın­dan özür di­li­yo­ruz” di­yor. Açık­la­ma bu, fark bu, ken­di­ne gü­ven bu. İran dev­le­ti böy­le bir ta­vır or­ta­ya ko­yu­yor. Bu aşa­ma­da Tür­ki­ye’ye ise kap­sam­lı bir mü­da­ha­le ko­nu­sun­da bü­tün dün­ya kar­şı çık­tı­ğı­nı ifa­de edi­yor. Ama en önem­li­si Irak’ın ken­di­si bu­na kar­şı çı­kı­yor. Irak’ta ya­şa­yan bü­tün ye­rel si­ya­si di­na­mik­ler (ITC ha­riç) bu­na kar­şı ol­du­ğu­nu ifa­de edi­yor.
 
Ye­ri gel­miş­ken Türk­men me­se­le­si­ne de de­ği­ne­lim is­ter­se­niz. Böy­le­si bir ope­ras­yon Türk­men­le­re ne ge­ti­rir, ne gö­tü­rür?
Yal­nız Türk­men­le­re de­ğil, ge­nel ola­rak böl­ge­ye bir is­tik­rar­sız­lık ge­ti­rir. Kap­sam­lı mü­da­ha­le söz ko­nu­su olur­sa bir­ta­kım ha­di­se­le­rin, ge­liş­me­le­rin, fii­lî du­rum­la­rın önü alı­na­maz­sa böl­ge­de­ki her­kes cid­di ma­na­da sı­kın­tı­ya gi­rer. Bir ke­re şu­nu gör­me­miz la­zım. Ça­tış­ma­cı si­ya­set so­nuç ge­tir­mi­yor. Ba­as re­ji­mi bu­nun âlâ­sı­nı yap­tı çok bü­yük si­lah­lar­la; ama so­nuç or­ta­da. Esa­sen Tür­ki­ye’de­ki Kürt me­se­le­siy­le Irak’ta­ki Kürt me­se­le­si ara­sın­da­ki far­kı da or­ta­ya koy­mak ge­re­kir. Tür­ki­ye Kürt me­se­le­si ko­nu­sun­da kom­şu­la­rın­dan da­ha avan­taj­lı ko­num­da. Irak’ta Kürt me­se­le­sin­de dö­nem dö­nem fe­de­ral, oto­nom, özerk yö­ne­tim ko­nu­la­rı gün­de­me ge­le­bi­li­yor. Tür­ki­ye’de ‘Kürt’ ke­li­me­si ta­buy­ken, ya­sak­ken bun­lar za­ten ko­nu­şu­la­bi­li­yor­du Irak’ta. Ni­te­kim bu ko­nu­da bir­ta­kım hak­lar da el­de et­miş­ler­di. Fa­kat Tür­ki­ye’de bir Sad­dam çık­ma­dı. Bu­nu vur­gu­la­mak ge­re­ki­yor.
Or­ta­do­ğu’ya, ya­ni Irak, Su­ri­ye, İran, Tür­ki­ye coğ­raf­ya­sı­na bak­tı­ğı­mız va­kit bi­zi bir­bi­ri­mi­ze bağ­la­yan o ka­dar çok de­ğer var ki. Bu de­ğer­ler söz ko­nu­suy­ken baş­ka coğ­raf­ya­lar­dan güç­le­rin ara­mı­za gir­me­si ger­çek­ten acı ve­ri­ci. Bu coğ­raf­ya­da ya­şa­yan her­kes her­kes­le ak­ra­ba. Ah­la­kı­mız, kül­tü­rü­müz, âdet­le­ri­miz vs. or­tak. Bü­tün bun­lar unu­tul­ma­ma­lı. Bu güç­ler ken­di ku­ral­la­rı­nı ve ku­rum­la­rı­nı yer­leş­tir­me­den git­mez; ama so­nuç­ta bir gün gi­de­cek­ler. Biz kom­şu­la­rı­mız­la, kar­deş­le­ri­miz­le baş ba­şa ka­la­ca­ğız. Bu di­ya­lo­ğu­mu­zu, iliş­ki­mi­zi uzun sü­re ze­de­le­ye­cek kı­rıl­gan bir nok­ta­ya ge­tir­mek­ten ka­çın­ma­lı­yız. Bu me­se­le­ler­de ak­lı­se­lim­le, kap­sa­yı­cı bir si­ya­set­le iliş­ki­le­ri­mi­zi ge­liş­ti­re­bi­lir­sek Or­ta­do­ğu’da ve böl­ge­de çok cid­di bir si­ner­ji or­ta­ya çı­ka­ra­cak­tır. Bu ko­nu­da ini­si­ya­tif Tür­ki­ye’ye ge­çer­se, ki geç­me­li ba­na gö­re, bir­çok so­ru­nu­mu­zu hal­le­de­bi­li­riz. Bu­ra­da bu sı­cak ge­liş­me­ler ya­şa­nır­ken; Tür­ki­ye bir ke­re Ku­zey Irak’la iliş­ki­le­rin­de ne­yi ya­pıp, ne­yi yap­ma­ya­ca­ğı­nı açık bir dil­le or­ta­ya koy­ma­lı. İkin­ci­si bu bek­len­ti­yi, bu dü­şün­ce­yi di­ğer ta­raf­tan da bek­le­me­li. Ben emi­nim ki, ora­da­ki ye­rel si­ya­si di­na­mik­ler de, ora­da­ki güç­ler de bu­nu ka­bul ede­cek­tir.

Paylaş Tavsiye Et