Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2007) > Müzik
Müzik
Tatyos Efendi
Kudsi Erguner Ensemble
Vokal: Melihat Gülses
Yapım: Traditional Crossroads, New York 1996
 
1858 yı­lın­da İs­tan­bul’un Or­ta­köy sem­tin­de dün­ya­ya ge­len Tat­yos Efen­di (Ta­te­os Eñser­ci­yan), mu­si­ki­şi­nas bir ai­le­nin ço­cu­ğuy­du. Ba­ba­sı Or­ta­köy’de­ki Surp Asd­vad­zad­zin Er­me­ni Ki­li­se­si’nin baş­mu­gan­ni­si Mo­nak­yan Efen­di, Tat­yos’u bu­ra­da­ki Er­me­ni oku­lu­nu bi­tir­me­si­nin ar­dın­dan bir za­na­at­kâr ol­ma­sı için ev­ve­lâ bir çi­lin­gi­rin, son­ra bir sa­at­çi­nin ya­nı­na çı­rak ola­rak ver­di; ama kü­çük Tat­yos’un gön­lü ‘za­na­at’tan zi­ya­de tıp­kı ba­ba­sı ve da­yı­sı gi­bi ‘sa­nat’a (mu­si­ki­ye) mey­let­miş­ti bir ke­re. Böy­le­ce da­yı­sı Mov­ses Pa­paz­yan’dan ka­nun ders­le­ri ala­rak mu­si­ki tah­si­li­ne baş­la­dı. Bir müd­det ama­tör mu­si­ki he­yet­le­rin­de ka­nun ic­ra et­tik­ten son­ra bu sa­zı bı­ra­kıp bu de­fa Ke­ma­nî Kör Se­buh’tan ke­man çal­ma­sı­nı öğ­ren­di. Bir yan­dan da An­don ve Ci­van kar­deş­ler­den, Ha­nen­de As­dik Ağa’dan al­dı­ğı ders­ler­le mu­si­ki bil­gi­si­ni iler­let­ti ve pek çok fa­sıl geç­ti. Ha­nen­de Ka­ra­kaş, Tan­bu­rî Ova­kim, Ka­nu­nî Şem­si gi­bi sa­nat­kâr­lar­la, baş­ta Ga­la­ta’da­ki Pi­rinç­çi Ga­zi­no­su ol­mak üze­re bir­çok ga­zi­no­da uzun yıl­lar yük­sek zevk­le­re hi­tap eden son de­re­ce se­vi­ye­li fa­sıl­lar ter­tip et­ti. Ta­nın­mış bir bes­te­kâr olan Ah­med Ra­sim Bey, Ci­van ve An­don kar­deş­ler, Şev­ki Bey, Ke­men­çe­ci Va­si­lâ­ki ve Tan­bu­rî Ce­mil Bey ile dos­ta­ne mü­na­se­bet kur­du, bir­lik­te çal­dı. Ni­te­kim bu uzun ömür­lü dost­luk­la­rın, Tat­yos Efen­di’nin bes­te­le­di­ği saz eser­le­rin­de de mu­vaf­fa­ki­ye­ti ya­ka­la­ma­sın­da bü­yük et­ki­si ol­du­ğu söy­le­nir.
Tat­yos Efen­di çok iyi no­ta bil­di­ği hâl­de, ma­ale­sef za­ma­nın­da tes­pit edil­me­di­ği için eser­le­ri­nin ço­ğu unu­tul­muş­tur. Ay­nı za­man­da şa­ir olan Tat­yos Efen­di, eser­le­rin­den bir­ço­ğu­nun güf­te­si­ni bi­za­ti­hi ken­di­si yaz­dı. Üs­tün bir mu­si­ki an­la­yı­şı­na sa­hip olan bes­te­kâ­rı­mız, ya­şa­dı­ğı dev­rin icap­la­rı­na ve sa­nat an­la­yı­şıy­la mü­te­na­sip gü­zel saz ve söz eser­le­ri bes­te­le­ye­rek eser­le­rin­de Türk mü­zi­ği ma­kam­la­rı­nın ge­le­nek­sel ifa­de özel­lik­le­ri­ni us­ta­lık­la ak­set­tir­di. Türk mü­zi­ği ta­ri­hi­ne mal ol­muş bir Er­me­ni bes­te­kâr olan Tat­yos Efen­di, saz ese­ri bes­te­kâ­rı ola­rak bil­has­sa Kar­cı­ğar, Su­zi­nak, Rast peş­rev­le­ri; Hü­sey­nî, Su­zi­nak, Rast saz se­ma­ile­ri ve ba­zı şar­kı­la­rıy­la meş­hur­dur. Ata­türk’ün sev­di­ği şar­kı­lar­dan “Mâ­ni olu­yor hâ­li­mi tak­ri­re hi­ca­bım” ad­lı eser de Tat­yos Efen­di’ye ait­tir. Bi­men Şen ile bir­lik­te, kla­sik Türk mü­zi­ği­nin Er­me­ni asıl­lı en bü­yük bes­te­kâr­la­rın­dan bi­ri olan Tat­yos Efen­di, öm­rü bo­yun­ca 6 peş­rev, 5 saz se­mai­si ve 53 şar­kı bes­te­le­di.
Mu­te­ber ve meş­hur bir sa­nat­kâr ol­ma­sı­na rağ­men öm­rü­nün son yıl­la­rı fa­kir­lik ve kim­se­siz­lik içe­ri­sin­de geç­ti. 16 Mart 1913’te ara­mız­dan ay­rı­lan Tat­yos Efen­di’nin, öl­me­den ön­ce­ki son dem­le­rin­de sıh­ha­ti epey bo­zul­muş ve ve­fa­lı dos­tu Ah­med Ra­sim Bey gi­bi bir­kaç ah­bap müs­tes­na pek ara­ya­nı so­ra­nı da kal­ma­mış­tı. Öy­le ki, sa­nat­kâ­rın ce­na­ze­si Ah­med Ra­sim Bey’le be­ra­ber on-on beş ki­şi ta­ra­fın­dan kal­dı­rıl­mış ve Ka­dı­köy Uzun­ça­yır Er­me­ni me­zar­lı­ğı­na gö­mül­müş­tü. Hat­ta ken­di­si Türk mü­zi­ği ge­le­ne­ği içe­ri­sin­de çok önem­li bir ye­re sa­hip ol­ma­sı­na rağ­men, ölüm kay­dı ki­li­se def­te­ri­ne ‘çal­gı­cı’ ola­rak kay­de­dil­miş­ti. Ya­kın dos­tu Ah­med Ra­sim Bey, söz­le­ri­ni de ken­di­si­nin yaz­dı­ğı Uş­şak ma­ka­mın­da­ki “Gam­ze­de­yim de­vâ bul­mam / Ga­ri­bim bir yu­va kur­mam / Ka­de­rim­dir hep çek­ti­ğim / Ağ­la­rım hiç re­hâ bul­mam” güf­te­li ese­ri için “Onun öm­rü­nün ha­sı­la­sı­dır” de­miş­tir. / Cihat Arınç
 

Tavsiye Et
Mızrabın Nefesi / Neyler ve Tamburlar
A. Şenol Filiz - Birol Yayla
Yapım: Kalan Müzik, 2007
 
Kantemiroğlu’ndan Tanburî İshak’a, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi’den Neyzen Emin Dede’ye, Tanburî Cemil Bey’den oğlu Mesut Cemil’e, Halil Dikmen’den Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar’a ulaşan klasik musiki bu en köklü icra geleneği üslûbunu ve anlayışını geçmişin birikimi ile bağlı tutup, her zaman yepyeni ufukların kapılarını aralamıştır. Son derece başarılı bir neyzen olan Aziz Şenol Filiz ve usta bir tanbur sanatkârı olan Birol Yayla’nın birlikte oluşturdukları ve dört yıldır devam eden Mızrabın Nefesi adlı bu projede dört ney (Aziz Şenol Filiz, Salih Bilgin, Bülent Özbek, Volkan Yılmaz) ve üç tanbur (Birol Yayla, Murat Aydemir, Özata Ayan) 16. yüzyıldan günümüze uzanan bir repertuvarla vurma çalgılar ve ses eşliğinde geçmişten geleceğe doğru melodik bir seyahat gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz ay Cemal Reşit Rey’de konser veren grup, klasik geleneğin içinden bir yenilenmenin mümkün olduğunu gösteriyor. / Cihat Arınç
 

Tavsiye Et
Ney’in Feryadı / Nây-nâme
Mol­la Ca­mi
İs­tan­bul: Su­fi Ki­tap, 2007
 
 
Ma­lûm ol­du­ğu üze­re, ney­den mu­rad “in­san-ı kâ­mil”in cis­ma­nî be­de­ni­dir, onu fer­yat et­ti­ren ise Cân’ını bah­şe­den Câ­nân’ın ne­fe­si, ya­ni nef­ha-i ilâ­hî’dir. Ta­rik-ı Nak­şî’den ma­ri­fe­te va­sıl ol­muş Hak eren­le­rin­den Sa­lih Ba­ba haz­ret­le­ri­nin di­van-ı şe­ri­fin­de­ki şu mıs­ra­lar bu söy­le­di­ği­mi­zi na­zım yo­luy­la ve­ciz bir şe­kil­de be­yan edi­yor:
 
Dâ’ire­yiz hem ku­dû­müz cis­mi­miz ney­dir bi­zim
Aşk u sev­dâ­dır gı­dâ­mız bağ­rı­mız mey­dir bi­zim
Vir­di­miz ism-i Ce­lâl’dir kal­bi­miz Hayy’dır bi­zim
Zik­ri­miz ih­fâ­du­rur es­râr-ı Kur’ân biz­de­dir
 
Ney­de de, in­san vü­cu­dun­da da do­kuz de­lik var ol­ma­sı se­be­biy­le in­sa­noğ­lu­nun vü­cut ya­pı­sı bir ney’i an­dı­rır. Ney piş­me­den dem ses ver­mez, ham ses ve­rir. İn­sa­noğ­lu da âteş-i aş­ka düş­me­di­ği sü­re­ce piş­mez ve sö­zü hak ol­maz. Hâl böy­ley­ken, ha­ki­kat er­ba­bı için mu­si­ki bir eğ­len­ce­lik ola­maz. Bü­yük bes­te­kâr Lud­wig van Be­et­ho­ven der ki: “Mü­zik, er­ke­ğin kal­bi­ne ateş­ler sal­ma­lı ve ka­dı­nın gö­zün­den de yaş­lar ge­tir­me­li.” Bu söz, mü­zi­ğin salt eğ­len­ce­lik bir şey ol­ma­dı­ğı­nı ifa­de edi­yor. Be­et­ho­ven’ın bu söz­le­ri, Mev­lâ­na haz­ret­le­ri­nin Mes­ne­vî’si­nin ilk be­yit­le­ri­ni ne ka­dar da ha­tır­la­tı­yor: “Din­le, bu ney na­sıl şi­kâ­yet edi­yor; ay­rı­lık­la­rı na­sıl an­la­tı­yor. Di­yor ki; be­ni ka­mış­lık­tan kes­tik­le­rin­den be­ri fer­ya­dım­la er­kek de ağ­la­yıp in­le­miş­tir, ka­dın da. (…) Ateş­tir ne­yin bu se­si, yel de­ğil. Kim­de bu ateş yok­sa, yok ol­sun o ki­şi!” Aşk ve ateş ara­sın­da yüz­yıl­lar bo­yun­ca bir iliş­ki ku­ru­la­gel­miş, fa­kat bu iliş­ki­yi en iyi ta­rif eden, âşık­lar kıb­le­si Mev­lâ­na ol­muş­tur.
Haz­re­ti Pîr-i Dest­gîr’in Mes­ne­vî’si üze­ri­ne ya­pı­lan şerh­ler­den bi­ri olan Nây-nâ­me ya­ni Ney’in Fer­ya­dı ad­lı bu ki­tap, İran Ede­bi­ya­tı’nın bü­yük is­mi Ab­dur­rah­mân Câ­mî’nin Şerh-i Dü Beyt’inin Ho­ca Neş’et ta­ra­fın­dan ya­pıl­mış ter­cü­me­sin­den olu­şu­yor. Fars­ça 115 be­yit ve men­sur par­ça­lar­dan olu­şan eser, Ho­ca Neş’et ta­ra­fın­dan be­yit be­yit ve bö­lüm bö­lüm Türk­çe­ye ter­cü­me edil­miş ve mü­ter­cim ye­ri gel­dik­çe ken­di bil­gi­le­riy­le ter­cü­me­yi zen­gin­leş­ti­re­rek met­nin da­ha iyi an­la­şıl­ma­sı­nı sağ­la­mış­tır. İki ana bö­lüm­den olu­şan ki­ta­bın Bi­rin­ci Bö­lüm’ün­de Ho­ca Neş’et’in ha­ya­tı ve eser­le­riy­le il­gi­li bil­gi ve­ril­dik­ten son­ra Nây-nâ­me’nin şe­kil ve muh­te­va özel­lik­le­ri­ne de­ği­ni­li­yor. İkin­ci Bö­lüm’de ise Nây-nâ­me’nin sa­de­leş­ti­ril­miş met­ni yer alı­yor. / Cihat Arınç
 

Tavsiye Et