Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2007) > Asılıyorum > Şamar oğlanı mıyım?
Asılıyorum
Şamar oğlanı mıyım?
Ali Cengiz Tuğrul
“O ahlaksızlığa ortak olmak istemiyorum!” demiş.
Gelen teklifi elinin tersi ile itmiş.
Kim?
Dansöz Tanyeli.
Teklif neymiş? Mesleğini icra etmek.
O kadar.
Irak’ta konuşlanmış olan coniler stres atmak için ünlü dansözü çağırmışlar.
“Burada işleri çok rahat kıvıramıyoruz” demişler.
“Birazcık kıvırsan da stres altındaki kuzucuklarımız azıcık rahatlasa.”
O moralle belki üç-beş bin yerliyi daha tepeleme hesapları yapmışlar.
Besbelli “hem tezkere gibi bürokratik prosedür de yok” diye düşünmüşler.
Çağırırız, gelir.
Düşünün!
Dünyanın en kudretli ordusu ünlü oryantali göreve çağırıyor.
Kim bilir kaç bin dolar da teklif ediyor.
Bir devletin, bir yazarın, pardon bir dansözün eline belki de yüz yılda bir geçecek bir teklif.
“Bana ihtiyaçları varmış, teklifi hiç düşünmeden kabul ettim.
Ben küresel ölçekte bir oyuncuyum.
Paranın lafı bile olmaz, oyna derler oynarım.
Yat derler yatarım, kalk derler kalkarım” demesini beklersiniz değil mi?
Eğer “uykuya yatırılmış Saddam muhafızları”ndan değilse tabi.
Bir de müstesna kalemlerin tavsiyelerine kulak veriyorsa.
Sadece Ali Cengiz Tuğrul’u izlese yeter.
Ama nafile!
“O ahlaksızlığa ortak olmak istemiyorum” buyurmuş, teklifi geri çevirmiş şöhretli oryantal.
Bir nevi eski Türk filmlerindeki klişeli tavır.

KLİŞE TAVIR

“Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!”
“Ramazan ayında işgal bölgesinde kan gövdeyi götürürken ne bedenimi, ne ruhumu, ne mesleğimi meze yaparım o adamlara” diyen Rabia Hatun olsa hadi bir derece.
Mürtecidir, ne yapsa yeridir diyeceğiz.
Bugün hayatta olsa, fırsatını bulduğunda işgalcileri kör testere ile kıtır kıtır keserdi o kadın.
Nitekim içinde bulunduğumuz hassas şartların ruhuna uygun olarak testereli yazı dizilerini başlattık.
Ama dansöz Tanyeli’ne ne oluyor?
Ali Cengiz Tuğrul’lara rağmen ve onların gözlerinin içine sokarcasına böyle tavır almanın kime ne faydası var!
Bizi utandırmak için yapıyorsa hiç uğraşmasın derim.
Kayıtsız şartsız işgale destek vermeliyiz diye “bin bir” dereden su getirirken cümle âlemden utanmadık da bir oryantalden mi utanacağız?
Güldürmeyin adamı.
Tabi bir dansözün konjonktürden haberdar olmasını bekleyemeyiz.
Ya da reel-politikten anlamasını umamayız.
En büyük kuvvet, bizim kuvvet medyayı izlemiyorsa Irak’a özgürlük, barış, eşitlik ve demokrasinin gelmesinin an meselesi olduğundan da haberi yoktur.
Eğer şu anda orada işgalci kardeşlerimizle omuz omuza çarpışıyor olsaydık o an on defa gelmişti bile.
Bu sorumsuz tavır alış karşısında diyebileceğim tek şey var;
“Alın size alabildiğine bir oryantalizm!”
Oryantaldir kendileri, yapar artık o kadar deyip bu tavrı sineye mi çekeceğiz?
Ex orient lux masalına mı inanacağız?
Doğu’nun ışığı bu hatunda böylesine bir vicdan olarak tezahür etti mi diyeceğiz?
Ne münasebet!

IŞIK BATI’DAN GELİR

Işık Doğu’dan gelir lafı bir safsatadan ibarettir.
Cemil Meriç adında bir yazar, bu Fransızca deyişi kitabında fütursuzca kullanmıştır.
Kullanmış da ne olmuştur?
Deyişi Fransızca kullanmasına rağmen Nobel’in ‘n’sini rüyasında bile görmemiştir.
En gavuru bile bu hakkı teslim ediyor demeye getirecek aklı sıra.
Kanaatim bu deyişin mürtecilerin uydurması olduğudur.
Gerçek son derece açıktır.
“Işık Batı’dan gelir” demek bile hakikati dillendirmeye yetmez.
Geçmiş zaman kullanmak gerekir; çünkü ışık Batı’dan gelmiştir.
Hem de daha kaç sene önce Hiroşima ve Nagazaki ışıl ışıl olmamış mıydı?
Olmamıştı diyene şaşarım.
Işığın hemen dibinde aydınlananları bırakın, o ışığa kilometrelerce öteden bakanlar bile kör olmuşlardı.
Öyle şaşaalı bir aydınlanma idi o.
O aydınlanma nice aydının hem gözlerini hem de akıllarını kör etti.
“Senin gelmişini, geleceğini…” diye başlayan manidar sözün teknolojiye uyarlanmasıdır o ışık.
Yukarıdaki cümleyi okuyanlar “ne ayıp” diyebilirler.
“En muasır medeniyet düğmeye o sözün halet-i ruhiyesi ile basmamıştı” diyebiliyor musunuz peki?
O ışık tarihte ilk defa, direnmeye çalışanların sadece soylarını soplarını, gelmişlerini geçmişlerini değil, kaç nesil geleceklerini de kurutmadı mı?
Pervez Müşerref “sizi bir aydınlatırız, taş devrine dönersiniz dediler bize” diye yazmıyor mu hatıratında?
O manidar sözün başka kelimelerle ifadesi değil mi bu tehdit?
Kapkaranlık Ortaçağ’da nerede böyle bir aydınlanma!
Mumla arasan bulamazsın.
Zaten ancak mumla arayabilirsin.
El feneri bile yok.
Düşünün savaş oluyor; sadece eli silahlılar savaşabiliyor.
Yani paçası sıkanlar.
Ne çoluk çocuğa tebelleş olabiliyorsun, ne uzaktan bir düğmeye basıp toptan katliam yapabiliyorsun.
Shelltox o zaman icad edilse idi, edeni döverlerdi.
Haşaratın zararlısını zararsızından ayırt etmeden ne hakla sıkacaksın diye.
Öyle karanlık bir çağ yani.

AYDINLANMA

Ama bu ‘aydınlanma’nın kıymeti bilinmemiştir.
Direniş çok önceden başlamıştır.
“Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” lafını ilk kim dedi ise direnişi başlatan odur.
Maalesef o aklıevvel de bu topraklarda boy atmıştır.
Hâlâ o karanlık çağlara dönme heveslisi bir güruh vardır.
O güruhun bir kısmı “şok ve dehşet operasyonu” ile Irak’ta üç beş dakikalığına aydınlatılmıştır.
Bu ‘aydınlanma’ya karınca kararınca bizim de ‘aydın’ca katkılarımız olmuştur.
Ama heyhat!
Sonrası bildiğiniz gibi eskisinden daha beter bir karanlıktır.
Bu katkılarımız karşılıksız bırakıldığı için daha da beter olsa yeridir.
Tanyeli’nin reel-politikten bihaber düşüncesizce tavrının, aydınlatma çabalarının önüne bir set oluşturacağını iddia ediyorum.
“Ermeni soykırımı yoktur diyene ceza keseriz” kararı ile “Ermeni soykırımı vardır diyene ödül veririz” çakışmasının bir tesadüf olduğunu elbette biliyorum.
Türk yanım bu ödüle pamuk helva yiyen çocuk gibi seviniyor bile.
Fakat öbür yarım, zavallı yanım Tanyeli’nin açıklamasının hemen ardından Kuzey Kore’nin nükleer deneme yapmış olmasını tesadüflerle izah edemiyor.
İran’ın “madem aydınlanma, alın size aydınlanma” ısrarının da aynı destekten kaynaklandığını düşünüyorum.
Goralılar dünyalılardan ‘tiskiniyor’.
Ben de oryantallerden ‘tiskiniyor’um.
Tanyeli’yi kınıyorum.
‘En’ yetkililere bir daha konuşturulmaması talebimi arz ediyorum.
Yoksa “ışık Batı’dan öyle gelecekse biz de Doğu’dan böyle getiririz” efelenmelerinin önü alınamayacaktır.
İran’ın da Kuzey Kore’nin de tez zamanda ümüğü sıkılmalıdır.
O kadar aydınlanma bütün insanlık için zararlıdır.

NEREDE GÖRÜLMÜŞ
Aydınlatma çabalarının önüne set çekmek isteyen sivri zekalılar sadece memleketimizde yok.
“Uykuya yatırılmış Saddam muhafızları” her tarafa sızmışlar.
Alın size demokrasinin beşiği İngiltere!
Orada bir daha konuşturulmamasını istediğim birisi daha var.
Kimsenin konuşmaması gerektiğini kendisine hatırlatmasına aslında gerek yok.
Kendisinin zaten konuşmaması gerekiyor.
Konumu bunu gerektiriyor.
Hangi demokraside Genelkurmay Başkanı’nın uluorta konuştuğu görülmüş.
Sorarım hangi demokraside?
Parlamento bir karar almış, uygulansın diye ilgili kuruma tebliğ etmiş.
Ama Sir Richard Dannat konuşuyor.
“İngiltere’nin terör tehdidi altında olmasının nedeninin, Irak’ta takındıkları kayıtsız şartsız ABD yanlısı tutum” olduğunu iddia ediyor.
Ülkesini aykırı görüşlere rağmen ABD’nin yanında savaşa sokma becerisini göstermişti büyük lider Tony Blair.
“Ben lidere lider demem, lider Irak’a girmeyince” sözünün en parlak numunesi olan Başbakan’dan bir talebim var;
“Sizin memlekette en yetkilinin siz olduğunu biliyorum.
Dirayetli liderliğinizden zerre kadar kuşku duymuyorum.
Sir Richard Dannat hakkında gereğinin yapılmasını saygılarımla rica ediyorum.”

TOKAT
Başkan George W. Bush’un onayıyla Kongre tarafından kurulan ve başına Cumhuriyetçi eski Dışişleri Bakanı James Baker’in getirildiği Irak çalışma grubu Baker Raporu diye bir rapor yayımlamış.
Rapor “sonuna kadar kararlı devam etmeyi” akla yatkın olmadığı için reddediyor; Irak’tan çıkış stratejisi nasıl olmalı sorusuna öneriler getiriyormuş.
Irak’ta oluşturulacak yeni rejimin İran ve Suriye’ye danışarak kurulmasını öngörüyormuş.
Lübnan, Somali, Vietnam örneklerinde olduğu gibi kademeli olarak geri çekilmeyi teklif ediyormuş.
“Uykuya yatırılmış Saddam muhafızları”nın ABD dışişlerine kadar sızmış olduklarını doğrusu tahmin etmiyordum.
Tanyeli vuruyor, Britanya Genelkurmay Başkanı vuruyor, Baker Raporu vuruyor.
Şamar oğlanına mı döndüm?
Hayır, bin defa hayır.
Yıkılmadım, hacıyatmaz gibi yine ayaktayım.
İşte utanmadan, göğsümü gere gere yine şuraya yazıyorum.
Tezkere geçmeliydi; bunu biliyor, buna inanıyorum.

SON SÖZ
Biri Tanyeli deyip de Britanya’yı hatırlatmasın bana.


Paylaş Tavsiye Et