Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2006) > Dosya > Yeşil sermaye masalı
Dosya
Yeşil sermaye masalı
Melikşah Utku

TÜRKİYE’YE has moda kavramlardan biri şu “yeşil sermaye”. Son günlerde gündemden düşmeyen bu kavramın, Uğur Mumcu’nun Rabıta adlı kitabına kadar uzanan ve bilahare Faik Bulut ve Nedim Şener’in devraldığı mirasa dayalı ama aslında yeni sayılabilecek bir geçmişi var. Rabıta kitabı, son zamanlarda görsel ve yazılı basında sıkça görmeye başladığımız örümcek ağına benzer sanal, yani büyük ölçüde sanrıya dayalı ve önemli ölçüde kurmaca olan ilişkileri çizgiye dökmekte oldukça mahirdi. Takipçilerinin ise aynı beceriyi gösterebildiklerini söylemek mümkün değil.
“Yeşil sermaye” korkulan, korkutulan, vatana ihanetle suçlanan bir silah olarak ilk kez 28 Şubat döneminde kullanıldı. Rekabetten rahatsız olan kimi elitist çevrelerin de yataklık ve teşviki ile çarşaf çarşaf kara listeler yayımlandı, bu listelere olur olmaz her türden şirket eklendi ve kafatası avcılığı zirveye çıktı.
“Yeşil sermaye” kavramı ile belli bir sermayenin, para kazanmaktan öte bir maksadının olduğu ve bu maksadın Cumhuriyet’in temel niteliklerine saldırıyı amaçladığı öne sürülüyor. Bu maksat uğruna söz konusu sermayenin hukuku hiçe saydığı, hatta terörizme finansman sağladığı bile iddia ediliyor. Bu basit ve basmakalıp rabıtaların ardındaki asıl maksat, herhalde üzüm yemek olmasa gerek.
Kuşkusuz milli, manevi ve özellikle dinî duyguları suistimal ederek insanların dar bir grubun ekonomik ve siyasi çıkarları için sömürülmesi, sömürenler her kim olursa olsun, hoş görülmemesi gereken bir dolandırıcılık suçudur. Hatta yöneticileri kötü niyetli olmasalar dahi, bir şirketten menfaati olanların yanlış yönlendirilmesi bile bir suçtur. Yöneticiler, ortakların veya fon sahiplerinin kaynaklarını makul bir ölçüde değerlendirememiş ise bu durumdan sorumlu tutulmaları gerekir. İşin içine suistimal karışmış ise, adli süreç hemen başlatılmalıdır.
Bu çerçevede özellikle gurbette yaşayan vatandaşlarımızın birikimlerinin, gerçekleşmesi mümkün olmayacak vaatlerle toplanarak işletilmesi, bu ülkenin girişimci ruhuna ciddi bir sekte vurdu. Oysa devlet, zamanında uygun altyapıyı kurabilmiş, iyi niyetli ile kötü niyetliyi ayırt edecek süreçleri tanımlamış ve halka açık her şirkette olduğu gibi performans, kâr dağıtımı ve suistimal noktalarında gerekli denetimleri yapmış olsaydı, hem bu kadar mağdur olmayacak hem de ülkeyi kalkındırma amaçlı farklı bir yerli sermaye modeli tesis edilmiş olacaktı. Ancak devlet bunu yapmadı. Şimdilerde ise Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Doğan Cansızlar, 2003 yılında hükümete bir kanun teklifi verdiğini ileri sürerek işin içinden sıyrılmaya çalışmakta. Ancak 2003’te olay büyük ölçüde patlamıştı zaten; bugün geriye sadece enkazı temizlemek kalıyor.
“Yeşil sermaye” kavramı ile terörizmi ve halkın birikimlerinin suiistimalini bir arada ananlar ise aslında bu toprakların insanlarına yönelik toptancı bir yaklaşımı pekiştirmeye çalışıyorlar. Yaftalama harekatı, yakıştırma ilişkilerle kamuoyunun hafızasına kazınıyor. İstisnalardan hareketle Anadolu’nun yerli sermayesine karşı toptancı bir taarruz düzenleniyor.
Oysa Türkiye yıllarca yerli bir sermaye tesis etmeye çalışmıştı. Daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce başlatılan “milli iktisat” anlayışıyla, bu ülkenin kalkınması için yerli sermaye gruplarına ihtiyaç olduğu tezi ön plana çıkmıştı. 1927’de, Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun meclisteki görüşmelerinde şu sözler sarf edilmişti: “…Henüz parasını işletmeye alışmamış olan halkımızın da birleşerek toptan veyahut ferden mümkün olan sınaî teşebbüslere girişmesi her suretle şayan-ı arzudur.” Yeni Teşvik Kanunu ile “bir vakitler şimendiferlere, bankalara, milli şirketlerin hisse senetlerine, hatta en iyi tarlalara ve şehirler dahilindeki en iyi emlaka” sahip olan ecnebiler, levantenler ve gayrimüslim azınlıkların elinden alınıp henüz millileştirilmiş olan sermayenin, iç tüketim ve ihracata yönelik sanayi kuruluşlarının tesis edilmesi için harekete geçirilmesi öngörülür.
Aradan seksen yıl geçti; ancak devlet hâlâ, ülke sanayisine katkıda bulunacağına inandığı dar bir sermaye çevresini teşvik ve tedbirlerle korumaya devam ediyor. Seksen yılın bilançosuna bakıldığında, çoğu zaman bu teşviklerin verimsiz sahalarda veya art niyetli kişilerce devletten kolay para kazanmanın bir yolu olarak kullanıldığı görülüyor. Ya %20 faizle hazineden alınan krediler %80’lerle hazineye yeniden borç veriliyor ya da vergi iadesinden yararlanmak için hayali ihracat yapılıyor. Neticede fizikî yatırıma dönen teşviklerin sayısı oldukça güdük kalıyor ve bu teşvikler, belli bazı çevrelere peşkeş çekilmekten öteye gidemiyor.
Devletin seksen sene boyunca yerli bir sermaye yaratma çabaları güdük kalmışsa da, bu süreçte hemen hiçbir teşvik görmeden gelişen Anadolu ve esnaf kökenli bir sermayenin ortaya çıkışına şahit olduk. Bu sermayeyi tesis edenlerin büyük bir kısmı, ya inancından ya da üretime olan aşkından dolayı sermayelerinin hepsini fizikî yatırıma dönüştürerek, repo ve faiz gibi kazançlardan uzak durmuş ve bu sayede mevduatlarını tamamen fizikî yatırımlara plase eden bir yapının doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Bu sermaye özellikle 80’li yıllardan sonra yurtdışına açılmış, küçük ölçeğine rağmen küresel rekabetle baş edebilmiş, bu arada uluslararası pazarlarda iş yapmayı öğrenmiş ve dışarıdan sağladığı bu birikimi ülkesine taşıyarak içeride daha verimli ve profesyonel mekanizmalar oluşturabilmiştir.
Aynı dönem, ithalata ve montaj sanayisine dayalı tekelci sermaye için pek de parlak geçmemiş; iç ve dış rekabet, kolaya alışmış olan bu kesimin rahatını iyice bozmuştur. Türkiye’de 90’lı yıllar, bu kesime yeni bir kaynak aktarım mekanizması olarak kamu borçlanma sarmalının icat edildiği yıllardır. Ama bu kaynak aktarımı da yetmemiş ve Anadolu’nun her köşesinde pıtrak gibi bitiveren yeni yetme sermayenin haddini bildirmek maksadıyla 28 Şubat, iyi bir vesile kılınmıştır. Şimdilerde yeniden gündeme taşınan yeşil sermaye taşeronluğunun arkasında da böyle bir telaş yatıyor aslında.
Sapla saman özellikle birbirine karıştırılıyorsa, bilin ki karmaşadan medet umanlar var!

 


Paylaş Tavsiye Et