Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2006) > Toplum > Yabancı yabanîdir, hâlden anlamaz
Toplum
Yabancı yabanîdir, hâlden anlamaz
İhsan Fazlıoğlu
BİR ko­nu­da mad­dî, ma­ne­vî ya da fik­rî çı­ka­rı bu­lun­ma­yan ki­şi­nin, duy­gu­lar­la ka­rı­şık da ol­sa, dü­şün­ce­le­ri açık ve se­çik­tir. He­sa­bı ol­ma­yan in­sa­nın ken­di­si­ni di­le ge­ti­ri­şi, bü­tün na­hif­li­ği­ne rağ­men, doğ­ru­dan­dır da on­dan. Çün­kü hem söz­de hem de ey­lem­de ön­gö­rü­len amaç, mak­sat, he­def, ona ula­şın­ca­ya de­ğin söy­le­nen­ler ile ey­le­nen­le­ri ör­güt­ler, be­lir­ler. Böy­le­ce, söz ve ey­lem, ge­le­cek­te ön­gö­rü­len, an­cak da­ha baş­ta ni­yet­le­ni­len içe­ri­ğe gö­re bi­çim­le­nir. Su­yun hark­ta, ka­nal­da akı­şı­nın dü­zen­li­li­ği es­te­tik bir du­rum ya­rat­sa da, su­yun va­rış nok­ta­sı­nın da­ha baş­tan be­lir­len­me­si ne­de­niy­le, su­yun akı­şı­nın sı­nır­la­rı da da­ha baş­tan ta­yin edil­miş olur. He­sap, her şey­de mev­cut olan öl­çü­le­bi­li­ri (kad­ri) tes­pit ve ta­yin et­me işi­dir. Söz­de ve ey­lem­de öl­çü, muk­te­za-yı ha­lin bü­tün et­ki­le­ri­ne kar­şın, ama­ca gö­re bi­çim­le­nen ni­yet­tir. Ni­yet ile amaç ara­sın­da­ki ce­de­lî/di­ya­lek­tik iliş­ki söz ve ey­le­me hem içe­ri­ği­ni hem de öl­çü­sü­nü ve­rir. “Amel­ler ni­yet­le­re gö­re­dir” de­yi­şin­de­ki ka­sıt da bir açı­dan bu­dur.
Şim­di­ye de­ğin na­za­rî çer­çe­ve­de di­le ge­ti­ri­len bu tes­pi­ti, Tem­muz ayı­nın so­nu ile Ağus­tos ayı­nın ilk haf­ta­la­rın­da, Ka­ra­de­niz’e, Art­vin, Ri­ze ve Of’a yap­tı­ğım se­ya­hat sü­re­sin­ce tek­rar tek­rar mü­şa­he­de et­tim. Bu tür ge­zi­ler­de fark­lı yaş öbek­le­ri­ne men­sup ki­şi­ler­le ya­pı­lan ko­nuş­ma­lar, soh­bet­ler, Bu Ül­ke in­sa­nı­nın, de­rin mil­le­tin, hem gün­de­mi­ni hem de bu gün­de­me iliş­kin duy­gu ve dü­şün­ce­le­ri­nin ne­ler ol­du­ğu­nu ya­ka­la­mak için ola­ğa­nüs­tü bir fır­sat ve­rir: He­sap­sız, iç­ten, doğ­ru­dan, açık ve se­çik. Soh­bet­ler, in­san­la­rın Tür­ki­ye’nin ve Dün­ya’nın gün­de­mi­ni ne ka­dar ta­kip et­ti­ği­ni gös­ter­di­ği gi­bi, di­le ge­ti­ri­len duy­gu ve dü­şün­ce­ler de ki­şi­le­rin bu gün­de­me iliş­kin ih­sas ve id­rak içe­ri­ği­ni or­ta­ya ko­yar. Bu yıl dik­ka­ti­mi, genç ile yaş­lı in­san­la­rın ih­sas ve id­rak­le­ri ara­sın­da­ki se­vi­ye far­kı­nın ar­tı­şı, özel­lik­le genç in­san­lar­da bi­ri­ken öf­ke ve bu öf­ke­nin ya­rat­tı­ğı ümit­siz­lik çek­ti. Her şey­den ön­ce soh­bet­le­rin de­ğiş­me­yen üç ana ko­nu­su var­dı: “Ne ola­cak bu mem­le­ke­tin ha­li?”, ‘Irak’ ile ‘İs­ra­il’.
Arı­cı­lık­la uğ­ra­şan, il­ko­kul me­zu­nu, 62 ya­şın­da­ki, ak­ran­la­rı ara­sın­da or­man­cı de­ni­len ki­şi­nin Tür­ki­ye’nin yö­ne­ti­mi ko­nu­sun­da­ki teş­bi­hi il­ginç­ti: Tür­ki­ye, te­le­viz­yon gi­bi­dir; bir âlet ola­rak de­ğiş­mez. Par­ti­ler ise bu âlet içe­ri­sin­de­ki ka­nal­lar gi­bi­dir. De­ği­şen yal­nız­ca ka­nal­lar­dır. Ka­nal de­ği­şin­ce in­san­lar, özel­lik­le o ka­na­lı ter­cih eden in­san­lar, âle­tin de­ği­şe­ce­ği­ni zan­ne­der­ler. Bu ke­sin­lik­le doğ­ru de­ğil­dir; çün­kü de­ği­şen yal­nız­ca ka­nal­dır. Bu­ra­da so­run şu­dur: Ka­nal­la­rı kim de­ğiş­tir­mek­te­dir; baş­ka bir de­yiş­le ku­man­da ki­min elin­de­dir? Or­man­cı­ya gö­re içe­rik de­ğiş­me­di­ği müd­det­çe ka­na­lı de­ğiş­ti­ren ku­man­da­nın ki­min elin­de bu­lun­du­ğu­nun pek bir öne­mi yok­tur. Çün­kü bu de­ğiş­tir­me­ye ço­ğu kez ay­nı ka­na­lı sü­rek­li sey­ret­me­nin ver­di­ği bık­kın­lık ile de­ği­şik­lik ih­ti­ya­cı ne­den ol­mak­ta­dır. Kim­se­nin ka­na­lın prog­ra­mı ile cid­di ma­na­da meş­gul ol­du­ğu söy­le­ne­mez. Kal­dı ki, ku­man­da da hal­kın elin­de de­ğil­dir. Bi­ri­le­ri ka­nal­la­rı de­ğiş­tir­mek­te, hat­ta ka­nal­lar­la oy­na­mak­ta, halk da sey­ret­mek­te­dir. Or­man­cı­nın teş­bi­hi­ne ver­di­ği ör­nek bir o ka­dar il­ginç: Da­ha ön­ce sey­re­di­len ve en ha­fif ta­bir­le ye­ter­siz ol­du­ğu bi­li­nen bir ka­na­lın halk ta­ra­fın­dan tek­rar sey­re­dil­me­si müm­kün de­ğil­dir; ter­si­ne halk is­te­ni­len ka­na­lı sey­ret­me­ye mah­kûm­dur. Bu­nun en iyi ör­ne­ği es­ki si­ya­sî­le­rin tek­rar ek­ra­na ta­şın­ma­ya ça­lı­şıl­ma­sı­dır.
Cu­ma na­ma­zı ön­ce­si, önün­de otu­ru­lan kı­ra­at­ha­ne­de 78’lik Ali Da­yı’nın söy­le­dik­le­ri bir baş­ka açı­dan il­ginç: Dev­let, Tan­rı’dan da­ha faz­la ka­nun ko­yar; an­cak halk bu ka­nun­la­ra bü­yük oran­da uyar. Hem bu buy­ruk­lar için pa­ra da öder; çün­kü dev­le­tin hem em­ri, hem neh­yi üc­re­te ta­bi­dir. Tan­rı ne is­ter: Doğ­ru ol, dü­rüst ol, kö­tü­lük yap­ma, ada­let­li ol, çal­ma, vs... Tan­rı’nın bu emir ve ne­hiy­le­ri üc­ret­siz­dir; ama kim­se uy­maz. Kı­sa­ca Dev­let’e kul­luk üc­ret­li, Tan­rı’ya kul­luk üc­ret­siz­dir; an­cak in­san­lar üc­re­ti­ni öde­yip kul­luk yap­ma­yı ter­cih eder­ler. Bu ne­den­le in­san ken­di ma­lıy­la ce­hen­ne­me gi­der. Ali Da­yı’nın bi­ti­riş afo­riz­ma­sı da­ha da vu­ru­cu: Yer, bü­tün ev­lat­la­rı­nı yer, in­sa­nı bi­le. Onun için ken­di­si­ne Yer den­miş­tir.
Irak Sa­va­şı ko­nu­sun­da, özel­lik­le or­ta yaş ve yaş­lı in­san­la­rın his­set­tik­le­ri ve dü­şün­dük­le­ri, bu sa­va­şın in­san­lar­da­ki va­tan duy­gu­su­nu na­sıl bes­le­di­ği­ni gös­ter­me­si açı­sın­dan ol­duk­ça dik­kat çe­ki­ci: “Za­lim ol­sun ben­den ol­sun”. Ni­çin? Ya­nıt muh­te­şem: “Ya­ban­cı her şe­yi ya­ba­na atar”. Ne­den? Yo­ru­mun gü­zel­li­ği­ne ba­kı­nız: “Çün­kü ya­ban­dan gel­miş­tir”. Ni­ye? Bu­nun da yo­ru­mu ha­ri­ka: “Ya­ban­cı ya­ba­nî­dir, hâl­den an­la­maz”. He­men so­ru­yo­rum: Hâl ke­li­me­sin­den ne kast edi­yor­su­nuz? Ya­nı­ta ba­kı­nız: “Hâl, halk­tır; hâ­li bil­me­yen hal­kı bil­mez; hal­kı bil­me­yen hak­kı­nı ver­mez”. So­nuç ne olur­sa ol­sun zu­lüm­dür.
Irak ve İs­ra­il olay­la­rı hal­kı en de­rin­den ya­ka­la­mış. Öy­le­si­ne kay­gı­lı ve öy­le iç­ten­ler ki, her şe­yi yap­ma­ya ha­zır­lar. So­nu­ca iliş­kin kor­ku­nun şid­de­ti ted­bir­de­ki dik­ka­ti ar­tı­rır. So­nu­cun göz önün­de du­ran apa­çık so­mut­lu­ğu ise kor­ku­nun şid­de­ti­ni bes­ler. 64’lük Dur­sun Am­ca’nın söy­le­dik­le­ri bu şid­de­tin ifa­de­si: “Zen­gin ama kö­le ola­ca­ğı­ma, öz­gür ama fa­kir ol­ma­yı ter­cih ede­rim”. Mal ca­nın yon­ga­sı­dır. An­cak halk, ca­nın yon­ga­sın­dan öz­gür­lük adı­na vaz­geç­me­ye ha­zır. Halk, ih­sas ve id­ra­ki­nin is­ti­ap had­di­ne gö­re da­ha so­mut ör­nek­ler de ve­ri­yor: “Or­du­mu­zun güç­lü ol­ma­sı için bir yıl­lık bi­ri­ki­mi­mi ver­me­ye ha­zı­rım”. Mu­zip bir or­ta yaş va­tan­daş, cüm­le­de­ki ha­let-i ru­hi­ye­nin ahen­gi­ni boz­mak için so­ru­yor: “Bir yıl ne yi­ye­cek­sin; aç­lık­tan ölür­sün; ba­ri ya­rı­sı­nı de”. Ya­nıt da o de­re­ce şid­det­li: “Bu top­rak­lar­da, Irak gi­bi, Fi­lis­tin gi­bi, Ame­ri­ka ve İs­ra­il as­ke­ri­ni gö­re­ce­ği­me aç­lık­tan ölü­rüm”. Bir oğ­lu­nu yıl­lar ön­ce te­rö­re şe­hit ver­miş İs­ma­il Ağa­bey ise, da­ha da kes­kin ve ka­rar­lı ko­nu­şu­yor: “İş­gal al­tın­da ya­şa­ya­ca­ğı­ma, bü­tün ev­lat­la­rı­mı kay­bet­me­ye ha­zı­rım”. Teş­bih müt­hiş: “İş­gal al­tın­da ya­şa­mak ahır­da ya­şa­mak­tır; hay­van bi­le ot­la­mak is­ter”. Hal­kın en bü­yük kor­ku­su, -ABD’li­leş­miş, İs­ra­il­li­leş­miş ka­ran­lık Türk ay­dı­nı an­la­ma­sa da- can kor­ku­su de­ğil na­mus kor­ku­su... Eşi­ni, kı­zı­nı dü­şü­nü­yor, bir de ço­cuk­la­rı. Irak’ta ka­dın­la­ra ve kız­la­ra re­va gö­rü­len mu­ame­le ile İs­ra­il­li­le­rin ço­cuk­la­rın or­gan­la­rı­nı sat­tı­ğı söy­len­ti­le­ri in­san­lar­da bir tik­sin­ti ve nef­ret oluş­tur­muş (uyan­dır­mış). Bu ne­den­le ör­nek­ler bü­yük oran­da ka­dın, kız ve ço­cuk­lar üze­rin­de. Bi­raz ön­ce di­le ge­ti­ril­di­ği üze­re: So­nu­ca iliş­kin kor­ku, kay­gı­yı en yük­sek se­vi­ye­ye çı­kart­mış.
Ger­çek şu ki de­rin mil­let hâl­den an­lı­yor; bu ne­den­le ya­ba­nî de­ğil yer­li. Se­ya­hat bo­yun­ca be­ra­ber ol­du­ğu­muz bir kı­sım ay­dı­na, han­gi ışı­ğın ay­dın­lat­tı­ğı ar­tık ol­duk­ça ma­lum ay­dı­nın tav­rı­na ge­lin­ce: Ka­ra­de­niz hal­kı­nın de­yi­şiy­le ke­sin­lik­le hâl­den an­la­mı­yor; çün­kü ya­ba­nî, bu ne­den­le hal­kı an­la­mı­yor, an­la­ma­ya ça­lış­mı­yor da, an­la­ma­dı­ğı için de hal­kı­nın hak­kı­nı ver­mi­yor, ve­re­mi­yor. Bu se­ya­hat­te öğ­ren­di­ğim en gü­zel ve­ci­ze şu ol­du: “Ya­ban­cı ya­ba­nî­dir, hâl­den an­la­maz”. He­le söz­de yer­li ya­ban­cı­lar, on­lar bu ve­ci­ze­den de an­la­maz.

Paylaş Tavsiye Et