Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2006) > Toplum > Türkçeye de(ğ)mek ya da değer vermek
Toplum
Türkçeye de(ğ)mek ya da değer vermek
Hüseyin Rahmi Göktaş
ACA­BA an­lam ba­kı­mın­dan bir­bi­rin­den çok uzak iki şey ay­nı an­lam ze­mi­nin­de bu­lu­nu­yor ola­bi­lir mi? İki şey de­yin­ce he­men ak­lı­nı­za iki fark­lı kav­ram gel­me­sin. Bi­ri isim ol­sun, di­ğe­ri kav­ram. Da­ha şim­di­den di­ğe­ri di­ye­rek iki­si­ni bir­bi­ri­ne yak­laş­tır­dık ve bir de­ğer, bir denk­lik kar­şı­laş­tır­ma­sı yap­mış ol­duk. Bu ya­kın­laş­ma­yı sağ­la­yan di­ğe­ri ke­li­me­siy­di, bi­ri­nin öte­ki­ne de­ğer ol­du­ğu­nu söy­le­miş ol­duk. Sö­ze bal­ta­yı ta­şa vu­ra­rak baş­la­dı­ğı­mı dü­şü­nü­yor­sa­nız, ben de bal­ta­yı bi­le­di­ği­mi söy­le­ye­rek ko­nu­nun ko­lay lok­ma ol­ma­dı­ğı­nı vur­gu­la­mış ola­yım.
Bu ya­zı, ke­li­me­le­rin an­lam­la­rı­nın ne­ye gö­re be­lir­len­di­ği­ni iş­li­yor gö­rü­nmü­yor; fa­kat ay­nı za­man­da Türk­çede ke­li­me­le­rin an­lam­la­rı­nın ne­ye gö­re be­lir­len­di­ği ko­nu­suy­la da il­gi­le­ni­yor.
Bü­tün bir dü­şün­ce­yi an­cak ke­li­me­le­re par­ça­la­ya­rak an­la­ta­bi­li­yo­ruz. Ni­ha­yet bir bü­tü­nü an­lat­mış olu­yo­ruz. Sö­zü, an­lat­mak­tan ve hat­ta söy­le­mek­ten da­ha ön­ce­si­ne ge­tir­mek is­ti­yo­rum. Ni­ha­ye­tin­de bu iki ke­li­me de açık­la­ma vas­fı ta­şı­yan ke­li­me­ler­dir. Açık­la­ma vas­fı bu­lun­ma­yan de­mek ne de­mek­tir?
Ön­ce ke­li­me­nin ne­re­den gel­di­ği­ne ve tür­le­ri­ne ba­ka­lım; değ­mek, değ­di ve de­ğer ke­li­me­le­ri­nin ğ’si düş­müş, bu ke­li­me­ler de­mek, de­di ve der şek­li­ne dö­nüş­müş­tür. De­ğer’in hem kıy­met, pa­ha, hem de te­mas et­mek ve do­kun­mak an­la­mın­da kar­şı­lık, kar­şı­la­mak ol­du­ğu­nu söy­le­ye­lim. (bkz. Beñseñoğ Türk­çe­nin Ru­hu, s. 60) Bu kar­şı­lık, de­mek, de­di ve der ke­li­me­le­rin­de de var­dır; fa­kat he­men gö­rün­me­yen bir kar­şı­lık­tır. De­mek’te kar­şı­lık an­la­mı­nı kav­ra­ya­bil­mek için, sö­zü ilk söy­le­ye­ne (di­ye­ne) ka­dar gö­tür­me­miz ge­re­ki­yor. Hat­ta bir nes­ne­ye, mev­cut is­mi­nin dı­şın­da ye­ni is­min ilk kez ve­ril­di­ği bir mi­sal kur­ma­mız ge­re­ki­yor. Onur, bir nes­ne­ye be de­di; onun, nes­ne­nin is­mi­ni be ola­rak be­lir­le­miş ol­du­ğu­nu an­la­dık. Fa­kat be se­si­nin kar­şı­lık gel­di­ği nes­ne­ye iliş­kin bir fik­ri­miz bu­lun­mu­yor. Bu is­min ne­ye gö­re be­lir­len­di­ği­ni de bil­mi­yo­ruz; bil­di­ği­miz şey, be se­siy­le bir nes­ne­nin kar­şı­lan­dı­ğı. Biz­de kar­şı­lı­ğı bu­lun­ma­yan bu se­si, bir nes­ne­nin is­mi ola­rak be­lir­le­ye­ne so­ru­yo­ruz: be ne de­mek? Bu­ra­da öğ­ren­mek is­te­di­ği­miz bu se­sin an­lam kar­şı­lı­ğı­dır. Bu kar­şı­lı­ğı, cüm­le­miz­de bu­lu­nan de­mek ke­li­me­si so­ru­yor. Ya­ni bu so­ru­da­ki de­mek, so­ru­lan se­sin an­lam de­ğe­ri­nin açık­lan­ma­sı­nı is­ti­yor. Zi­hin­de her­han­gi bir an­la­ma değ­me­yen (duy­mak ke­li­me­si­nin de ben­ze­ri bir an­lam ta­şı­dı­ğı­nı bil­mek kav­ra­ma­yı ko­lay­laş­tı­rır), kar­şı­lık gel­me­yen bu ses, ilk ses­len­di­re­ne yö­nel­til­di­ğin­de on­da bir an­la­mı kar­şı­lı­yor ya da bir nes­ne­ye, do­la­yı­sıy­la yi­ne bir an­la­ma kar­şı­lık ge­li­yor.
Onur için be’nin ne de­mek ol­du­ğu­nu, zih­nin­de­ki han­gi an­la­ma değ­di­ği­ni, da­ha doğ­ru­su han­gi an­la­ma ses­ler or­ta­mın­da be de­ğe­ri­ni ver­di­ği­ni öğ­ren­mek için so­ru­yo­ruz: be ne de­mek? Bu so­ru­ya ve­re­ce­ği ce­vap her ne olur­sa ol­sun açık­la­ma­ya yö­ne­lik ol­mak du­ru­mun­da­dır. Çün­kü so­ru be’nin han­gi an­la­mın de­ğe­ri ola­rak be­lir­len­di­ği­ni kav­ra­ma­ya yö­ne­lik­tir. be’yi han­gi an­la­mın ses­ler or­ta­mın­da­ki de­ğe­ri ola­rak be­lir­le­di­ği­ni söy­le­di­ğin­de, be se­si­nin han­gi an­la­mın de­ğe­ri ol­du­ğu mu­ha­tap ta­ra­fın­dan da an­la­şıl­mış ola­cak.
An­la­ma­nın ger­çek­leş­ti­ği yer­de be­lir­len­miş de­ğer ar­tık bir de­ğer ola­rak nak­le­dil­mi­yor. Bu­nu “çay ge­tir” sö­zü üze­rin­den ir­de­le­ye­lim. “Çay ge­tir”i bi­ri di­ğe­ri­ne söy­lü­yor. Eğer söy­le­ni­len ki­şi ken­di­si­ne ne de­nil­di­ği­ni an­la­mış­sa, “çay ge­tir”in bü­tün bir bi­rim ola­rak (de­ğer) nak­le­dil­me­si­ne ge­rek kal­mı­yor. “Ne de­di?” di­ye so­rul­du­ğun­da -eğer an­la­mış­sa ya da baş­ka bir kas­tı yok­sa-, “çay gö­tür­me­mi is­te­di/söy­le­di” ce­va­bı­nın ve­ril­me­si uy­gun dü­şü­yor. Eğer an­la­ma­mış­sa –ya da bir kas­tı var­sa- “çay ge­tir”i bü­tün ola­rak nak­le­di­yor. Ama bu bü­tün sö­zü ilk söy­le­ye­nin, ilk söy­le­di­ği şe­kil­de nak­let­mi­yor; söz ikin­ci kez bü­tün­le­ne­rek ile­ti­li­yor. Şöy­le: “çay ge­tir, de­di”. Bu­ra­da­ki de­di bü­tün olan de­ğe­rin söy­le­ye­ne ait ol­du­ğu­nu sa­bit­li­yor. Ay­nı za­man­da “çay ge­tir, de­di”yi söy­le­yen, işit­ti­ği “çay ge­tir” de­ğe­ri­ni de­di ile bü­tün­lü­yor. Bu­ra­da bit­mi­yor; “çay ge­tir de­di”yi işi­te­ne, “ne de­di?” di­ye so­rul­du­ğun­da, onun nak­le­de­ce­ği de­ğer ya­ni “çay ge­tir de­di”, bir de­di ih­ti­ya­cı da­ha his­set­ti­ri­yor. Cüm­le şöy­le bü­tün­le­ni­yor: “Çay ge­tir, de­di, de­di” ve bu bü­tün­le­me­yi sağ­la­yan ikin­ci de­di olu­yor.
Onur’un be’si zih­nin­de­ki bir an­la­mın ya da bir nes­ne­nin (do­la­yı­sıy­la yi­ne an­la­mın) ses­ler or­ta­mın­da­ki de­ğe­ri­nin ifa­de­siy­di. Bir de­ğer olan o se­sin baş­ka bi­rin­de an­lam kar­şı­lı­ğı­nın ol­ma­ma­sı, o se­si de­ğer ola­rak ilk be­lir­le­ye­ne çe­vir­me­siy­le so­nuç­lan­dı. Şöy­le: “be ne de­mek?” Bu so­ru­da be ses ola­rak söy­le­ni­yor ve an­lam kar­şı­lı­ğı ne de­mek de­ni­le­rek is­te­ni­yor­du. Eğer so­ru, “be ne­dir?” şek­lin­de ol­say­dı, bu­ra­da de­ğer olan se­se atıf ya­pıl­ma­ma­sı do­la­yı­sıy­la, “sen­ce be ne­dir?” gi­bi bir tav­ra dö­nü­şe­cek­ti.
Yu­kar­ıda de­mek-değ­mek, de­di-değ­di, der-de­ğer ir­ti­ba­tı­nı bu ke­li­me­le­rin kök­le­ri­nin ay­nı­lı­ğı, bu­na bağ­lı ola­rak an­lam­la­rı­nın ya­kın­lı­ğı do­la­yı­sıy­la kur­muş­tuk. Şim­di ge­ri dö­ne­rek bü­tün de­di ke­li­me­le­ri­ni değ­di’ye, bü­tün de­mek’le­ri değ­mek’e çe­vi­rir­sek, bir an­lam boş­lu­ğu ve ifa­de so­ru­nuy­la kar­şı­la­şı­rız ve bu, ke­li­me­ler­de­ki ğ’nin ke­li­me­le­re yap­tı­ğı de­rin et­ki­yi an­lat­ma­yı ge­rek­ti­rir. Kı­sa­ca söy­ler­sek: Ke­li­me­le­rin ğ’siz ha­li­nin ses­le­re kar­şı­lık ge­le­cek şe­kil­de ve sa­de­ce ses­le­re ait bir or­tam için özel ola­rak de­ğiş­ti­ği­ni dü­şü­ne­bi­li­riz. Fa­kat şu­nu da vur­gu­la­ya­lım: Bu ke­li­me­le­rin an­lam ba­kı­mın­dan kö­ke­ni ğ’li olan­lar­dır.
So­nuç­ta de(ğ)me­ye ça­lış­tı­ğı­mız şey, bir der­gi ya­zı­sı­nın hac­mi­ni hay­li aşa­bi­le­cek ge­niş­li­ğe ve de­rin­li­ğe sa­hip­tir. O hal­de kı­sa­ca de(ğ/in)mek ge­re­kir­se, Türk­çede ke­li­me­le­rin an­lam­la­rı­nın ne­ye gö­re be­lir­len­di­ği ko­nu­suy­la il­gi­le­nen her ça­lış­ma de­ğer­li­dir; Türk­çe de bu­na de­ğer…

Paylaş Tavsiye Et