Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2005) > Toplum > Tarih insanoğlunun anavatanıdır
Toplum
Tarih insanoğlunun anavatanıdır
Mustafa Ruhi Şirin
TARİHLE ilgilenenlerin, tarihçilerin ve tarihî roman yazanların ruh yaşları biyolojik yaşlarından büyük olurmuş.
Esasen tarih, insanoğlunun anavatanıdır. Tarih kelimesi, İbranice verrehe’den gelir ve hilali görmek demektir.
Nedir tarih?
Hiç şüphesiz, tarih, bilgiden öte bir şeydir.
Tarih felsefesinin kurucusu kabul edilen İbn Haldun, bütün ilimlerin anası olarak görür onu.
Romalılara göre hayatın üstadıdır tarih; hayatımıza kılavuzluk etmesi için müracaat ederiz ona.
Toynbee, herhangi bir yoruma tâbi tutmaksızın, pul koleksiyonu yapar gibi vakalar koleksiyonu tarzında anlaşılan bir tarihin manasız olduğunu belirtir.
Latinlere göre tarihî anlayış, hadiseleri anlamak; felsefî anlayışsa sebepleri anlamaktır.
Türklere gelince; tarih yazmak fiilinden çok, tarih yapmak fiilinden hoşlanırlar.
Georg G. Iggers, 19. yüzyıl profesyonel tarih yazımının anlatıya dayalı, olay-yönelimli niteliğinin, 20. yüzyılda sosyal-bilim yönelimli tarih araştırma ve yazma biçimlerine dönüştüğünü ileri sürer. Sosyal-bilim yönelimli tarih, siyaset araştırmalarını toplum araştırmalarıyla nasıl ikame ettiyse, yeni tarih anlayışı da gündelik deneyimin şartları olarak anlaşılan kültür araştırmalarına yönelmiştir. Bu yönelimle geleneksel tarih-yazımının ana varsayımına adeta meydan okunur.
20. yüzyılın ikinci yarısından sonra tarih-yazımı tartışmalarının ulaştığı sonuç ise şu olmuştur: Tarih, bilimden ziyade edebiyata yakındır.
Şüphesiz insanoğlu, bütün kültürlerde geçmişiyle ilgilenmiştir. Bu ilginin zaman içinde kronolojik tarih yazımından daha üst bir anlam katmanına dönüşmesi de doğal bir sonuçtur. Olguyla-hikâyenin ilişkisinin kurulması fikriyse modern zamanlara has bir geleneği başlatmıştır.
Heredot Tarihi’nden bu yana, vakanüvis ve müverrihlerden farklı olarak, tabularla mücadele geleneğinin öncü romancıları, tarihçilerin değil tarih felsefecilerinin kategorisine daha yakındırlar.
Tarih felsefesi iki temel soruya cevap arar: Niçin oldu? Ve nasıl oldu? Ancak böylece tarih, olayların özünü kavratma, zamanın, kişilerin, coğrafyanın ve olayların özünde yankılanmak görevini üstlenebilir. Bunun sonucunda kâinattaki kanunlar, insanlığın tırmandığı basamaklarla bağlantısını sağlar ve canlı bir varlık olarak ortaya çıkar.
Tarihin ışığını şimdiye ve geleceğe taşıyanlarsa tarih yazarlığını üstlenmiş sanatkârlardır. Geçmişi ve bugünü nasıl okuyabileceğimize ayna tutan bu sanatkârların seçtiği tür, roman sanatıdır. Tarihin kanunları karşısında roman yazarları hür müdür? Bu sorunun cevabını her romancı kendi stili içinde verir. Tarihi evcilleştiren roman yazarları, yerleşmiş peşin hükümlerin önyargı duvarına çarpmayı göze almaktan çekinmezler. Bu cesaretleri sayesinde tarihi görünür kılmayı başarırlar.
Ancak, ne belgeler, ne tarihçiler ne de tarihî roman yazarları tarihe ait gerçeği tam olarak yansıtabilirler. Niçin? Çünkü tarih tarihtir, roman da romandır.
Yahya Kemal “Tarih Musahabeleri”nde tarih sevgisinin kökleşmesi için müverrihlere ihtiyacımız olduğunu belirtir. Türkiye’de vakanüvislerin yazdıklarını saymazsak, tarihî roman yazarlığının 100 yılı aşkın bir geçmişi vardır. Buna karşılık çocuk, genç ve yetişkin özneye dayalı tarihî roman yazarlığının büyük atılımı gerçekleşmemiştir.
Tarih okuma sevgisinin çocukluktan itibaren başlaması çocukların tasavvur ve hayal güçlerini geliştireceği gibi, yaşadıkları dünyaya tanıklık etmeleri yanında, geleceği öngörmelerinin de iyi bir yoludur. Tarihte olanın yalnızca geçmiş değil şimdi ve gelecek olduğunun farkına varmak, tarihçiler ve politikacılar kadar toplumun bütün öznelerinin de ilgi alanına girmedikçe, tarih, mağlubiyetler ve galibiyetler üzerine sınırlı bir okuma alanı olarak kalmaya mahkumdur. Bu yaklaşım sürdükçe, tarihin sosyal yönü ihmal edileceği gibi, tarihin yorumu da yapılamaz. Bunun açık anlamı ise tarihten uzaklaşmadır.
Çocuk masal; genç destan-kahramanlık; bilinçli yetişkin okur ise medeniyet ve kültür düzleminde okur tarihi. Tarih kültürünün çocuk, genç ve yetişkin özne için edebiyata dönüşmesi tarihe yeniden yönelmek bağlamında bir milat olabilir. Tarih kültürü merkezli bu süreç, tarihi kronolojik ve savaşlar tarihi olarak okutma anlayışının dönüşmesini sağlayabileceği gibi, onu felsefe ile okuma geleneğinin oluşmasına da öncülük edebilir. Tarih gerçeğini felsefe bağlamında okumak ise, yalnızca dünü anlamlandırma değil; aynı zamanda bugünü doğru yorumlama ve öngörülebilir bir geleceğe yönelmenin de başlangıcıdır. Çünkü geçmiş hakkında bir şey öğrenmezsek gelecek hakkında fikrimiz de olmaz.

Paylaş Tavsiye Et