Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2005) > Film
Film
Oğul Odası / La Stanza Del Figlio
Yönetmen: Nanni Moretti
Senaryo: Nanni Moretti, Linda Ferri
Oyuncular: Nanni Moretti, Laura Morante, Jasmine Trinca
Yapım: Fransa/İtalya, 2001, 99 dk.
Hastaları tarafından sevilen bir psikiyatrist olan Giovanni Sermonti, mutlu bir aile yaşamına sahiptir. Eşi Paola bir sanat galerisinde çalışır. Eşlerin arasındaki uyum çocukları ile olan iletişimlerini de olumlu etkiler. Ailedeki mutluluk, oğulları Andrea’nın okulunda bir fosilin çalınması ile sekteye uğrasa da, oğullarının fosili çaldığını düşünen aile, kısa bir zaman sonra anlayışlı ebeveynler olarak bu durumu da olgunlukla halleder.
Bir cumartesi öğleni, tüm aile ortak bir kaderin çağrışımlarını yaşamaktadır. Çağrışımlar, gerçekleşecek olan kazanın aile bireyleri üzerindeki izdüşümleri gibidir: Otomobille hastasını ziyarete giden babanın yolda karşıdan gelen bir tankerle çarpışmamak için yaşadığı gerginlik, motosiklet üzerinde arkadaşlarıyla şakalaşırken zor durumda kalan kız, pazarda dolaşırken yanından şüpheli birisinin kendisine çarparak uzaklaştığını tedirginlikle fark eden anne, arkadaşları ile denize açılan ve hayatını kaybeden oğul Andrea. Moretti bu sahneleri ard arda verirken birbirine bağlı hayatların içinden, yalnızca birinin seçildiğine işaret ediyor. Kaderin oğulda düğümlenmesi, anne için, oğlunun bıraktıkları ile yaşama ve hayatta kalan bir yansımasını görebilme ümidine dönüşürken; baba için bambaşka bir duyguda karşılık bulur. Baba Giovanni o gün kendisini çağıran hastasına gitmeyip cumartesi gününü Andrea ile geçirmiş olsaydı, oğlunu kaybetmeyeceğine inanmaktadır. Zamanı geri döndüremediğinden kendini affedemez. Hastalarına ve işine duyduğu hassasiyet oğlunun ölümüyle büyük bir pişmanlığa dönüşen psikiyatrist, mesleğinden de istifa ederek hayatını, bilinmeyen bir tarihe kadar pişmanlık duygusunun eziciliğine hapseder. Ölüm, aile bireyleri arasında hızlı bir bölünme süreci başlatır. Bu duygunun ortaklığı olmaz diyen Moretti, ailede kalan üç bireyin ölüm karşısındaki yaralanmalarını hiyerarşik bir yapıda sunar.
2001 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü alan Oğul Odası, Türkiye’de 2002’de vizyona girdi. Filmin DVD’sinin orijinal dili İtalyanca, seslendirmeleri ise Türkçe ve Fransızca olarak hazırlanmış. Denk Film yapımı olan DVD, Andrea’nin ölümüne giden yolu on altı farklı sahneye bölerek sunuyor.
Nanni Moretti’nin mizah dolu, sosyal içeriği her daim mevcut filmlerini düşündüğümüzde, Oğul Odası konusu itibariyle yönetmenin diğer filmlerinin aksine espri barındırmıyor. Filmlerinde komikle ciddiyi, kişiselle siyasalı bir araya getirmesine alışık olduğumuz yönetmen, bu kez başka bir noktadan sesleniyor. Moretti, aile bireylerinden birisinin kaybı neticesinde oluşan üzüntünün ve pişmanlığın portresini epik bir anlatıma dönüştürüyor. Dramatik yapıyı ölüm duygusu ile saran yönetmen, anlamasak da yaşamak zorunda olduğumuz kaderin karşı konulmaz doğasına dikkat çekiyor. / Esra Bulut

Tavsiye Et
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak DVD
Yönetmen/Senaryo: Ahmet Uluçay
Görüntü Yönetmeni: İlker Berke
Oyuncular: İsmail Hakkı Taslak, Kadir Kaymaz, Gülayşe Erkoç, Aysel Yılmaz, Mustafa Çoban
Yapım: Türkiye, 2002, 110 dk.
Recep ve Mehmet, Tepecik köyünde yaşayan iki arkadaştır. Recep bir karpuzcunun, Mehmet ise bir berberin yanında çalışır. İkisini bir araya getiren şey, resimleri “gımıldatmanın” karşı konulmaz cazibesidir. Sinema, Tepecik köyünden çok uzaklarda kalsa da, bu duygu iki çocuğun ruhunu sarmıştır. Film, kelek çıkan karpuzları aşka, köyün boş duvarlarını optik yanılsamalara dönüştürürken, çocukların kendi gerçekliği ardındaki çaresizlik, tren yolunu seyre daldıkları anda romantik bir hafiflik duygusuna dönüşür. Batacağını bile bile karpuz kabuğuna binmek, en çok tren yolunun uzaklık çağrışımlarında anlam kazanır. Cesaret etmek için büyümek mi gerekir, yoksa büyümeyi beklemeden bırakıp gitmek mi? Uluçay, filminde özyaşam öyküsündeki çaresizliğin ve yoksulluğun sınırlarını çizerken, umuda naif ve çocuksu bir anlam yüklüyor. / Esra Bulut

Tavsiye Et
Günah Şehri / Sin City
Yönetmenler: Frank Miller, Robert Rodriguez, Quentin Tarantino
Oyuncular: Bruce Willis, Mickey Rourke, Clive Owen, Jessica Alba, Jaime King
Yapım: ABD, 2005, 124 dk.
Günah Şehri üç hikâye ile resmedilir. İlkinde mesleğinin ve sağlığının son demlerindeki Hartigan bir caninin elinden on bir yaşındaki bir kızı kurtarmayı kafasına koyar. İkinci hikâyede, Frankestein’ı andıran Marv, tek gecelik aşklarından birinin öldürülmesi üzerine katillerin peşine düşer. Sonuncusunda ise özel dedektif Dwight bir polisin öldürülmesiyle ortaya çıkan pisliği temizlemeye uğraşır. Üç hikâyenin birbiriyle kurduğu dolaylı ilişki filmsel zaman ve mekan ortaklığından öteye gitmez. Bu sebeple, filmin bir bütünlük hissi uyandırmayan yapısı, uyarlamadaki sadakati hüner bellemiş gibidir.
Filmin esinlendiği çizgi romanların yazarı Frank Miller, yönetmenlik koltuğunu Robert Rodriguez ile paylaşıyor. Konuk yönetmen olarak da Tarantino’nun ismi görülüyor. Film, çizgi roman izlenimi vermek adına stilize bir yapıda siyah beyaz çekilmiş. Anlatımı güçlendirmek için pek sık rastlanan bir yöntemle, siyah beyaz karelerin yanına renkli kareler eklenmiş. Bir çizgi karaktere dönüştürülme çabasıyla karikatürize edilen oyunculuklarla birlikte yüksek dozda şiddet ve cinsellik ifşası, seyirciyi karanlık ve sıkıntılı bir atmosfere doğru çekiyor.
Film birbiriyle alakası olmayan hikâyeleri aksiyon unsuru olarak cinsellik ve şiddetten başka bir şeye yaslamayan anlatımıyla yalınkat bir yapı kuruyor. Aslına sadık kalma adına, çizgi romanı andıran karakter çalışması ise ister istemez iğreti duruyor. Kurgudaki bariz aksaklık da filmin ne kadar uzun olduğunu size her fırsatta hatırlatıyor. Hemen bu noktada filmden uzaklaşarak, aklımıza, “bir insan neden film yapar?” sorusu geliyor. Bu soruya Hollywood sınırları içinde nasıl bir cevap verilebilir acaba? Ardından filmin bu sınırların ürünü olduğu gerçeğinden yola çıkarak, fantazyalar kurabilen insanoğlunun bu soruya da bir cevabının muhakkak var olduğundan emin oluruz. Cevabın ne olduğunu filmin satır aralarında görmek ise çocuk oyuncağı olur.
Yalandan, kasvetten, kötülükten, şiddetten ve cinsellikten başka bir şeyin olmadığı bir dünya tasavvurunun konu edildiği film, sinemanın ne kadar tehlikeli bir sanat dalı olabileceğini bize tekrar hatırlatıyor. Bu tasavvurun izleri perdede, seyircilerin takip etmesi için stilize estetik adı altında görünüyor. Görünüşte yansıyan gerçek, perde kapandığında kaybolmasına karşın, onun zihnimizde bıraktığı izler hakkında herhangi bir kaygının güdülmediği de açıktır. Ortaya çıkan ise, gerçek maskesi takan görüntülerle çöplüğe dönen zihinler…
Kalp ve zihin sağlığı adına Günah Şehri’nin kapısına yaklaşmamanızı tavsiye ederim. / Murat Pay

Tavsiye Et