Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2005) > Film
Film
Müziğimiz
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Senaryo: Jean-Luc Godard
Oyuncular: Sarah Adler, Nade Dieu, Rony Kramer
Yapım: Fransa,-İsviçre, 2004, 90 dk.
J. L. Godard, Fransa menşeli yeni dalga akımıyla özdeşleşen sinemacılardan biri. Serseri Aşıklar’daki minik aşk öyküsünü hatırlayanlar Godard’ın daha sonra sinemada politik bir tavra yöneldiğini de hatırlayacaklardır. Bu yönelişin Marksist bağlamda olduğunu da göz önünde bulundurursak vizyona giren son filmi Müziğimiz’i daha rahat değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
Müziğimiz, Godard’ın Saraybosna’ya birkaç kez ziyaretinden sonra kaleme alınmış ve çekilmiş. Dante’den esinlenen yönetmen, filmi üç bölüme ayırmış: İlk bölüm olan “Krallık: Cehennem”de tamamen belgesel savaş görüntüleriyle cehennem tasviri yapar. Donuk ve biçim bozumuna uğratılmış kareler ve sık sık siyaha düşen kurgusuyla, insanoğlunun dramlarını müzik eşliğinde dile getirir. İkinci bölüm “Krallık: Araf”da ise, İsrailli bir gazetecinin ve genç bir kızın Saraybosna izlenimlerini merkeze alır. Bu izlenimler esnasında karşılaşılan mekan dramları insan dramlarını çağrıştırırken, dünyada Amerikan hegemonyasının bariz ayak sesleri ve İsrail-Filistin ilişkilerine de ince dokundurmalar göze çarpar. “İsrail vaad edilen topraklara ulaşmak için denizde yürürken, Filistin denizde boğuluyor” değerlendirmesinin ardından İsrail’i kurgusal filme, Filistin’i de belgesel filme benzetmesi, Godard’ın tipik çarpıcı replikleri arasında yerini alır. Aynı zamanda Kızılderili karakterlerin filmde gerçeküstü bir şekilde konumlanması Bosna, Filistin, Kızılderililer özelinde bir hak hukuk sorgulamasına/özeleştirisine dönüşür. Son bölüm “Krallık: Cennet”de ise kamera, Amerikan askerlerinin koruduğu izlenimi veren bir adada yavaş yavaş çevrinmektedir. Bu bölümde dinginlik ön plandadır.
Ticari gösterime girmesi şaşırtıcı olan Godard’ın bu muhalif filminin, alternatif sinemaseverler için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Hatta az bir sabır ile kayda değer bir film izleme şansına herkes sahip olabilir. “Görüntü mutluluk veriyor, ardından da bir boşluk bırakıyor.” Bence bu boşluğun ne olduğunu görmeden mutluluğun tanımını yapmak da bir hayli güç. Filmi izledikten sonra arda kalan boşluğu değerlendirmek de biz kayda değer seyircilere kalıyor.
Aslında işin ilginç yanı, dram olmayan hayatı insan dramlarıyla dolduran insanoğlunun, bir çelişkiyle birlikte insandan bağımsız bir hayatı benimseyemediği oluyor. Halbuki ortada hep bir müzik var; o da insanlığın müziği. / Murat Pay

Tavsiye Et
Misyon / The Mission VCD
Yönetmen: Roland Joffé
Senaryo: Robert Bold
Görüntü Yönetmeni: Chris Menges
Yapım: İngiltere, 1986, 126 dk.
1986’da en iyi film dalında Altın Palmiye Ödülü kazanan Misyon, Ennio Morricone’ye ait müzikleri, Robert de Niro ve Jeremy Irons gibi aktörlerin oyunculuklarıyla ön plana çıkan mükemmel görüntülere sahip etkileyici bir film. Misyon, bölgeyi Hıristiyanlaştırmak üzere Brezilya’nın dağlarına giden Rahip Gabriel ve kardeşini öldürdüğü için intihar etmekten Rahip tarafından vazgeçirilen köle avcısı Mendoza’nın, koloninin Portekizlilere satılması üzerine yapmak zorunda kaldıkları mücadeleyi konu alıyor. Ray McAnally’nin canlandırdığı Altamirano karakterinin, yaşananları başrahibe yazdığı bir mektup halinde anlattığı film, Batılıların yerli dünyaya kendi medeniyetlerini taşımasını işleyen şiddet içerikli atmosferi nedeniyle çok tartışıldı. / Yasemin Kaya

Tavsiye Et
Çevirmen
Yönetmen: Sydney Pollack
Oyuncular: Nicole Kidman, Sean Penn, Tsai Chin
Yapım: İngiltere, 2005, 128 dk.
Amerikan sinemasının eski yönetmenlerinden olan Sydney Pollack, politik-macera bir filmle vizyonları şenlendiriyor. Çevirmen’in New York’taki tarihî Birleşmiş Milletler binasında çekilen ilk film olduğunu ve yönetmenin bunun için BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ı aracı kıldığını hemen belirtelim.
Afrika kökenli Silvia, Birleşmiş Milletler’de çevirmenlik yapmaktadır. Bir akşamüzeri rasgele uğradığı çalışma odasında beklenmedik bir diyaloğa şahit olur. Bu diyaloğu polisle paylaşmaya karar verdiğinde, kendini gizli servis elemanlarıyla teşrik-i mesaiye başlamış bulur. Bu çerçevede geçmişiyle yüzleşen Silvia, gizli servis elemanlarından Keller ile ortak bir paydada buluşur. Dolayısıyla filmin başındaki diyalog, insanî ilişkiler bağlamında, filmin iki kahramanının geçmişiyle ilgili bir anahtar konumuna dönüşmüştür. Olayların gelişimi işin içine giren karakter sayısını fazlalaştırırken, saldırıya maruz kalan hedeflerin de çoğalmasına sebep olur. Kaçanlar, kovalayanlar, yalan söyleyenler, dürüstler derken film, açılması kolay bir düğüme doğru yol almaktadır.
Filmi politik sinema kapsamına alabileceğimiz gibi, klasik bir dedektif sineması olarak da nitelendirebiliriz. Zayıf bir anlatımın hakim olduğu filmde, müziğin gerilim dozunu arttırmak için rahatsız edici boyutlarda kullanıldığını görüyoruz. Oyuncular arasında Nicole Kidman rolünün hakkını veriyormuş izlenimini bıraksa da, Sean Penn’in kendini tekrar ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Filmdeki flüt metaforu ise, evlere şenlik bir geçmiş özlemi anlatımına dönüşüyor. Sözün kısası, eski kurt Sydney Pollack’ın Hollywood klişelerine bu kadar çok rağbet etmesi anlaşılır değil.
Boş vaktinizi bile ayırmaya değmeyecek bir film. Filmin afişlerinde yer alan “Gerçekler için çeviriye ihtiyaç yok” cümlesi dikkatimizi celbetse de, filmden sonra hangi gerçeklerden bahsedildiğini anlayamıyoruz. Malum, işin içinde çeviri olunca çevirmen de önemli oluyor. Filmi yapanın da bir nevi çevirmen olduğunu varsayarsak, yönetmen-film ilişkisini tekrar gözden geçirmek durumunda kalıyoruz. / Murat Pay

Tavsiye Et