Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2005) > Türkiye Ekonomi > MÜSİAD Fuarları: Bir Simurg hikayesi
Türkiye Ekonomi
MÜSİAD Fuarları: Bir Simurg hikayesi
Melikşah Utku
2001 YILININ Nisan ayında gerçekleştirilen MÜSİAD Genel Kurulu’nda gösterilen multivizyon, Simurg hikayesiyle başlıyordu: Hallerinden memnun olmayan kuşlar bir araya gelmiş ve Kafdağı’nın arkasında yaşayan kuşların padişahına doğru zorlu ve uzun bir yolculuğa çıkma kararı almış. Konuşmalar bitip de iş ciddiye binince, kuşlardan bir kısmı yola çıkmamak için mazeret üretmeye başlamış. Bülbül, gülünü özlemiş, baykuş harabesini, kaz gölünü, papağan kafesini, süslü tavus bahçesini.
Türkiye’nin kuruluşundan bu yana ‘korunmuş’ olan İstanbul merkezli sanayi sermayesinin 1990’lı yıllarda medya desteğini arkasına alarak finansal sermayeye dönüşmesi ve ekonomi politikalarının bu kesimi önceleyen yaklaşımıyla, hareket alanları hiçbir zaman gelişme imkanı bulamamış bir yerli sermaye var bu ülkede. 1980’li yıllarda ellerinde numûne dolu bavullarla hiç yabancı dil bilmedikleri halde yurtdışına iş bağlantısı kurmak için giden yüzlerce müteşebbisin öncülüğünde yükselişe geçen bu yeni sermayenin, kısa süre içinde yerleşik sanayi sermayesine kafa tutmaya başlayacağı aşikârdı. 1990’larda kurulan MÜSİAD’ın üye tabanını işte bu sermaye oluşturuyordu. Türk insanının geleneksel ve dinî değerleri ile yetişmiş olan bu yeni sermaye sahiplerini, bu “dünyada yer almaya” başladıkça şüphesiz ki zorlu sınavlar bekliyordu. Tabiat icabı bu kesim de zaman içinde belli değişimler geçirdi.
MÜSİAD’ın fuarları, bu değişimi okumak için çok güzel bir ortam sunuyor. Derneğin İstanbul’da organize ettiği ilk fuar, basın tarafından “Medine Pazarı” olarak isimlendirilmişti. O günlerin entel gazetesi Yeni Yüzyıl, stantlarda ziyaretçileri “Selamun Aleykum” diyerek karşılayan insanlardan bahsetmişti fuarla ilgili geçtiği haberde.
Gerçekten de iş sahası olarak birbirleriyle pek alakalı olmayan onlarca kuruluşun, orada sadece ticarî bir amaç için toplanmadıkları, daha fuara girer girmez edinilen havadan anlaşılıyordu. Sanki bugüne kadar kendilerini yok sayanlara, olmalarını istemeyenlere inat, “Biz buradayız” diyorlardı. Bir panayır havası hâkimdi bu ‘ilk’ fuara. Bu panayırda birbirine rakip olmayan, daha çok, baskın iktisadî ve siyasî sistemin tüm dayatmalarına karşı sadece ferdî gayretleriyle bir yerlere gelmiş olan insanların birbirleriyle tanışması yaşandı. Hemen her biri aynı tecrübeleri yaşamış gönüldaş olan bu insanların bir araya gelişinin, haliyle biraz heyecanlı ve duygusal olması tabii idi.
Ardından 28 Şubat yaşandı. Dinî değerlere sahip insanlar bir anda suçlu konuma itildi. Anadolu sermayesinin önemli bir kısmı yeşile boyandı ve ülkedeki irticaî faaliyetleri finanse ettiği, hiçbir delil getirilmeden iddia edildi. Başta Genelkurmay olmak üzere kamu kuruluşları ve hatta kimi özel şirketler yeşil şirketlere karşı ambargo başlattı; kara listeler elden ele dolaştı, yeşil sermaye ile kurulmuş 19 gazete, 110 dergi, 51 radyo ve 20 televizyon afişe edildi.
Bu gelişmeler karşısında dindar çevrelerin ilk tepkisi, 1997 güzünde gerçekleşen MÜSİAD fuarına oldukça anlamlı bir şekilde yansıdı. Tam da yeşil sermaye avcılığı ve Batı Çalışma Grubu hafiyeciliği günlerine denk düştüğü için halefinden de muhteşem olan fuarın ardından BÇG, bundan böyle “İslamcı sermaye”yi afişe etmek yerine görmezlikten gelme çağrısı yaptı. Devlet himayesinden yoksun büyüdüğü halde, tüm dünya ile ticaret yapabilecek kapasite ve kaliteye ulaşan Anadolu sermayesine reva görülen ideolojik ambargoya karşı en anlamlı tepki halkımızdan gelmiş, çoluk çocuk üşenmeden Yeşilköy’e hücum etmiş, uluslararası fuarı, Selçuklu’nun yabanda kurulan meşhur Yabanlı panayırına çevirmişlerdi.
Bir sonraki yıl fuar daha da yaban bir yer olan Beylikdüzü’ne taşındı. MÜSİAD fuarına yabancı ülkelerden katılım artarken, fuar artık panayır havasından yavaş yavaş kurtularak profesyonel bir fuar organizasyonuna dönüşmeye başladı. Uzakta olmasına rağmen azımsanmayacak bir ziyaretçi akının olduğu bu fuar, esasında 28 Şubat’la başlayan süreç karşısında en azından kimi şirketlerin yaşadığı dönüşümü de göz önüne serdiği için oldukça kayda değerdi.
Fuardan çıktığınızda, nasıl yorumlayacağınızı tam olarak bilemediğiniz garip bir hüzün kaplıyordu içinizi. Bu fuarda bir şey eksikti. Yokluğu hemen fark edilemeyen, fark edildiğinde de çoktan yitmiş olan bir şey: ‘Benliğimiz’. Modern dünyanın bize sunduğu ortamları koklamaya alışmış olan pek çoğumuz için garipsenecek bir durum yoktu belki. Ama küçük bir muhasebeyle bile farkına varılabilecek bu benlik kaybının, insanın yüzüne şamar gibi inen akislerini görmemek de imkansızdı. Fuarlarda tabii olarak karşımıza çıkan tanıtım olayı, bu fuarda dinî ve etik değerlerinden büyük ölçüde arındırılmış ve tabir caizse piyasa normlarına uygun hale getirilmişti. Öyle gözüküyordu ki, bırakınız büyümeyi, ayakta kalmak için dahi eski esvaptan kurtulmak gerektiğine inanmaya başlamıştı kimileri.
İşin ilginç yanı, bu değişimi benimseyenlerin önemli bir kısmı bir sonraki fuarda yer almadı. Kendilerini olmasa bile şirketlerini yeniden tanımlayanlar kısa sürede MÜSİAD’la ilişkilerini de kestiler. Buna rağmen, MÜSİAD bir sonraki fuara güçlenerek girdi.
Nihayet bu yılki MÜSİAD fuarı, tam anlamıyla başarılı profesyonel bir organizasyon olarak hatıralarda kalacak. Başta İslam ülkeleri olmak üzere yabancıların fuara ve fuarla birlikte gerçekleştirilen Dünya İşadamları Forumu’na gösterdikleri teveccüh kayda değerdi. Şüphesiz ki, bu başarıda MÜSİAD’ın yoğun gayretlerinin büyük bir payı var. Ne var ki, gerek fuara, gerekse fuarla birlikte düzenlenen işadamları kongresine katılan yabancılardan edindiğimiz izlenim, bunda AK Parti iktidarının İslam âlemi nezdinde gördüğü itibarın da önemli bir rol oynadığı yönünde. Türkiye’nin son yıllarda uluslararası platformlarda takip ettiği etkin ve yoğun diplomasinin, özellikle bugüne dek Türkiye denince dudak büken Arap ve Pasifik Havzası ülkelerinde ciddi bir tavır değişikliğine sebep olduğu anlaşılıyor. Fuar ve kongreye katılan ülkelerin önemli bir kısmı, başbakan ve bakan düzeyinde geldiler İstanbul’a.
Bugün İslam ülkelerindeki işadamı ve sanayicilerin birbirleriyle iletişimi eskisine nispetle çok daha fazla önem taşıyor. Konferansın açılışında Mahathir Muhammed’in de ifade ettiği gibi, İslam ülkelerinin dış ticaretinde Batılı sanayileşmiş ülkeler hâlâ çok ciddi bir ağırlığa sahip. Son dönemlerde gelişen siyasi şartlar, İslam âlemini alternatif pazar, tedarikçi ve yatırım arayışlarına itmiş durumda. Batı’ya aşırı bağımlılığın ceremesini çekmiş olan Güney Asya ve Arap ülkelerinin konferansa ilgisinin bu yıl artmış olmasının bir sebebi de bu.
MÜSİAD, sadece bir fuar organizatörü olarak değil; üyelerine, değerleriyle modern dünyada ayakta kalabilecekleri bir platform oluşturmakta da başarılı oldu. Bundan bir adım sonrası, o değerlerin üzerine inşa edilecek kapsamlı bir iş yapış tarzıdır.
Bu hedef, MÜSİAD’ın yazının girişinde bahsi geçen multivizyonunda açık bir şekilde dillendiriliyor: “Bencil bireyciliğin aşıldığı, insanların samimiyetle gönül birliği ettiği, ortak hedeflere beraber yürüdüğü sağlam bir işbirliği... MÜSİAD, toplumun inanç, kültür ve geleneğinden aldığı güçle insanımızın beklentilerini, hayallerini, umutlarını yeşertmek ve yüceltmek için yürüyor.”
“Geride kalan kuşlar, tüm zorlukları, karanlık vadileri, dikenli yolları aşıp ulaştılar Kafdağı’na. Kendilerini yarı yolda bırakan hemcinslerine dönüp bakmadılar bir daha. Yolda yitirdikleri, kaybettikleri dostlarına üzüldüler içlerinden. Son bir kez olsun akşam güneşinin batışını seyretmediler eski yurtlarında. Yorgun, ama başları dik aştılar Kafdağı’nın zirvesini.
Ve gördüler ki, meğer hepsi birer Simurg’muş.”

Paylaş Tavsiye Et