Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2005) > Türkiye Siyaset > AB yolunda ‘ekümenik’ karışıklık
Türkiye Siyaset
AB yolunda ‘ekümenik’ karışıklık
Sevinç Alkan Özcan
OSMANLI İmparatorluğu’ndan miras kalan en yaşlı kurumlardan biri olma özelliğini taşıyan İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus inşa sürecinde karşılaştığı önemli sorun alanlarından biri olageldi. TC’nin kuruluş aşamasında, evrensel iddiaları haiz böylesi bir dinsel kurumun ulus-devlet sınırları içerisinde alacağı statü, Lozan Anlaşması’nın en ciddi tartışma konularından biriydi. 1833’te Yunanistan, 1865’te Romanya, 1870’te Bulgaristan ve 1922-1937’de Arnavutluk’taki Ortodoks Kiliseleri’nin tek taraflı olarak bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle birlikte tarihindeki en büyük darbelerden birini alan Patrikhane, hem teolojik, hem de siyasî pek çok problemle karşı karşıya kalmıştı. 1829’da bağımsız Yunan devletinin kurulmasından sonra Osmanlı Devleti ile Patrikhane arasında başlayan güvensizlik problemi, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları’nda Patrikhane’nin pozisyonunun Yunanistan lehine netleşmesiyle birlikte TC dönemine aktarıldı.
Lozan’da müzakereler sırasında Türk tarafının Patrikhane’nin Türkiye sınırlarının dışına çıkarılması isteği hem Yunan, hem de İngiliz heyetinin tepkisiyle karşılaştı. Türk heyetinin böyle bir talepte bulunması, Patrikhane’nin savaşta Yunanistan’ın yanında yer aldığı ve her zaman siyasî faaliyetler içinde bulunan bir kurum olduğu argümanları ile açıklanabileceği gibi, Cumhuriyet’i kuran kadroların Osmanlı geçmişinden kurtulma isteğinin tezahürlerinden biri olarak da görülebilir. Lozan’da Patrikhane’nin İstanbul’da kalması, tüm siyasî ve dünyevî otoritesinden vazgeçmesi koşuluna bağlandı. Böylece Alain Juster’ın deyimiyle, “Ortodoks Patrikhanesi tarihin bir cilvesi olarak Müslüman bir ülkenin laikliğine ve laik uygulamalarına maruz kaldı.”
Lozan’da Patrikhane’nin statüsü hakkında alınan söz konusu karar, bugün TC devleti ile Patrikhane arasındaki en önemli problemi oluşturuyor. Lozan Antlaşması ile Kutsal Meclis Sen Sinod’a seçilecek adaylara ve Patrik’e TC vatandaşı olma zorunluluğu getirildi. Patriklik makamına tek bir milliyetten olma zorunluluğunun getirilmesi sonucunda, Patrik’in ulus-üstü ekümenik karakter olma iddiası tartışılır bir nitelik kazandı.
Patrikhane sorunu TC’nin ulus-devlet olma refleksleriyle ortaya çıkan bir iç mesele gibi görünse de, Patrik’in ekümenik olma iddiası nedeniyle, uluslararası boyutları haiz, karmaşık bir mesele. Her şeyden önce Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların önemli bir parçasını oluşturuyor. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye ile Yunanistan arasında patlak veren her krizden Patrikhane de nasibini aldı. Kıbrıs Sorunu ve 6-7 Eylül 1955’te yaşanan olaylar nedeniyle ortaya çıkan gerginlik, Rum cemaatini olduğu kadar Patrikhane’yi de olumsuz yönde etkiledi.
Soğuk Savaş döneminde Patrikhane meselesini karmaşıklaştıran ve hatta çıkmaza sokan en önemli faktör Batı Trakya’daki Türklerin, İstanbul’daki Rumların ve Patrikhane’nin, Türkiye ve Yunanistan tarafından ilişkilerde birer koz olarak algılanmalarıydı. Bu algılama bazen o kadar ileri boyutlara vardı ki, iki ülkenin Patrikhane konusunda kendi tezleri ile çelişen pozisyonlara bile girdikleri oldu. Örneğin, Lozan görüşmeleri sırasında Türk heyeti Patrikhane’nin varlık nedenini yitirdiğini, bu yüzden Türkiye’yi terk etmesi gerektiğini ileri sürdüğünde, Yunan heyeti bu kurumun Yunan değil bir Türk kurumu olduğunu, bu nedenle de Türkiye dışına çıkarılmasının mümkün olmadığını söyler. Aynı şekilde 6-7 Eylül olayları sırasında başlatılan Patrikhane karşıtı kampanyada, Türk basınının Patrikhane’ye ekümenikliğini hatırlatarak Makarios’u kınamasını istemesi de yine benzer bir çelişkinin tezahürüdür.
TC ile Patrikhane arasındaki temel problemler, Patrikhane’nin ekümenik olma iddiasının Türkiye tarafından tanınmamasından ve Patrik’in TC vatandaşı olması zorunluluğundan kaynaklanıyor. Bunun dışında, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve Türk vatandaşı olmayan öğrencilerin de okula kabul edilmesi, Patrikhane’nin yurt dışındaki Ortodoks kiliselerle serbestçe ilişki kurabilmesi ve Patrik’in Türk hükümetiyle valilikten daha üst düzeyde resmen diyaloga girebilmesi diğer problemli konuları oluşturuyor.
Lozan’dan itibaren Türkiye’nin Patrikhane’yi kendi iç sorunu olarak görme eğilimine girmesi ve dışarıdan gelebilecek müdahaleleri engellemek için ekümeniklik iddiasını reddederek kurumun statüsünü ulus-devlet sınırları içinde tutmaya çalışması, meselenin uluslararası bir nitelik kazanmasını engelleyebilmiş değil. Yalnızca ulus-devlet parametreleri içinde soruna yaklaşmanın çözüme bir katkı sağlamadığı, aksine onu zorlaştırdığı ortada.
 
ABD’nin Ortodoks Sevgisi
1990’ların başında Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun çözülmesinin ardından Türkiye ile Yunanistan dışında başka ülkeler de Patrikhane sorunuyla yakından ilgilenmeye başladı. Bu ülkelerin başında da ABD geliyor; zira Amerika, eski Doğu Bloku ülkelerinin Ortodoks uluslarının Rus-Ortodoks Kilisesi aracılığı ile yeniden Rusya’nın nüfuz alanına girmesini istemiyor. Bunun için de İstanbul Patrikhanesi’nin tüm Ortodokslar, özellikle de Doğu Bloku ülkeleri üzerindeki etkisi ABD tarafından arttırılmaya çalışılıyor. Patrik Bartholomeos 1990 sonrasında ABD’den AB ülkelerine, Vatikan’dan eski Doğu Bloku ülkelerine kadar pek çok seyahat gerçekleştirdi. Ayrıca, Bartholomeos’un her yıl Heybeliada’da düzenlediği çevre konulu toplantılar, bazı kesimler tarafından ekümenikliğinin ilanı olarak da yorumlanıyor.
Patrikhane’nin son yıllarda en sık gündeme getirdiği konu, 1971’de kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması ve bu okula Türk vatandaşı olmayan öğrencilerin de alınması. Patrik, yurt içinde (Kadıköy, Gökçeada-Bozcaada, Adalar ve Terkos metropolitlikleri) ve yurt dışında (Girit, Onikiada, Amerika, Avustralya, Avrupa, Yeni Zelanda, Kanada, Arjantin, Panama, Hong Kong, Yunanistan, Yeni Bölgeler) bulunan kendine bağlı başpiskoposluklar ve metropolitliklerin din adamı ihtiyacını karşılamak gerekçesiyle Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını talep ediyor.
Son dönemde, Bartholomeos Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması konusunda hem Türk hükümeti, hem de Avrupa ülkeleri nezdindeki çabalarını artırmış bulunuyor. Geçen yıl itibariyle AKP Hükümeti’nin yaklaşımı, okulun YÖK’e bağlı İlahiyat Fakülteleri’nden birinin alt dalı olarak faaliyete geçmesi yönünde. Dolayısıyla Türk hükümetinin 2004 Aralık’ına kadar bu çabalara olumlu yaklaştığı söylenebilir. Ancak hükümetin, Aralık başında ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın Amerika’daki Ortodoks cemaati üyesi 85 kişilik bir grup adına verdiği resepsiyonu, davetiyede Fener Rum Patriği için ekümenik unvanının kullanıldığı gerekçesiyle boykot etmesiyle başlayan tartışma, hükümet ile Patrikhane arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye müzakere tarihi verdiği 17 Aralık öncesinde böyle bir tartışmanın yeniden gündeme getirilmiş olması, müzakere sürecinde Patrikhane meselesinin de dinî özgürlükler ve azınlık hakları bağlamında Türkiye’nin karşısına çıkarılacağının bir işareti sayılabilir. Bu süreçte meseleyi AB üyesi ülkelerin yanı sıra, ABD ile de müzakere etmek zorunda kalacak olması, Türkiye’nin işini daha da zorlaştıracak.

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR