Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2005) > Dünya Siyaset > İşgal altında seçim
Dünya Siyaset
İşgal altında seçim
Mesut Özcan
GEÇTİĞİMİZ ay Türkiye’nin gündemi Avrupa Birliği’ne ve 17 Aralık’a kilitlenmiş olduğundan Irak’la ilgili gelişmeler çok fazla ön plana çıkmasa da, 30 Ocak seçimleri öncesinde Irak’ta suların iyice ısındığı ortada. 17 Aralık sonrasında Musul’da beş Türk polisinin öldürülmesi ve yine Musul’daki Amerikan üssüne gerçekleştirilen ve on dokuz askerin ölmesine sebep olan saldırılar Türk kamuoyunun dikkatlerini yeniden bu ülkeye yönlendirdi.
Ülke içi ve dışındaki pek çok aktörün siyasetlerini ciddi şekilde etkileyecek olan seçimlerin öncesinde, seçim sonrasının Irak’ı ile ilgili beklentilere sahip olan bütün taraflar hazırlıklarına hız verdi. Şiiler bir an önce yapılması için çaba gösterdikleri seçimlerin gerçekleşmesini engelleyecek eylemlerden kaçınırken, Sünni grupların çoğu yeni Irak yönetiminde temsilleri konusundaki endişelerini giderecek girişimlerde bulunuyorlar. Kürtler ise ilk başta seçime katılmayacaklarını deklare etmişken, daha sonra bundan vazgeçip seçime hazır olduklarını ilan ettiler. Irak’taki iki büyük Kürt partisi, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Irak Kürdistan Demokratik Partisi bir yandan seçim hazırlıklarını sürdürürken, diğer yandan da BM gibi çeşitli platformlarda bağımsızlık yönünde taleplerini gündeme getirmeye çalışıyorlar. Ancak bu konuda ne ABD’den, ne de bölge ülkelerinden destek görebiliyorlar. Son olarak Bağımsızlık Hareketi adlı bir örgüt BM’ye Kuzey Irak’ta bağımsızlık için referandum talebini içeren bir dilekçe sundu. Haber ajansları dilekçenin imza sayısını 1 milyon 700 bin olarak duyurdular.
Kuzey Irak’taki gelişmeler bu yönde seyrederken bölge ülkeleri arasındaki temaslar da giderek sıklaşmakta. Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye yaptığı gezi çerçevesinde diğer konuların yanında Irak’taki gelişmelerin de ele alınması ve bu gezinin hemen ardından İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi’nin Türkiye ziyareti, bu üç ülke arasındaki yakınlaşmanın bir göstergesi olarak okunabilir. Amerika’nın Irak’ta izlediği siyasetten rahatsız olan Türkiye, Suriye ve İran, aralarındaki temas ve işbirlikğini artırmaktalar.
Yeniden seçilmesi sonrasında Felluce Operasyonu’nu başlatarak Irak’ta bundan sonra izleyeceği siyasetin işaretlerini veren ABD Başkanı George Bush, bu operasyonla aynı zamanda Irak’taki seçimlerin yapılmasını da garanti altına almak istiyor. Fakat operasyona yönelik iç ve dış kamuoyundan gelen ciddi eleştiriler bir yana, bizatihi bu operasyonun başarısı bir tartışma konusu olarak karşımızda durmakta. ABD, Irak içerisinde Sünni üçgeni olarak tanımlanan bölgenin kontrolünü ele geçirmek için çaba harcadıkça, direnişin Musul gibi daha kuzeydeki ve önceleri sakin olan bölgelere doğru yayıldığını görüyoruz. Musul’daki Amerikan üssünde meydana gelen patlama, ABD askerlerinin artık sadece sokaklarda devriye gezerken değil, kendi üslerinde bile güvende olmadığını gösterdi. Ciddi bir şoka yol açan bu gelişme sonrasında ABD birlikleri Musul’u tam bir ablukaya almış durumdalar.
Irak’ın iç bölgelerinde yaşanan istikrarsızlığın kuzeye doğru yayılmasına neden olan bu gelişmelerin ABD için olumsuz yansımaları olduğu gibi, Türkiye için de pek hayırlı sonuçları olmayacağı malumdur. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği’nin korunmasında görev almak üzere buraya giden Türk polislerini taşıyan aracın Musul’da pusuya düşürülmesi ve beş polisin öldürülmesi bunun işaretlerinden biridir. İstikrarsızlığın Türkiye’nin sınırlarına yaklaşması, hem Türkiye’nin, hem de kuzeyde yaşayan Türkmenlerin güvenliği açısından olumsuz sinyaller vermekte.
Irak’ta tüm bu olumsuz gelişmeler yaşanırken işlerin planlandığı gibi devam ettiği izlenimini vermek isteyen ABD ve Irak Geçici Yönetimi, Saddam Hüseyin ile onun yönetiminde görev almış olan Kimyasal Ali gibi kişileri yargılamayı sürdürüyor. Atılan bu adımlarla verilen sözlerin tutulacağı gösterilmek istenirken, yargı önüne çıkarılan kişiler de ülke içinde direnişin yaygınlaştırılması ve seçimlerin boykot edilmesi için çağrılar yapıyorlar. Buna örnek olarak da, Felluce Operasyonu’na rağmen, şehirdeki direnişin tam olarak kırılamaması ve ABD hedeflerine yönelik saldırıların artması gösterilebilir. Buradaki durumun garantide olmadığının bilincinde olan ABD güçleri, Felluce halkını kente geri dönüşleri sırasında çok sıkı kontrollere tabi tutuyor; parmak izi ve retina kayıtlarını alıyor.
Öte yandan ABD ve İngiltere’deki çeşitli gruplar, hükümetlerinin Irak siyasetine yönelik eleştirilerini gitgide daha yüksek sesle dile getirirken, bazı hükümet üyeleri de yaptıkları yanlışları itiraf etmekte. Buna rağmen seçim öncesinde kontrolün ellerinde olduğunu göstermek ve oradaki birliklerin moralini yükseltmek için İngiltere Başbakanı Tony Blair ve ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Irak’a sürpriz ziyaretlerde bulundular. Güvenlikle ilgili endişelerin arttığı bir dönemde gerçekleştirilen bu ziyaretlerin vermeye çalıştığı mesaja rağmen, Irak’ta iş yapan Amerikan şirketleri ülkeden ayrılmaya başladılar. Irak’ın yeniden istikrara kavuşturulması için en hayatî unsurlar olan petrol ve inşaat sektörlerinde faaliyet gösteren bu şirketler, güvenlik harcamalarının işlerinin kârlılığına ciddi şekilde zarar verdiğini belirterek ülkedeki faaliyetlerine son vermeye karar verdiler. Böylesi bir gelişme, bir taraftan işlerin bir an önce yoluna girmesi beklentilerine darbe vururken, diğer taraftan halkın yeni Irak yönetimine karşı olan tavrının daha eleştirel hale gelmesine zemin hazırlamakta.
Tüm bu olumsuz gelişmeler altında düzenlenmesi planlanan seçimlerin ne kadar sağlıklı olacağı şimdiden tartışma konusudur. Zaten seçim sonuçları ne olursa olsun, Saddam yönetiminin devrilmesi sonrasında hepsi “büyük umutlar” taşıyan farklı gruplar seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açacaktır. Seçimden sonra Irak’ta işlerin hemen yoluna gireceğini düşünmenin yanlışlığı da zaten ortadadır. Rumsfeld, bu türden beklentileri törpülemek ve meydana gelebilecek olayları şimdiden meşrulaştırmak için, seçim sonrasında Irak’taki direnişin sona ermesini öngörmediklerini söylüyor.
30 Ocak’ın ertesinde temsil ile ilgili tartışmalar ve hazırlanacak olan anayasa ile ilgili farklı istekler Irak gündemine oturacaktır. Kürtler bağımsızlık taleplerini sürekli gündemde tutmaya, en azından genişletilmiş bir federasyon elde etmeye çalışacaklardır. Ayrıca Şiilerin çoğunlukta olacağı düşünülerek, Sünni grupların temsili için seçim sonrasında da özel bir çaba gösterilmesi yönünde Irak yönetimine şimdiden çağrılar yapılmakta. Türkmen gruplar eskisine göre daha organize gözüküyorlar ve olumlu beklentiler içindeler. Irak içindeki pek çok grubun “büyük umutlar” içinde hazırlandıkları seçimin ne getirip ne götüreceğini, bundan sonraki gelişmeleri yakından takip ederek gözlemleyeceğiz. Ancak seçimlerin Irak sahnesinde bundan sonra sergilenecek mücadelenin sadece bir aşaması olduğunu gözlerden kaçırmamalıyız. Ve bu mücadele esnasında komşu Irak halkının yaşadığı insanlık dramının işin en üzücü noktası olduğunu asla unutmamalıyız.

Paylaş Tavsiye Et