Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2004) > Kitap
Kitap
“Makbul Vatandaş”ın Peşinde
II. Meşrutiyet’ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi
Füsun Üstel
İstanbul: İletişim Yayınları, 2004
Modern tarih bilgisinin, en temelde ulus-devletlerin iktidar sahalarını genişletmek üzere kullanılan bir bilgi olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte iktidarın kurgusallığını gözler önüne sermek de yine tarihin bize sunduğu bir imkan. İyi ki tarih var. Tarih sayesinde yaşadığımız dünyanın verilerini mutlak saymaktan kurtulabiliyoruz. Neyin ne zaman ne tür saiklerle kurgulandığını bize tarih söylüyor. Böylelikle, iktidarın siyaset ve toplum tasavvuru hakkında eleştirel perspektifler üretebilmek mümkün olabiliyor.
Füsun Üstel’in son kitabı bu bağlamda zikredilmesi gereken son derece başarılı bir çalışma. Üstel daha önce de “İmparatorluk’tan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları” (İletişim, 1997) ve “Yurttaşlık ve Demokrasi” (Dost, 1999) kitaplarını kaleme almıştı. Yazarın üç çalışması da birbirini çok iyi tamamlayan eserler. Türkiye’de vatandaş inşa süreçlerinin eleştirel bir tarihini yazan “Makbul Vatandaş’ın Peşinde”, Batı’da modern vatandaşlık düşüncesinin gelişmesi ve siyasal özne olgusuna bakış açısındaki dönüşümlerin nasıl gerçekleştiği, Türkiye’de devletin yaratmayı arzuladığı vatandaş tipinin farklı tarihsel dönemlerde gösterdiği özellikler ve vatandaşlık eğitiminin devlet eliyle verilme biçimleri hakkında muhatabının zihninde yeni pencereler açıyor. Üç ana bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde II. Meşrutiyet döneminde vatandaş kavramının Türk siyasî kültürüne girişi ve bu bağlamda hazırlanan vatandaşlık bilgisi kitapları, ikinci bölümde tek parti döneminde devletin siyasal özne tasavvuru ve ideal vatandaş tanımları, üçüncü bölümde de 1945’ten bugüne kadarki süreçte gelişen yeni ideal yurttaşlık tanımları üzerinde duruluyor. Kitap, Türkiye’nin modernleşme süreci ile ilgili çok renkli bir tarihî değerlendirme ortaya koyuyor. Bir örnekle noktalayayım: “Böylece Tanzimat’la birlikte giderek bağımsız bir ‘özne’ olmaya başlayan çocuğun II. Meşrutiyet’le birlikte potansiyel bir kamusal özneye dönüşmesine tanık olunur. Çocuk potansiyel bir kamusal aktör olarak, artık yalnızca ailesine ait değildir. Çocuk, kimi zaman ulusun, kimi zaman ırkın geleceğidir. Yarının üreticisi, askeri ve vatandaşıdır.” / Mustafa Bilge

Tavsiye Et
İstanbul: Şehir ve Medeniyet
Yayına Hazırlayan: Şevket Kamil Akar
İstanbul: Klasik Yayınları, 2004
İstanbul’un fethinin 550. yıldönümü, İstanbul’u konu edinen birçok nitelikli eserin kültür hayatımıza katılmasına aracılık etti. Klasik Yayınları arasından çıkan “İstanbul: Şehir ve Medeniyet” isimli göz dolduran eser de bu yayınlar zincirinin elimizdeki en son halkası. Mustafa Özel kitabın sunuş yazısında, kitaba ilham veren bakış açısını şu şekilde ifade ediyor: “Tarih, geçmişte olup bitmiş bir olaylar dizisi değildir. Gelecekte olması arzu edilen şeylere göre, geçmişin yeni baştan tanzim edilmesidir. Tarihte geçmişimizi değil, geleceğimizi ararız.” Bu perspektif ekseninde vücut bulan kitap; fetih, şehir ve medeniyet kavramı etrafında örülmüş. Kitap, en temelde altı bölümden oluşuyor: “Şehir ve Medeniyet”, “Şehir ve Mimari”, “Şehir ve İnanç”,“Şehir ve Bilgi”, “Şehir ve İnsan” ve “Şehir ve Ekonomi”. Söz konusu bölüm başlıkları altında Ahmet Davutoğlu, Semavi Eyice, Turgut Cansever, İsmail Kara, Macit Kenanoğlu, Oktay Aslanapa, Selçuk Mülayim, Z. Kenan Bilici, Reşat Öngören, Süleyman Faruk Göncüoğlu, Aziz Doğanay, Abdullah Uçman, Ali Arslan, İsmail E. Erünsal, Muhammed Nur Doğan, Beşir Ayvazoğlu, Mahmut Ak, Mehmet İpşirli, Bilal Eryılmaz, Erbay Arıkboğa, Fatma Şensoy, Tevfik Güran, Adnan Ertem, M. İbrahim Turhan, Celali Yılmaz, Adnan Büyükdeniz, Armağan Çınar, Hakan Altıntaş ve Süleyman Beşli’nin makalelerinin yer aldığı bu seçkin eserde fetih öncesinden günümüze uzanan süreçte toplumlararası ilişkiler, dinler arası münasebetler, azınlıklar, mimari, semtler, vakıflar, kültür hayatı, ekonomi, eğitim ve gündelik hayat başta olmak üzere İstanbul’un bugünü ve tarihine ilişkin birçok can alıcı konu tartışılıyor. Kitabın yoğun içeriği yanında göz dolduran formu da onun kayda değer bir diğer özelliği. / Ali Erdem

Tavsiye Et
Adnan Menderes’in Günlüğü: Siyasete Karışan Kan
Taşkın Tuna
İstanbul: Şule Yayınları, 2. baskı, 2003
Adnan Menderes’in siyasî hayatını doğru okumak, muhatabına çağdaş dönem Türkiye siyaseti hakkında son derece mühim ipuçları sağlayacaktır. Zira Adnan Menderes’in siyasî biyografisi Türkiye’deki iktidar yapısını doğru çözümlemek isteyenler için çok mümbit bir alandır.
Bugün Türkiye’de iki egemen Menderes tasavvuru var: Birincisi sağ siyasetin daima kendisini ona referansla tanımladığı, mazlum Menderes algısı ve ikincisi Kemalist doğrular bütününe ihanet ettiği düşünülen gerici Menderes tasavvuru. Bu iki sorunlu bakış açısını aşmak ve Türkiye siyasî tarihini serinkanlı bir tarzda okumak için Menderes ile ilgili sıhhatli ve bilgilendirici çalışmalara ihtiyaç var. Siyaset biliminin imkanları kullanılarak hazırlanmış Taşkın Tuna’nın bu kitabı, akademik bir çalışma olmamasına rağmen özellikle siyaset bilimcilerinin göz ardı etmemeleri gereken bir eser. Belgesel roman türünde yazılan kitap, Adnan Menderes’in hayatını bütün yönleri ile ortaya koyuyor. Bu kitabı, Necip Fazıl Kısakürek’in “Benim Gözümde Menderes” isimli siyasi hatıratı ile birlikte okumanın, sizi renkli düşünce uğraklarına taşıyacağı kanaatindeyim. / Vezir Meydan

Tavsiye Et
Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü
Ahmet Emin Dağ
İstanbul: Anka Yayınları, 2004
Sözlükler, yalnızca fikrî yolculuklarımızda bize rehber olmazlar; aynı zamanda kültürel zenginliğimizin en önemli ayaklarını oluştururlar. Düşüncenin âhengi, dilin sacayağıdır sözlükler. Ahmet Emin Dağ’ın uzun uğraşları neticesinde hazırlanan bu sözlük, Türkçe’de alanında yayımlanan ilk eser olma özelliği taşıyor. 15 binin üzerinde kelime ve kavramı bünyesinde barındıran sözlük, uluslararası örgütler, teoriler, akımlar ve kuruluşlar hakkındaki en yeni bilgileri ihtiva ediyor. Her kelime ve kavramın Türkçe karşılıklarının ve açıklamalı anlatımlarının yer aldığı sözlük, okura Türkçe, Fransızca ve İngilizce’de ayrı ayrı arama yapma imkanı da sunuyor. Çok sayıda uluslararası kaynağın gözden geçirilmesi suretiyle gün yüzüne çıkan bu önemli çalışma, uluslararası ilişkiler alanında çalışan araştırmacıların ve dünyada neler olup bittiğini anlamaya çalışan insanların kitaplıklarında bulunması gereken bir eser. / Ali Erdem

Tavsiye Et
Tuna Güzellemesi
Haluk Dursun
İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2004
Orhun, Yenisey, Maveraünnehir, İdil, Çürüksu, Ten-Özi-Turla, Tuna... Orhun’dan başlayarak tarihi seyir ve maceramızı nehirler üstünden giden bir güzergâhla Tuna’da nihayetlendiren Haluk Dursun, Tuna nehrinin hikayesini anlattığı yeni kitabı Tuna Güzellemesi’ne “Türk’ün gönlünde dağ varsa Balkan’dır, nehir varsa Tuna’dır.” diyen Yahya Kemal’in sözlerini girizgâh etmiş. Bir zamanlar uğruna marşlar söylenmiş, türküler yakılmış, “akıncının abdest suyu” diye adlandırılan, “gazinin, şehidin kanıyla dolu” Tuna çoğu insan için artık sadece şarkılarda, şiirlerde geçen bir isim. Genç kuşak için ise belki o kadar bile anlam ifade etmiyor. Haluk Dursun’un kitabını okuyunca Tuna’nın hayatımızda bir zamanlar işgal ettiği yerin büyüklüğünü, şu anda alması gereken ama alamadığı yerin gerekliliğini, benlik ve tarih idrakimizin oluşumundaki önemini fark ediyoruz. Bu açıdan Haluk Dursun’un Tuna Güzellemesi büyük bir eksikliğimizi kapatarak yerinde bir hizmet veriyor.
Kitap genel itibariyle üçe ayrılıyor. Birinci bölümde Haluk Dursun tarihçiliği, insanı sıkmayan, neredeyse Tuna gibi ahenkli akıp giden üslubuyla kendini gösteriyor. Usul usul giden, derin ve sessiz bir nehir gibi anlatıyor yazar kendi Tuna’sını “Haluk Dursun’un Tuna’sı” bölümünde on dört yazıyla. Okuyucu bu yazılarda Tuna’yı, kaynağından başlayıp geçtiği yerleri takip ederek Haluk Dursun’la beraber adım adım dolaşıyor; en sonunda, Tuna ile birlikte “Sancağ-ı şerif altında on iki bin Fâtiha sûresi ile yedi bin Yâsin-i şerîf” tilavet edilen yerde denize kavuşuyor.
Haluk Dursun Tuna’nın bizim tarihimiz olduğunu tezâkirlerden, gazavatnâmelerden, türkü, şarkı ve şiirlerden örneklerle göstermekle kalmıyor, bugünün Tuna’sının kıyısında akan hayatı da canlı örnek ve resimleriyle, hatıralarla renklendirerek anlatıyor.
İkinci bölümde Samiha Ayverdi, İsmail Habib Sevük, İlber Ortaylı, Mehmet Önder, Yılmaz Çetiner, Dr. Eugenia Popescu Judetz, Dr. Ali Satan, Helmuth Von Moltke gibi yazar, aydın ve düşünürlerin Tuna’ya dair yazıları bulunuyor.
Üçüncü bölümde ise Tuna için yazılmış nazım eserlerden örnekler bulunuyor. Bu bölüm üç kısma ayrılıyor. Birinci kısımda Aşık Çelebi, Suzi Çelebi, Karacaoğlan, Surûri gibi şairlerin Tuna için yazdığı gazeller, ikinci kısımda Nazım Hikmet, Nihal Atsız, Arif Nihat, Fazıl Hüsnü gibi şairlerin Tuna şiirleri bulunuyor. Tuna için yazılmış marş ve türkülerin bulunduğu son bölümü ise Tuna Haritası ve sekiz resimlik küçük bir Tuna albümü takip ediyor. / Betül Özel Çiçek

Tavsiye Et
Gezgin
Sadık Yalsızuçanlar
İstanbul: Timaş Yayınları, 2004
Sadık Yalsızuçanlar yeni romanı Gezgin ile karşımızda şimdi de. Oldukça velûd bir yazar olan Sadık Yalsızuçanlar’ın eserlerinde daima belirli bir kalite seviyesini muhafaza etmesi ise okuyucuları ve takipçileri açısından sevindirici. Özenli ve uzun bir çalışmanın mahsulü olduğu her satırından belli olan Gezgin, kendisi için ilk şeyhi Müsenna’nın “O başka, onun gibisini daha önce hiç görmedim. Evime girince, tüm varlığıyla giriyor, evimden giderken bütün varlığıyla gidiyor, burada kendinden hiçbir şey bırakmıyor.” dediği “ne elçi ne peygamber, elçinin mirasçısı ve öte dünyanın koruyucusu” şeyh’ü-l ekber Muhyiddin Arabi hazretlerinin hayatını anlatıyor. Kitapta Şeyh Hazretlerinin Endülüs’te başlayıp Anadolu’da nihayetlenen macerası, Kurtuba’da yüreğine düşen aşkın bağrını yakmasıyla, kime aşık olduğunu bilemeden tek çareyi boyun eğmekte bulduğu halinden, elçilerin önderliğinde, en büyük elçinin eteğine tutunarak yola çıktığı; bu yolda Rabbinin bile kendisinden bir şey isteyemeceği şekilde arınıp Şuara suresinin ışığıyla sözünün Doğu ve Batı’yı kuşattığı bir mertebeye vardığı hali ve ardından yaşadıkları anlatılıyor. Yalsızuçanların anlaşılması ve anlatılması çok zor bir tarihî kişiliği, bir basiret örneği göstererek okuyucuların sindire sindire alacağı bir şekilde anlatmış olması da kitabın artılarından. / Yusuf Çiçek

Tavsiye Et