Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2004) > Dünya Siyaset > Sırada İran mı var?
Dünya Siyaset
Sırada İran mı var?
Ekrem Karakoç
IRAK işgali öncesi Bush ve ekibi neoconların ajandasında Suriye ile beraber İran’ın olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Ancak Bağdat’ın işgali sonrasında karşılaştığı sorunlar Bush yönetimine Orta Doğu planlarında ertelemeler yaptırıyor. İran’da rejim değişikliği, bu planların önemli ayaklarından biri idi. ABD iç ve dış politikada İran konusunu dilinden düşürmese de, bölgede karşılaştığı “İkinci Vietnam mı?” dedirten direniş üzerine, İran’a karşı diğer büyük güçleri de yanına çekecek bir politika izleme eğilimine girdi. Görünen o ki Bush yönetimi Kasım ayında seçimi kazandığı takdirde Irak Savaşı öncesi izlemiş olduğu politikayı İran’a karşı izlemeye hazırlanıyor; İran kampanyasının tek farkı Güvenlik Konseyi’nin devre dışı bırakılmayacak olmasıdır. Washington’daki söylemden anlaşıldığı kadarıyla Bush yönetimi İran’a karşı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı(IAEA)’nın işine gelen ‘yoruma açık’ raporlarını kullanacaktır. Bush yönetimi 11 Eylül Araştırma Komisyonu’nun, İran sınırında el-Kaide örgütü elemanlarına kolaylık sağlandığı şeklindeki raporunu şimdiden siyasi malzeme olarak kullanmaya başladı.
Konunun Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının ardından AB, Rusya ve Çin’i de ikna ederek İran’a uluslararası bir ambargo uygulatmak Bush’un planının ikinci kısmını oluşturuyor. Üçüncü aşama ise, gerekirse İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir askerî operasyon. İran enerji üretmek için kurduğunu iddia ettiği nükleer santrallerden vazgeçmezse, ABD kısmî askerî operasyon yapılmasına yeşil ışık yakacak. Bunu da İsrail üstlenmeye hevesli. Temmuz ayında Jerusalem Post’ta üst üste çıkan haberlere göre Şaron ve diğer üst düzey İsrailli yetkililer İran’ın nükleer tesislerine operasyon yapabileceklerini Washington’a ilettiler. Yine aynı gazete ve İngiltere’nin Sunday Times gazetesine göre, Washington’da İsrail’in operasyonuna sıcak bakılacağı iddia ediliyor. Ancak İran’ın nükleer tesislerinin, 1981 yılında İsrail tarafından vurulan Irak’ın nükleer tesisinin tersine ülke içinde dağılmış olması, iyi korunması ve Irak’taki Şiilerin muhtemel tepkisi böyle bir operasyonun başarı ihtimalini azaltıyor.
Öte yandan neoconların İran politikasına dur diyenlerin arasına Zbigniew Brzezinski de katıldı. Bush yönetiminin İran’a yönelik saldırgan politikasını değiştirmesini, aksi takdirde bölgede bir kaosun kaçınılmaz olduğunu savunan Brzezinski’nin başını çektiği dış politika uzmanları, ABD yönetiminin İran’a karşı Nixon’ın Çin politikasını izlemesi gerektiğini belirtiyor. İran’daki rejim karşıtı muhalefetin zayıf, rejimin ise sanıldığından daha güçlü olduğunu Dış İlişkiler Konseyi’ne sundukları raporda dile getiren Brzezinski ve CIA Eski Başkanı Robert Gates, Bush’un izlemiş olduğu saldırgan politikanın ABD’nin ulusal çıkarlarına darbe vuracağını savunuyor. Çin’e yapıldığı gibi sistemin içine çekilerek İran’ın tehdit olmaktan çıkarılabileceğini savunan bu ikilinin görüşleri Irak’taki sorunlar eşliğinde Amerikan medyasında daha sık yer buluyor. Neoconların egemen oldukları Ulusal Güvenlik Konseyi ve Savunma Bakanlığı’nda bu fikirlere sıcak bakılmayacağını tahmin etmek zor değil. Pentagon ve Savunma Bakanlığı benzer görüşleri savunan Dışişleri’ni Irak konusunda saf dışı bırakmıştı.
 
ABD’nin İran Politikasındaki Değişmeler
İran’da önce 1999 yılında, ardından da 2003 Haziran ve Temmuz ayında hız kazanan öğrenci hareketleri ve reformistlerin daha önceki seçimlerden güçlü olarak çıkması İran halkının rejim değişikliği istediği ve olası bir ABD müdahalesine sıcak bakacağı yorumlarını getirmişti. Ancak ilerleyen dönemde Irak’ta ABD’nin içine düştüğü çıkmaz, neoconların Beyaz Saray’daki gücünü sarsarken farklı düşünenlerin seslerini yükseltti. Richard Clarke ve Bob Woodward’dan sonra Brzezinski gibi bir dış politika gurusundan Bush yönetiminin Orta Doğu politikasına sert eleştiriler gelmesi Washington’da kapalı kapılar ardındaki tartışmaların iyice hararetlendiğini gösteriyor.
 
İran’a Askerî Müdahale İhtimali Var mı?
İran’ın Kayhan gazetesine verdiği demeçte “ABD Irak’ta çamura saplandı ve İran’ın istediği takdirde Irak’taki sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getireceğini biliyor” diyen Rafsancani ABD’ye gerekli mesajları göndermekte gecikmedi. Saddam Hüseyin’in iktidardan uzaklaştırılmasından memnun olan İran, Irak’ta Şiilerin çoğunlukta bulunduğu istikrarlı, üniter ve zayıf bir devlet yapısı istiyor.
Brzezinski’nin raporda değindiği gibi Washington’un İran’a müdahale planlarının akıbetinin hüsran olacağı varsayımının en temel nedenlerinden biri de rejime karşı alternatif siyasi bir grubun olmaması. Geçen yılın Haziran ve Temmuz aylarında İran’ın değişik kentlerinde ortaya çıkan öğrenci gösterileri rejimin sallandığı yorumlarını gündeme getirmişti. Bu yorumun temel sebebi ise göstericilerin reform yanlıları ile beraber hareket ettikleri varsayımıydı. Ancak beklenenin aksine göstericilere reformist olarak bilinen kanattan bir destek gelmedi ve göstericilerin ülke içinde etkin bir siyasi platform ve ideolojilerinin bulunmaması bu grupların siyasi bir alternatif olarak ortaya çıkmasını engelledi. Nüfusunun %60’ından fazlası 30-35 yaşın altında olan İran’da rejime karşı hoşnutsuzluğun olduğu muhakkak; ancak bunun siyasi bir alternatif şekline dönüşmesinin siyasi ve felsefi zeminleri ortada görünmüyor.
ABD’nin İran-Irak Savaşı sırasında Saddam Hüseyin’e biyolojik ve kimyasal silahlar sağlaması, İsrail politikası gibi nedenlerle İran’da ABD karşıtlığının güçlü olması ve rejimin kendisinin değilse bile ideallerinin hâlâ önemli oranda benimseniyor olması ABD’nin İran’a müdahalesinin başarı ihtimalini en aza indiren faktörler arasındadır. Zaman zaman alternatif olarak sunulan, başta Halkın Mücahitleri olmak üzere ülke dışındaki örgütlerin ise ülke içinde toplumsal temelleri yok. Bunun farkında olan ABD Dışişleri Bakanlığı, Halkın Mücahitleri örgütünü ‘terörist örgütler’ listesine alarak Washington’daki bürosunu kapattı.
 
Kasım Sonrası...
Christian Science Monitor’ın 29 Mart tarihli haberine göre Irak Savaşı’nın en önemli nedenlerinden biri İsrail’in güvenliğini sağlamaktı. Bush’un yeniden seçilmesi halinde İsrail gazetelerinde de sık sık boy gösteren neoconlar İran üzerindeki planlarını devam ettirecekler. Seçimlerden Bush’un mağlup ayrılması durumunda ABD’nin İran politikasında radikal bir değişiklik beklemek yanlış olur. 22 Temmuz 2004 tarihinde Amerikan Senatosu’nun İran’ın Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesini istemesi ve yönetime, rejim muhaliflerine maddi yardımda bulunma yetkisinin verilmesini oy birliği ile kabul etmesi, önümüzdeki dönemde kim seçilirse seçilsin İran’ın ABD için ‘şer ittifakının’ merkezinde kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Bunun yanında Joe Lieberman gibi neoconlara yakın demokratların varlığı, neoconların programlarından tamamen vazgeçilmeyeceğinin bir işareti.
İran ABD’ye karşı özellikle Güvenlik Konseyi’nde destek toplamak amacıyla Rusya, Çin ve Fransa gibi ülkelerle ilişkilerine özel önem veriyor. AB’nin ABD baskısıyla IAEA’da İran’ı kınayan bir tasarıyı desteklemesi, IAEA ile olan ilişkisinde arabulucu olarak sadece AB’yi kabul eden İran’ı hayal kırıklığına uğrattı. Bu ortamda dünya petrol rezervlerinin %9’unu ve gaz rezervlerinin %15’ini elinde bulunduran İran’la ilişkilerini geliştirerek İran ve Batı arasında siyasi ve ekonomik köprü görevini üstlenecek ülke Türkiye’dir. 1990 yılındaki Körfez Savaşı ardından yaşamış olduğu ekonomik kayıp ve sonrasındaki kriz akılda tutularak bölgede yeni bir savaşı ya da ambargoyu engellemek Türkiye’nin ve bölgenin yararına olacaktır.

Paylaş Tavsiye Et