Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2004) > Film
Film
Duvara Karşı / Gegen Die Wand
Yönetmen, Senaryo: Fatih Akın
Görüntü Yönetmeni: Rainer Klausmann
Oyuncular: Birol Ünel, Sibel Kekilli, Güven Kıraç, Meltem Cumbul
Yapım: 2004, Almanya, 114 dk.
54. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanan ‘Duvara Karşı’ Almanya ile eş zamanlı olarak ülkemizde de gösterime girdi. Fatih Akın’ın, Kısa ve Acısız(1998), Temmuzda(2000)ve Solino(2002) filmlerinden sonra yaptığı son uzun metraj filmi, aldığı ödülden çok filmin bayan oyuncusu S.Kekilli’nin cemaziyel evveli ile gündemi meşgul etti.
Almanya’nın ikinci kuşak Türk yönetmenlerinden Fatih Akın, filmlerinde 60’lı yıllarda çalışmak amacıyla Almanya’ya göç eden bir kuşağın ne ‘ötekileşmiş’ ne de ‘ben’ kalabilmiş çocuklarının hikayelerini anlatıyor. Duvara Karşı da, yaşadıkları topluma farklı düzeyde entegre olabilen bu kuşağın değişik karakterlerini bir araya getiriyor.
Ailesinin baskısından sıyrılarak, özgür! bir yaşama kavuşmayı isteyen ve bunu başaramayınca intihara yönelen Sibel ile geçmişte yaşadığı problemlerden sonra kendini alkol ve uyuşturucuya veren Cahit’in yolları intihar girişimlerinin ardından bir klinikte kesişir. Sibel’in aile baskısından kurtulmak için Cahit’e teklif ettiği formalite evliliğin gerçekleşmesiyle ikili, sınırsız özgürlük ve hedonizmin hakim olduğu bir hayat yaşamaya başlar. Ancak bir kaçış alanı olan bu formalite evlilik zamanla, hayatta dibe vurmuş bu insanlar için bir sığınağa dönüşmeye başlayacaktır.
Farklı kültürler ve aynı kültürden farklı kuşaklar arasındaki ‘çatışma’ ile insanın kendi içinde yaşadığı ‘çatışma’ filmde birbiriyle paralel bir şekilde verilmiş. “Punk ölmedi” sloganıyla yola çıkan film, giderek acılı arabesk soslu bir melodrama dönüşüyor. Yönetmen, kendine acı çektirme ve yok etme temasında birleşen punk ve arabesk müziğini, filmin intihar eğilimli karakterleri ile özdeşleştiriyor. Akın, konularını yaşamından alarak ve karakterlerini oyuncuların geçmişiyle paralel bir şekilde oluşturarak filmlerine sağlam bir gerçekçilik kazandırmış. Doğal ışıkla çekilen filmin genelindeki karanlık atmosfer karakterlerin ruh hallerini yansıtıyor. Düz kurguyla ilerleyen filmde yönetmen hikayeyi belli epizodlara bölüyor ve her bir bölümü, arka fona Haliç-Süleymaniye manzarasını alan kırmızı halılar üzerindeki TSM ekibinin, bölümlerin içeriğine uygun şarkılarıyla bağlıyor.
Popüler kültürden beslenen F. Akın, beslendiği kaynak icabınca filmlerinde kullandığı dinî ve geleneksel motifleri tüm derinliğinden soyutlayarak sıradan içi boş malzemelere dönüştürmektedir. Tüm filmlerine, farklı kültürden olana karşı hiçbir ön yargısı olmayan! apolitik bir Alman karakteri koyarak, içinde yaşadığı Alman toplumuna saygı duruşunda bulunmayı ihmal etmeyen yönetmenin kendi varlığını ve hayatını anlamlandırma noktasında yaşadığı boşluğu filmlerindeki Türk karakterlerine bakarak çözümlemek mümkün.
Kendine Doğu-Batı arasında köprü olma misyonu yükleyen F. Akın, Batı sinemasının bittiğini, geleceğin Doğu sinemasında olduğunu söylüyor. Bunun yanı sıra filmlerinin hem köprü olduğunu, hem de köprü üzerinde Doğu’ya doğru yol aldığını belirtiyor. Bir Amerikan-Avrupa sineması sentezi olmaktan öte geçmeyen Fatih Akın sineması, kendisi her ne kadar Doğu’ya doğru yol aldığını düşünse de, aslında köprünün Batı kısmında yerinde saymakta. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society DVD
Yönetmen: Peter Weir
Senaryo: Tom Schulman
Oyuncular: Robin Williams, Ethan Hawke
Yapım: ABD, 1989, 128 dk.
Disiplinli bir erkek akademisinde okuyan öğrenciler baskı ve yönlendirmelerle dolu zorlama bir hayat yaşamaktadır. Bu öğrencilerden bir grup arkadaşın hikayesine yönelen film, Edebiyat öğretmeni Keating’in yönlendirmesiyle bu öğrencilerin kendilerini keşfetme süreçlerini anlatır.
Bir çok ödül alan filmin en büyük handikapı gençlik filmi statüsünden kurtulamayışıdır. Fakat genç iseniz veya kendinizi genç hissediyorsanız, bu kendini keşfetme serüvenine tekrar tekrar katılabilir, heyecanla dolup taşabilirsiniz. / Murat Pay

Tavsiye Et
Bekleme Odası
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Senaryo: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Zeki Demirkubuz, Nilüfer Açıkalın, Serdar Orçin
Yapım: Türkiye, 2003, 92 dk.
Zeki Demirkubuz, Karanlık Üzerine Öyküler başlığı altında çektiği ‘İtiraf‘ve ‘Yazgı’ filmlerinden sonra bu filmlerin bir uzantısı olan ‘Bekleme Odası’ ile sinema salonlarına uğruyor. Diğerlerinden farklı olarak bu filminde başrol oyunculuğunu da kendisine veren yönetmen, filmini Dostoyevski’ nin anısına yaptığını filmin sonuna ekliyor.
Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sını çekmeye çalışan Ahmet, yalnız ve kendine yeter, duyarsız ama hayata gizlice bağlı bir yönetmendir. Etrafında yaşadığı ilişkiler ve olaylar filmi gerçekleştirmesini engellemiş veya geciktirmiş gibi olsa da çekeceği filmin senaryosunu en baştan tekrar yazmaya karar vermiştir. Sahne bir…
Kendisini fazlasıyla deşifre eden bir yapıyı tercih etmiş olan Zeki Demirkubuz aslında bu yapıyla diğer filmlerinin daha iyi anlaşılmasını da sağlıyor. Netice olarak film bir yönetmenin dünyasının resmedilişi ise şayet, Zeki Demirkubuz bu filmde bir resmedişten ziyade nasıl resmettiğinin resmini yapıyor. Bu, açık yürekli bir tavır olmanın yanı sıra kendisinin sinema anlayışı noktasında da iyi açılımlar sağlamaktadır. Bu nedenle filmde benim öncelikle dikkatimi çeken yönetmenin bir dünya kurmadan evvel kendi yaşadığı dünya ile ilişkisi olmuştur. Bu bağlamda, filmin başında televizyonda bir leoparın antilopu avlamasına yoğunlaşan izleyici daha sonra aldatma eksenli tartışmalar ve ilişkilere yöneltilmektedir. Duyarsızlık kumsalında güneşlenmeye davet edilen izleyiciye, bu kumsalın baş menüsü olan ‘yalan’ sunularak, izleyici gerçekliğin anlam ifade etmeyebileceği ( varsa şayet ) bir deniz hülyası ile avutulmaktadır. Bu garip keşmekeşin içerisinde bir de odada beklemek talep ediliyor ki, bu da filmin finaline uygun bir çözümleme olarak karşımızda durmaktadır. Kısacası Zeki Demirkubuz insanı daraltan bir yapıda, duyarsızlığın içselleştirilmesiyle, modern hayata post modern bir muhalif duruş geliştirmektedir. Bunun modern hayatın kendisinden ne kadar farklı olduğu da duyarsız tavrın gerekçesi kadar gizli kalacaktır.
Karanlık odalarda bekleyerek nasıl bir film yazılır bilemem ama önümüzü görmeden klavyedeki tuşlara basıyorsak ortaya çıkacak neticenin de bu ayarda birşey olmasını beklemek gerekir. Üstüne üstlük karanlık odada sürekli sigara içiliyorsa klavyedeki harflerin duman isinden görünüp görünmeyeceği de meçhuliyetini koruyacaktır.
Hayatın odalardan ibaret olmadığını unutmadığımız sürece zararsız bir film. / Murat Pay

Tavsiye Et