Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2007) > Türkiye Siyaset > Dünyayı durduran başörtüsü!
Türkiye Siyaset
Dünyayı durduran başörtüsü!
Keyfo Varan
BU mem­le­ket­te ba­şör­tü­sü düş­man­lı­ğı­nın ve İs­la­mo­fo­bi­nin bü­yük oran­da sı­nıf­sal en­di­şe­ler­le or­ta­ya çık­tı­ğı, bey­ni sürç­me­den ko­nu­şa­bi­len­ler­den de­rin sos­yo­lo­jik ana­liz ya­pan­la­ra ka­dar ge­niş bir kit­le­nin or­tak ka­bu­lü. Ben­zer bir akıl tu­tul­ma­sı­nın AKP düş­man­lı­ğı için de ge­çer­li ol­du­ğu­nu söy­le­mek müm­kün.
Bu­nu ne­re­den mi bi­li­yo­ruz? El­bet­te Be­yaz Türk­le­rin AKP’nin ül­ke­nin eko­no­mi­si­ni, ida­ri yö­ne­ti­mi­ni tan­zim et­me­sin­den duy­duk­la­rı mem­nu­ni­ye­ti ilan et­me­le­rin­den. AKP, Be­yaz Türk­le­rin gö­zün­de sa­hi­bi ol­duk­la­rı şir­ke­tin ida­ri iş­ler mü­dü­rün­den fark­sız­dır. Bü­tün ge­ri­lim AKP’nin yö­ne­tim ku­ru­lu ma­sa­sı­na otur­mak is­te­me­sin­den kay­nak­lan­mak­ta­dır. La­kin Be­yaz Türk­ler “tar­la zen­ci­li­ğin­den, ev zen­ci­li­ği­ne” ter­fi et­tir­dik­le­ri­ni dü­şün­dük­le­ri AKP’nin, “ter­fi me­se­le­si­”ni faz­la cid­di­ye al­dı­ğı­nı his­set­me­ye baş­la­dı­lar. Da­na­nın kuy­ru­ğu da bu­ra­da ko­pu­yor. Ko­pan kuy­ruk Cü­neyt Ül­se­ver’e şöy­le mal­ze­me ol­muş: “Sa­yın Gül eğer se­çi­lir­se­niz; Köşk’e çı­ka­ca­ğı­nız gün Hay­rü­ni­sa Gül Ha­nı­me­fen­di ba­şı­nı tür­ban şek­lin­de de­ğil de, bel­ki de say­gın bir mo­da­cı­nın da yar­dı­mı ile, mo­der­ni­ze edil­miş kla­sik ba­şör­tü şek­lin­de bağ­la­ma­ya baş­lar­sa; de­ğil Tür­ki­ye’yi, dün­ya­yı dur­du­rur­su­nuz. Hay­rü­ni­sa Ha­nım’ın bu tav­rı di­ni­mi­ze ka­ti­yen ters düş­me­ye­ce­ği gi­bi be­nim gi­bi in­san­lar­dan ha­yır dua­sı al­ma­sı­na da ve­si­le olur.”
Ne ka­dar iç­ten, ne ka­dar yü­rek­ten bir çağ­rı de­ğil mi? İs­mi­ni bi­le doğ­ru ya­za­ma­dı­ğı bir ki­şi­den, mem­le­ke­tin ge­le­ce­ği­ni teh­li­ke­ye at­ma­ma­sı için du­yar­lı ama bir o ka­dar da mu­ci­ze­vi bir adım at­ma­sı­nı is­ti­yor. Bu ‘an­la­yış­lı’ ta­le­bi de­rin­le­me­si­ne ir­de­le­me­ye ça­lış­mak ol­duk­ça müş­kü­lat­lı bir iş. Öy­le ki ma­nik bir du­rum­la kar­şı kar­şı­ya­yız. Hoş, Fa­non bu­nu yıl­lar ön­ce Ce­za­yir’de Fran­sız kat­li­am­la­rıy­la in­şa edi­len ko­lon­yal dün­ya için tes­pit et­miş­ti. Ne­re­dey­se ay­nı tes­pit bi­zim Be­yaz Türk­le­ri­miz ve yer­li gâ­vur­la­rı­mız için de cuk di­ye otu­ru­yor. Cü­neyt bi­raz da­ha zor­la­sa di­ğer Cü­neyt, ya­ni Ar­kın’ın Dün­ya’yı Kur­ta­ran Adam’da­ki “Vü­cu­dun­dan kur­tul, sa­de­ce zih­nin ve ru­hun­la ya­şa, o za­man top­rak al­tın­da da ne­fes ala­bi­lir­sin” ifa­de­si ta­dın­da bir me­ta­fi­zik ge­ri­lim içe­ri­si­ne bi­le gi­re­bi­lir­di. Di­le ko­lay, ba­şör­tü­nün şek­li­ni de­ğiş­ti­ri­yor­sun, dün­ya du­ru­yor! Gel de bu çı­kı­şa ma­nik de­me!
Fa­non bu ma­nik dün­ya­yı “iş­gal­ci­ler ve yer­li­ler” te­na­ku­zu içe­ri­sin­de açık­la­ma­ya ça­lış­mış­tı. Bu çe­liş­ki­yi Tür­ki­ye ör­ne­ğin­de (ev) sa­hip­le­ri ve mi­sa­fir­ler şek­lin­de kur­gu­la­mak müm­kün. Ev sa­hip­le­ri­nin mül­ki­yet id­di­ası­nın hiç­bir mes­ne­di yok. Ev sa­hi­bi ol­duk­la­rı­nı is­pat­la­mak ve ha­tır­lat­mak için tek yap­tık­la­rı mil­le­ti mi­sa­fir ha­va­sı­na sok­mak­tan iba­ret. Bu­gü­ne ka­dar mil­le­tin yet­ki ver­di­ği tem­sil­ci­le­ri bu nu­ma­ra­yı her se­fe­rin­de ye­di­ler. AKP’nin ge­rek ül­ke­yi ge­rek­se de ken­di­si­ni hay­ra ala­met bir is­ti­ka­me­te yö­nel­te­bil­me­si­nin yo­lu da bu im­ti­han­dan ba­şa­rıy­la çık­ma­sın­dan ge­çi­yor. Bu me­yan­da Baş­ba­kan’ın “Bu­yu­run ka­pı ora­da” çı­kış­la­rı, ev sa­hi­bi ol­du­ğu­nu dü­şü­nen­le­ri çıl­gı­na çe­vir­miş du­rum­da. AKP bu çı­kı­şın al­tı­nı ta­rih, si­ya­set ve ge­le­cek viz­yo­nuy­la dol­du­ra­bil­di­ği öl­çü­de ayak­ta ka­la­bi­le­cek, mem­le­ke­tin nor­mal­leş­me­si­ni sağ­la­ya­bi­le­cek­tir. AKP ba­şör­tü­sü trav­ma­sı­nı ya­şa­yan de­ğil, yö­ne­ten ol­du­ğu sü­re­ce gir­di­ği im­ti­han­dan ba­şa­rıy­la çı­ka­cak­tır.
Ev sa­hip­le­rin­de­ki ma­nik dep­res­yo­nun pe­ak (zir­ve) ha­li ise re­sep­si­yon kriz­le­ri şek­lin­de te­za­hür edi­yor. Re­sep­si­yon kriz­le­ri, de­de­le­ri İn­gi­liz mu­hip­le­ri ce­mi­ye­ti­ni ku­ran­la­rın to­run­la­rı ta­ra­fın­dan mem­le­ke­te he­di­ye edil­miş kriz­ler­dir. Re­sep­si­yon­lar, bü­rok­ra­tik eli­tin bi­ra­der­ler mev­zi­si şek­lin­de in­şa et­ti­ği, 19. yüzyıl ar­tı­ğı, po­zi­ti­vist, il­kel, top­lum­sal­laş­ma ri­tü­el­le­ri­dir. Ev sa­hip­le­ri­nin baş ba­şa ka­la­bil­dik­le­ri ye­ga­ne sa­at­ler bu­ra­da müm­kün olur. Ora­da bü­tün sı­nıf­sal fark­lı­lık­lar, ken­di­le­ri­ne ben­ze­me­yen­ler ka­pı dı­şa­rı­sın­da bı­ra­kı­la­rak or­ta­dan kal­dı­rı­lır. Her tür­lü ge­ri­ci sar­hoş­lu­ğun­dan arın­dı­rıl­mış kut­sal ba­de­den yu­dum­lar ar­dı sı­ra gi­der­ken, is­mi ko­nul­ma­mış bir zevk et­ra­fın­da kar­şı dev­rim teh­di­di­ni ber­ta­raf et­mek için yekvü­cut olan anak­ro­nik azın­lık bir ara­ya ge­lir. Kir­le­ti­le­me­yen kut­sal ama pro­fan me­kan­da bu­lun­ma­nın ver­di­ği öz gü­ven ile ken­di­le­ri­ni var eden ira­de­ye şük­ran­la­rı­nı su­nar­lar.
Ba­zı­la­rı oy­na­nan ti­yat­ro­nun far­kın­da­dır. Gel gör ki sa­na­ta duy­duk­la­rı de­rin say­gı­dan “Kral çıp­lak” di­ye­mez­ler. Bir kıs­mı ya­şa­dı­ğı il­kel­li­ği his­set­mek­te ama top­lam al­tı ke­li­me­den olu­şan lü­ga­ti, özü­nün bu ol­ma­dı­ğı­nı hay­kır­ma­sı­na ger­çek­ten yet­me­mek­te­dir. Di­ğer bir kıs­mı ise re­sep­si­yo­nun mu­ha­fa­za et­ti­ği eko­no­mi-po­li­ti­ğin ni­met­le­ri kar­şı­sın­da ru­hu­nu tes­lim eder. Re­sep­si­yon­lar­da bi­le ev sa­hi­bi-mi­sa­fir ayı­rı­mı var­dır. Hat­ta re­sep­si­yo­na ka­tı­lan­la­rın ne­re­dey­se hiç bi­ri­si ha­ki­ki ev sa­hi­bi­ni gö­re­mez, ri­tüe­li ilk icat ede­ni ve sür­dü­re­ni fark ede­mez. İş bu re­sep­si­yon­lar­da kı­lık kı­ya­fet ba­şa be­la bir hal alır. Ol­duk­ça ma­so­nik, hat­ta ka­ba­list bir has­sa­si­yet de­re­ce­sin­de kı­lık kı­ya­fe­te ehem­mi­yet ve­ri­lir. Kı­ya­fet ko­du­nun dı­şı­na çık­mak, ri­tüe­li kur­gu­la­yan­la­rın ka­bul ede­me­ye­ce­ği bi­rer kri­ze dö­nü­şü­ve­rir. Kriz psi­ko­lo­jik bir eşik­tir. Ana­ya­sa­nın de­ğiş­ti­ril­me­si da­hi tek­lif edi­le­me­ye­cek mad­de­le­ri gi­bi, re­sep­si­yon kri­zi­ne se­bep olan psi­ko­lo­jik ma­raz­la­rın te­da­vi­si tek­lif da­hi edi­le­mez. Çün­kü psi­ko­lo­jik eşik­ler ide­olo­jik ör­gü­le­ri­nin ye­ga­ne mal­ze­me­si­dir. Mal­ze­me te­lef edil­mez. Da­nış­tay Baş­ka­nı Çör­toğ­lu’nun bu­yur­du­ğu gi­bi “ir­ti­ca var­dır, var ol­ma­ya da de­vam ede­cek­tir!”
Ya­şa­nan kri­zin ana sem­bo­lü ba­şör­tü­sü­dür. Bu­na boy­nu­na as­tı­ğı sof­ra be­zi ile 18. yüzyıldan ko­pa­rı­lıp ge­ti­ril­miş bir İn­gi­liz ban­ka me­mu­ru­nu an­dı­ran ke­çi sa­kal­lı Em­re Kon­gar “sık­ma baş”, Baş­ba­kan’ın “çek-git” de­di­ği ama Ku­zey Kıb­rıs’tan baş­ka dün­ya­nın hiç­bir ye­rin­de li­ya­ka­tiy­le kar­nı­nı bi­le do­yu­ra­ma­ya­cak olan Be­kir Coş­kun “şe­ri­at ör­tü­sü” der. Biz de yıl­lar­ca saf saf ben­zer isim­le­rin bu ko­nu­da zır­va­la­dı­ğı­nı dü­şü­nür du­rur­duk. Ne za­man ki Ül­se­ver ba­şör­tü­sü­nün dün­ya­yı bi­le dur­du­ra­cak ke­ra­me­ti ol­du­ğu­nu ilan et­ti, hak­sız­lı­ğı­mı­zı fark et­tik. Me­ğer olay çok fark­lı imiş. Dün­ya­yı bi­le dur­du­ra­cak ma­hi­ye­te sa­hip bir gü­cün sa­hip­le­rin­den, dün­ya­yı tak­ri­ben 100 yıl ge­ri­den ta­kip eden­le­ri bu den­li ma­nik dep­re­sif bir si­ya­sal te­olo­ji­ye sok­ma­sı el­bet­te her in­saf sa­hi­bi­nin ka­bul ede­ce­ği bir ha­ki­kat ola­cak­tır.
Dev­le­ti­mi­zi re­sep­si­yon cum­hu­ri­ye­ti­ne, cum­hu­ri­ye­ti­mi­zi ma­nik bir dev­le­te, ba­şör­tü­sü­nü dün­ya­yı dur­du­ra­cak bir er­ke dö­ner­ge­ci­ne dö­nüş­tür­me­yi ba­şa­ran bu ta­şe­ron sö­mür­ge­ci­ler­den mil­le­ti­mi­ze gı­na gel­miş du­rum­da­dır. Tam bu nok­ta­da, Ül­se­ver gi­bi biz de, Hay­run­ni­sa Ha­nım’dan, ba­şör­tü­sü­ne bir il­mik nu­ma­ra­sı çe­kip, “ba­şör­tü­le­rin efen­di­si” ma­ka­mıy­la dün­ya­yı tak­ri­ben 100 yıl dur­dur­ma­sı­nı ri­ca edi­yo­ruz. An­cak o za­man, be­yin­cik­le ida­re eden “ak­bu­dun Türk­le­ri­miz” dün­ya­yı ya­ka­la­ma im­ka­nı bu­la­bi­le­cek­ler. Lüt­fen bu­nu ya­pı­nız. Bu­nun di­ni­miz­ce hiç­bir sa­kın­ca­sı ol­ma­dı­ğı gi­bi, biz ka­ra­bu­dun Türk­le­ri de kur­ta­ra­cak olan tek re­çe­te ol­du­ğu­nu lüt­fen gö­rü­nüz. Da­ha faz­la ül­ke­yi ve dün­ya­yı ger­me­yi­niz, ba­şör­tü­nü­zü ge­ri­niz!

Paylaş Tavsiye Et