Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2004) > Asılıyorum > Kofi’nin planı kof çıktı
Asılıyorum
Kofi’nin planı kof çıktı
Ali Cengiz Tuğrul
KKTC’de en nihayet referandum tamamlandı.
Bütün dünyanın cevabını aradığı soruyu Bekir usta şöyle formüle etti:3
Annan güzel mi?
Biz, Annan güzel, dedik; Rumlar, Annan çirkin, dediler.
“Dedik de ne oldu; AB’ye giremiyoruz ki” diyebilirsiniz.
Bizde bir söz vardır:
İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci diye.
Referandumdan hiç sonuç alamadık diye üzülmenin alemi yok.
En azından bu sözün yanlış olduğu ele güne ispatlanmış oldu.
Neden diyeceksiniz.
Nedeni var mı?
“Size illa bir plan verelim” diyen Annan’ın kendisi zenciydi.
Sayın Denktaş’a “Rum tarafı ile anlaşın” dedi.
Denktaş da, “Ondan kolay ne var, tabii ki anlaşırım” dedi.
Papadopulos’la “hayır” demek hususunda anlaştılar.
Bu karşılıklı anlayış sonrasında da Annan Planı reddedilmiş oldu.
Kuvvetle muhtemeldir ki Annan;
“Adamlar otuz yılda bir, ilk defa anlaştılar ama benim plan reddedildi.
Bir şey anladıysam Arap olayım!” demiştir.
Bir şeyi kırk defa söylersen olur, demişler.
Annan göreve başladığında da zenci miymiş?
Yoksa kırkıncı görevinden sonra mı bu hale gelmiş?
Alın size araştırmacı gazeteciler için harika bir çalışma alanı.
Kıbrıs’ta işler referandumla birlikte iyice Annan saçına dönmüş oldu.
Bence en makul çözüm Annan’ın acilen bir kuaföre gidip saçlarını şöyle güzelce bir fönletmesidir.
Kıbrıs meselesi hallolmamış bile olsa, hiç değilse adamcağızın saçları düzelmiş olur.
 
AL GÜLÜM VER GÜLÜM
Aslında işi planlayanlar her şeyi en ince teferruatına göre ne güzel ayarlamışlardı.
İş, ‘al gülüm ver gülüm’ neticelenecek idi.
Nereden biliyorsun, diyeceksiniz.
Biz ‘araştırmadan gazeteci’ erbabının gözünden hiçbir şey kaçmaz.
Bu işlerle uğraşan adamların isimleri ne?
Alvaro de Soto ile Günter Verheugen.
Bakar mısınız?
Aslında aylardır bakıyorsunuz ama heyhat ki heyhat!
Görmeye göz, söylemeye söz ister.
Ali Cengiz Tuğrul olmasa neredeyse boşuna yaşıyor olacaksınız.
Siyasetten anlayan ben, cazdan anlayan ben, psikanalizden anlayan yine ben.
Şaraptan anlayan?
O kim?
O da ben.
Şimdi lütfen dikkat!
Al – varo , Ver – heugen!
Yaa! Yaa!
Alın size, ‘al gülüm ver gülüm’ hikayesi.
Onca aydır Kıbrıs’la ilgili tonla yazı okuyup, belki de yazıp duruyorsunuz.
Ama bu inceliği Türk medyasında ilk keşfeden benim.
Amerikan medyasında desem belki daha doğru olur.
Kofi Annan’ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Al - varo neyi alacaksa alacaktı.
Güne terle başlayıp, Denktaş sayesinde gecelerini de kan ter içinde geçiren Günter Ver – heugen de neyi verecekse verecekti.
 
DE SOTO BİR ŞEY DEMEDİ
‘De Soto, de Soto, lütfen de Soto, bir şey söyle Soto?’
 ‘Neyi alacaksınız, nasıl alacaksınız?’ diye bütün medya mensupları referandum öncesi çırpındılar.
Bizim Hıncal abinin aynısının zayıfı adam gıkını çıkarmadı. Hiçbir şey demedi.
Film yıldızı gibi kasım kasım kasılıp durdu.
Referandum artık neticelendi.
De Soto artık bir şey diyecekse bile dememeli; bir şey de almamalıdır.
Verheugen de neyi verecekse vermelidir.
Annan da planındaki boşlukları doldurmaktan vazgeçip, gazetesindeki çapraz bulmacayı doldurmaya çalışmalıdır.
Çünkü Kofi Annan’ın planı kof çıkmıştır.
 
KAZAN-KAZAN OYUNU
Eskiden oyunlar daha basitti.
Bir sobeleyen, bir de sobelenen kesin olurdu.
Yani;
Kazanan oldu mu, muhakkak bir de kaybeden olurdu.
Adada ise durum farklı.
Denktaş, ‘hayır dedik KKTC’yi kazandık’ dedi.
Koltuğu kurtardı.
Papadopulos, ‘evet dedik AB’yi Türklersiz kazandık’ dedi.
Kuyruğu kurtardı.
Evet diyen Türk tarafı ile Rum tarafı ‘dünyanın gözünde prestij kazandık’ dediler.
Görüntüyü kurtardılar.
Bizimkiler ‘diplomatik atak imkanı ile manevra alanı kazandık’ dediler.
Durumu kurtardılar.
Demek ki kazan – kazan diplomasisi sonuç vermiş.
Ortalık sebil gibi kazanan kaynıyor.
Halbuki biz kazan kaynar diye bilirdik.
Hele kaynayan cadı kazanıysa, cadıdan başka kazanan da olmazdı.
Verheugen’in, de Soto’nun, Annan’ın kafalarının da kazan gibi olduğu kesin.
Yoksa onlar mı kazandı?
Onlar ‘kazan’sa cadı kimdi?
 
SAZAN – SAZAN OYUNU
Orta Doğu’da ise sazan - sazan diplomasisi revaçta.
Oltaya gelmeyen tek Allah’ın kulu yok.
ABD oraya Polyannacılık oynamaya gittiğini söylemişti.
Hain kurttan kuzuları kurtaracaktı.
Şimdilerde ise kuzularla ‘yakan top’ oynuyor.
Iraklılara, ‘tependen attığım bombayı elinle yakalarsan, söz, kaçmayacağım; sen de bana atarsın’ diyor.
Buna mukabil Iraklılar, ‘elim sende’ oynamayı tercih ediyorlar.
Vurup ‘ebe’ deyip kaçıyorlar.
Saddam saklambacı beceremeyip sobelenmişti.
İddialara göre saklambacın esas ustası bin Ladin.
Sobesinin çok gürültülü olacağından korkuluyor.
İngilizler eşeğe binmişler; sessizce ‘uzun eşek birdir bir’ oynuyorlar.
İspanyollar çelik çomak oynadıklarını zannediyorlardı.
Çuf çuf tren oyunundan sonra mızıkçılık yapmaya başladılar.
Japonlarla İtalyanlar büyük biradere ‘kızma birader’ demeye hazırlanıyorlar.
Fransızlarla Almanlar köşe kapmaca oynamaya çalışıyorlar.
Rusya ile Çin şimdilik kulaktan kulağa oynamakla yetiniyor.
Rumlar bir ara kazı – kazan oyununa bel bağlamışlardı.
Bizimkileri kazıyıp adanın tümünü kazanmaya çalışmışlardı.
Biz de oyunu öğrendik, onları kuzeyden kazıdık; adanın yarısını kazandık.
Orta Doğu’da ise şimdilik biz körebeyiz.
Ne bizi bir tutan var, ne de bizim bir tuttuğumuz var.
Ama var ya!
Bir tutarsak!
 
SON SÖZ
Önüm, arkam, sağım, solum sobe!

Paylaş Tavsiye Et